İzmir’in Seferihisar ilçesi açıklarında 30 Ekim 2020’de saat 14.51’de yaşanan 6,6 büyüklüğündeki deprem felaketinin üzerinden dört yıl geçti. 15 saniye süren depremde 117 kişi hayatını kaybetti, 1034 kişi yaralandı.
İzmir’in tüm ilçelerini ve bölge illerini sarsan depremin yıkıcı etkisi, merkez üssüne 70 kilometre mesafedeki Bayraklı ve Bornova ilçelerinde görüldü. Bölgede depremin ardından 9 bina tamamen veya kısmen yıkıldı. Kentte 9 bin 49 yapının depremden zarar gördüğü tespit edilirken 633 bina ise ağır hasar aldı.
Depremin yıldönümünde VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan uzmanlar, İzmir’i gelecekte de büyük deprem riskleri beklediği görüşünde. Ancak uzmanlara göre 30 Ekim depreminden bu yana geçen dört yılda, depreme karşı yeterli önlemler henüz alınmış değil.
“İzmir’deki riskli yapı stoku bizi korkutuyor”
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, İzmir’de olası bir depremde yıkılabilecek riskli yapı stokunun oldukça fazla olduğunu söyledi.
Ulutaş, “Mevcut yapı stokumuzu değerlendirdiğimizde yaptığımız tahminler bizi ürkütüyor. Yaşayacağımız depremde hasar alacak bina sayısının olacağını zaten biliyoruz ancak yıkım yaşayabileceğimiz binalar için önlem almamız gerekiyor. Neredeyse iki yılda bir yıkıcı depremlerle ve ölümlerle karşılaşıyoruz. 30 Ekim depremi merkezden uzak bir depremdi ama 117 yurttaşımızı kaybettik” dedi.
İzmir’de çok sayıda yapının güçlendirilmesi ya da yenilenmesi gerektiğini kaydeden Ulutaş, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ile yapı envanteri çalışması yürüttüğünü de belirtti.
Toplam riskli yapı stokunun henüz resmi olarak bilinemediğini söyleyen Ulutaş, “Hem tasarım ilkeleri açısından hem de yapı denetim faaliyetlerinin yürürlükte olmadığı zamanlar da dahil olmak üzere yapım yöntemi ve malzemeleri, uygulamadaki hatalar, eksiklikler, mevcut yapı stoku üzerindeki endişelerimizi arttırıyor. Tamamına hakim değiliz, tahminlerimiz var. Büyükşehir Belediyesi ve İnşaat Mühendisleri Odası olarak yürüttüğümüz çalışmalarımız da var. Oldukça fazla sayıda yapımızın ya güçlendirilmesi ya da yıkılıp yeniden yapılması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
“Kentsel dönüşüm sadece binaların yıkılıp yapılmasından ibaret değil”
Büyükşehir Belediyesi, yapı envanteri çalışmasına ilk olarak 30 Ekim depreminde en çok etkilenen Bayraklı ve Bornova ilçelerinde başladı.
Toplam 94 bin 773 yapı için envanter çalışmasının tamamlanmasının ardından bunun etaplar halinde diğer ilçelere yayılması hedefleniyor. Aynı zamanda belediye, tsunami araştırması ve mikrobölgeleme etüt çalışmalarını da yürütüyor.
İzmir’de 1999 yılında hazırlanan deprem master planının güncelliğini kaybetmesi yüzünden yeni bir master plan hazırlığı da gündemde.
Bunların tamamının depreme karşı alınması gereken önlemlerin bilimsel altyapısı olduğunu söyleyen Ulutaş, “Aslında bütün bunların sonucu, uygun olan yapıların güçlendirilmesine ve kentsel dönüşüme yani yapıların yenilenmesine geliyor. Kentsel dönüşüm de elbette sadece binaların yıkılıp yapılmasından ibaret değil. Kentsel dönüşüm dediğimiz kavram aslında, bir kentin iyileştirilmesini kapsar” dedi.
“Deprem siyaset üstü bir kavram olmalı”
İzmir’de kentsel dönüşüm çalışmalarının merkezi iktidar ile belediye arasında çekişme konusuna dönmüş durumda olduğu yorumları yapılıyor.
Hükümet yetkilileri CHP’li Büyükşehir Belediyesi’ni kentsel dönüşüm ilan ettiği alanlarda ilerleme kaydedememekle suçlarken belediye ise hükümetin bu konuda İzmir’e yeterli desteğinin olmadığı eleştirisi yapıyor.
Ulutaş, bu noktada merkezi iktidarın desteğinin çok önemli olduğuna dikkat çekerek, “Siyasilerin hep kullandığı bir cümle vardır, ‘deprem siyaset üstü bir kavramdır’ diye. Bunun yerine getirilmesi gerekiyor. Eğer ülkemizi seviyorsak bizim deprem felaketlerini engellemek için işbirliği halinde çalışmak gerekiyor. Hükümetin burada desteği olması gerekiyor. Çünkü yenileme söz konusu olduğunda bir bütçe gerekiyor, bunu da sağlayacak olan bizim vergilerimizle devlet” diye konuştu.
“İzmir deprem açısından dünya ve Türkiye genelinde riskli bir bölge”
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi İkinci Başkanı Reyhan Peştemalcı ise İzmir’i bekleyen deprem riskleriyle ilgili uyarılarda bulundu.
İzmir’in hem dünya hem Türkiye genelinde tarih boyunca riskli bir deprem bölgesi olduğunu söyleyen Peştemalcı, “Tarihsel olarak birçok deprem yaratan faylar olmuş. Özellikle Karaburun depreminin yanı sıra Söke-Balat depremi, adı Söke-Balat diye geçse de 1955’te İzmir’de Ege Denizi’nde 6,8 büyüklüğünde meydana gelmiş ve oldukça yıkıcı olmuş. Güncel olarak da 13 adet diri fayımız bulunmakta” dedi.
İzmir merkezinden geçen dört fay olduğunu belirten Peştemalcı, “Bunlar İzmir fayı, Seferihisar fayı, Gülbahçe fayı ve Tuzla fayı. Özellikle Tuzla fayı 30 Ekim Samos depreminden sonra Prof. Dr. Hasan Sözbilir hocamızın ve ekibinin yapmış olduğu çalışmalarla daha çok irdelenmiş bir fay. Çünkü mevcut olarak en riskli fayımız Tuzla fayı olarak geçiyor” ifadelerini kullandı.
“İzmir’de 7 ve üzeri büyüklükte deprem olabilir”
Kent merkezinin altından geçen Tuzla fayının 7 ve üzeri büyüklükte deprem üretme kapasitesi taşıdığını söyleyen Peştemalcı, 30 Ekim depreminde bu fayın da tetiklendiğinin tahmin edildiğini kaydetti.
Peştemalcı, “Tuzla fayında şu anda yapılan çalışmalarda, sıcak su çıkışları ve sıcaklık artışları görülmüş durumda. Bu da ortalama 7,1, 7,2 büyüklüğünde bir deprem yaratacak bir fay için önemli bir veri. Bunun bir sonrası tektonik hareketliliğe girer. Tekrarlama periyodu ortalama 2000 yıl olarak hesaplanmış ki en son ürettiği deprem 128 yılında meydana gelmiş. Elbette bu fay sistematik bir fay olmadığı için 2000 yıllık süreç ortalama bir hesapla elde edilmiş. Bu değişebilecek olan bir aralık. Ancak 2000 yıllık süreç bizim için çok önemli bir veri” dedi.
Henüz İzmir’in deprem risklerinin tamamının bilinemediğini de söyleyen Peştemalcı, “Bununla ilgili birçok çalışma yapılması gerekiyor. Bunun için çok yüklü paralar da gerekiyor” diyerek yerel yönetim ve hükümetten bu konuda yapılan çalışmalara destek istedi.
“Mikrobölgeleme çalışmalarına destek verilmeli”
Yerleşime açılması düşünülen boş alanlardaki tüm afet tehlikelerini, yapılaşmış alanlarda ise tüm afet risklerini büyük ölçekli halihazır haritalar üzerinde belirleyen mikrobölgeleme çalışmalarıyla zeminin deprem riski incelenmeden binaların sağlam yapılmasının anlamı olmadığını kaydeden Peştemalcı, “Sağlam bina yapmak için önce sağlam temel gereklidir. Sağlam temel için de sizin binayı yaptığınız bölgeyi iyi bilmeniz gerekiyor” dedi.
İzmir’de birçok ilçede zeminin özelliklerinin binaları depreme karşı dayanıksız hale getirdiğini örnek veren Peştemalcı, “Örneğin Alsancak, Karşıyaka, Göztepe, Hatay, bütün sahil şeridinden gittiğinizde görmüş olduğunuz bitişik nizam ve eski binaların hiçbiri depreme dayanıklı yapılar değil. Bunların özellikle temelden meydana gelen su girişleri binalara oldukça zarar vermekte” şeklinde konuştu.
Mikrobölgeleme çalışmalarının yalnız belediyeler eliyle tamamlanmasının maddi nedenlerle mümkün olmadığını da söyleyen Peştemalcı merkezi yönetimin de desteğini istedi.
Peştemalcı, “Aslında burada herkese rol düşüyor. Burada siyasetten sıyrılıp vatandaş olarak neyi yapmamız gerektiğini sorgulamak gerekiyor. Çünkü mikrobölgeleme çalışmaları çok yüksek meblağlarda paraların gerektiği çalışmalar ve bunları yerel belediyelerin yapmasının yanında genel olarak bir destek sağlanması gerektiğini düşünüyorum” dedi.