İran, 2010 yılını da nükleer programı ve insan hakları uygulamaları nedeniyle Amerika ve diğer batılı devletlerle anlaşmazlık içinde geçirdi. Son 12 aydır İran’a uygulanan ekonomik yaptırımların sıkılaştırılmasına rağmen diplomatik soğukluk gelecek yıl da devam edecek gibi görünüyor.
Amerika'nın Sesi Londra muhabiri Henry Ridgwell, İran'ın nükleer programının barışçı amaçlı olduğunu savunmaya devam ettiğini, Batı’nın nükleer silah üretmeye çalıştığı suçlamalarını reddettiğini hatırlatıyor.
İranlı müzakereciler aybaşında Cenevre’de Amerika, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya ile bir araya geldi. İran Ocak ayında İstanbul’da yeniden müzakere masasına oturmayı kabul etti. Ancak İranlı Başmüzakereci Said Celili İran’ın uranyum zenginleştirme programını durdurmayacağını tekrarladı ve şunları söyledi:
"Karşı tarafın kendi gündemiyle baskın çıkmaya çalıştığı görüşmelerin yararına inanmıyoruz. Bunun bir parçası olamayız."
Amerika, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İran’a yaptırımları arttırma kararı aldı. Temmuz ayında Başkan Barack Obama İran’ın enerji ve bankacılık sektörlerini hedef alan yaptırımları onaylayarak yürürlüğe koydu. Bu yaptırımlar yabancı şirketlerin İran’la iş yapmasını zorlaştırdı.
Ortadoğu uzmanı Rosemary Hollis son bir yılı şöyle değerlendiriyor:
"İran’a uygulanan baskının arttığını gördük. Yabancı ülkeler bazındaki yaptırım kararlarında da bir sözbirliği vardı. İran’ın bu yaptırımlardan etkilenmemiş göründüğü doğru. Ekonomisi zarar görse de İran siyasi açıdan bir etkilenmemiş gibi görünüyor."
Anlaşmazlığa rağmen Hollis İran ve Batı arasındaki ihtilafın kindar bir diplomasiden öteye gitmeyeceğini söylüyor:
"Savaş olasılığının azalmasının bir nedeni İran’ın teknolojik açıdan sorun yaşıyor olması. İranlılar’ın operasyonlarını yürüten software sistemi de bilgisayar virüslerinin saldırısına uğradı."
WikiLeaks tarafından yayınlanan Amerikan diplomatik yazışmalarında Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın Amerika’dan İran’ın nükleer programını yok etmesini istediği anlaşılıyor.
İstihbarat uzmanı Bob Ayers İran’ın nükleer programıyla ilgili bölgesel korkunun anlaşılır olduğunu söylüyor:
"İran’ın bölgesel bir güç olması istikrarı bozar. Arap dünyasının İran’ı yenecek kapasitesi yok. Bu yüzden Arap ülkeleri Amerika’dan harekete geçmesini, Tahran’ın nükleer silah geliştirmesine izin vermemesini istiyor."
İran’ın Amerika ile olan ilişkileri iki Amerikalı’nın halen İran’da hapis tutulması nedeniyle daha da kötüleşti. Shane Bauer ve Josh Fattal İran’a 2009 yılında yasal olmayan yollarla girmekle suçlanıyor. Üçüncü Amerikalı Sarah Shourd Eylül ayında kefaletle serbest bırakıldı. Amerikalılar İranlı sınır muhafızlarının gençleri Irak sınırında dağcılık yaparken yakaladıklarını iddia ediyor.
İranlı iki çocuk annesi Sakine Muhammedi Aştiyani’nin davası da uluslararası toplumun dikkatini çekiyor. Aştiyani zina ve kocasının cinayetiyle ilişkisi olduğu suçlamasıyla taşlanarak idama mahkum edildi ancak uluslararası tepkiler nedeniyle Aştiyani’nin cezasının infazı bir kaç kez ertelendi.
Bahram Soroş Avrupa’da Aştiyani’nin serbest bırakılması için kampanya yürütüyor. Taşlanma Cezasına Karşı Uluslararası Komite adlı bir örgüt kuran Soroş, şunları söylüyor:
"Sakine bugün hala hayattaysa bunu yürüttüğümüz kampanyaya borçlu. Geçen 30 yıl içinde isimlerini bile bilmediğimiz onlarca kadın ve erkek taşlanarak idam edildi. Sakine’nin durumu farklı çünkü elimizde Sakine’nin fotoğrafı, kimlik bilgisi vardı. Oğlu ve kızı bizimle temasa geçti."
İran hükümetinin 2009 başkanlık seçimlerinden sonra başlayan Yeşil Hareket’e karşı mücadeleye girmesinin üzerinden 18 ay geçti. Muhalefet, protestoların dinmediğini söylüyor ancak İran hükümeti iktidarını sürdürmeye devam ediyor.