Serbesti Gazetesi’nde İttihat ve Terakki yönetimini sert bir dille eleştirmesiyle tanınan Hasan Fehmi Bey, düşünceleri ve yazdığı yazılar nedeniyle 6 Nisan 1909 günü Galata Köprüsü’nde vurularak öldürüldü ve Türkiye’de öldürülen ilk gazeteci olarak basın tarihine geçti. Cinayet aydınlatılamadı ancak muhalefet bu cinayetten İttihat ve Terakki yönetimini sorumlu tuttu. Hasan Fehmi Bey’in öldürüldüğü 6 Nisan günü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından “Öldürülen Gazeteciler Günü” olarak anılıyor.
Your browser doesn’t support HTML5
İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) de öldürülen gazetecileri anmak için bir basın toplantısı düzenledi. İGC Başkanı Misket Dikmen’in okuduğu açıklamada, “1996‘dan bu yana 6 Nisanlar, Hasan Fehmi ve katledilen diğer basın emekçilerini unutmamak, unutturmamak için ‘Öldürülen Gazeteciler Günü.’ Ne yazık ki bu ülkede gazeteciler 112 yıldır bedenen, ruhen öldürülmeye devam ediyor. Gözdağı verilerek, saldırıya uğrayarak, işinden atılarak, haklarında suçlar yaratılıp demir parmaklıklar ardına konularak bir bir öldürülüyor. Ülkemiz ne yazık ki parmaklıklar arkasındaki 67 gazeteciyle dünyada ilk sıralarda yer alıyor” denildi. Gazeteci cinayetlerinin çoğunun ya faili meçhul kaldığı ya da faili belli olsa da karartılan delillerle, uzatılan davalarla zaman aşımına uğratılarak suçluların adeta ödüllendirildiği de belirtildi.
“Mesleğimizi en çok haksızlıklara gözünü kapatan meslektaşlarımız öldürüyor”
Demokrasi için basın özgürlüğünün vazgeçilmez olduğunun vurgulandığı açıklamada, “Demokrasinin olmazsa olmazı basın özgürlüğüne, bu özgürlüğün gereği olan muhalif görüşlere, farklı seslere tahammülü olmayanların, mesleğinin gereklerini yerine getiren basın emekçilerini her türlü hukuksuzlukla sindirmeye yani gazeteciliği öldürmeye çalıştığı hepimizin malumu. Ama güçlünün yanında yer alıp bazı imtiyazlar elde etmek için memleket gerçeklerine kulaklarını tıkayan, baskılar, haksızlıklar karşısında gözünü kapatan, sessiz kalan meslektaşlarımız var ki en çok da onlar öldürüyor mesleğimizi” ifadelerine yer verildi.
Öldürülen gazetecilerin isimlerini geleceğe taşımanın herkesin borcu olduğunun kaydedildiği açıklamada, “Elbette direnenler, onurlu, dik duranlar, kalemini, ruhunu satmayan basın emekçileri geçmişte de vardı, gelecekte de var olmaya devam edecek. Onların bu topluma gerçekleri iletmek, olan bitenden haberdar etmek gibi önemli bir görevi var. Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Turan Dursun, Ahmet Taner Kışlalı, Metin Göktepe, Hrant Dink, Musa Anter gibi nice isimler bunu yaptıkları için belki bedenen aramızda değiller ama söyledikleriyle, düşünceleriyle, yazdıklarıyla yaşamaya devam edecekler. Tarih sayfalarında muktedirler antidemokratik, hukuk dışı, adaletsiz edimleriyle yer alırken, onlar cesur, onurlu duruşlarıyla hatırlanacak” görüşlerine yer verildi.
“Karanlık zihniyetler öldürdü ama siz ölümsüz yaptınız”
Basın açıklamasının ardından İGC Basın Müzesi Öldürülen Gazeteciler Odası’nda, 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’da uğradığı silahlı saldırı sebebiyle hayatını kaybeden gazeteci Musa Anter’e ait belge, eşya ve fotoğrafların yer aldığı köşe, Anter ailesinin de katılımıyla sergiye açıldı.
Müzede babası Musa Anter’e de yer verildiği için gurur duyduğunu söyleyen Rahşan Anter, “Babam doğu-batı ayrımına çok sinirlenirdi. ‘Ya biz hıyar mıyız, ikiye bölünelim? İzmir de bizim, Hakkari de bizim’ derdi. Babamın mezarı Mardin Nusaybin’de. Anısı da burada. Bu hem doğuda hem batıda beraber olduğumuzu ve bir olduğumuzu temsil ediyor. Babamın burada, ayrım olmadan sadece insan ve gazeteci olarak değer görmesi çok güzel bir şey. Biz hep üvey evlat zannediyoruz kendimizi. Kardeş olarak bizleri kabul ettiğiniz ve çalışmalarınız için çok teşekkür ediyorum” dedi. Öldürülen Gazeteciler Odası’nda babası ve öldürülen diğer gazetecilere ait objeleri görerek duygusal anlar da yaşayan Anter, “Burada karanlık zihniyetler tarafından katledilen gazeteciler sebebiyle biraradayız. Güzel günleri, bayramları ortak yaşamak yerine ne yazık ki acıları paylaşıyoruz. Bu müzede emeği olan herkese tekrar teşekkür ediyorum. Karanlık zihniyetler öldürdü ama siz ölümsüz yaptınız” diye konuştu.
Sevenlerinin “Ape Musa” (Musa Amca) diye hitap ettiği Anter’in öldürülmesi de tıpkı Hasan Fehmi Bey cinayeti gibi karanlıkta kaldı. Ailesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkeme, 2006 yılında Türkiye’yi Musa Anter'in tehdit edildiğini bilinmesine rağmen, devlet makamlarınca, yaşamını koruma zorunluluklarının yerine getirilmemesi ve ölümünden sonra da etkili bir soruşturma yürütülmemesi konularında suçlu buldu.