ABD ve İran arasında 6 Nisan’da Avusturya’nın başkenti Viyana’da nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması kapsamında dolaylı görüşmeler yapılacak. Görüşmelerden beklentileri VOA Türkçe’ye değerlendiren İran uzmanı Ali Vaez, işin zor kısmının henüz yeni başladığını; her iki tarafın iç siyasette yoğun bir muhalefetle karşı karşıya olduğunu vurguluyor.
Viyana’da yapılacak dolaylı görüşmelerin odak noktası, İran’ın yerine getirmesi gereken nükleer yükümlülükler ve bunun karşılığında kaldırılması olası yaptırımlar. Tarafların mekik diplomasisi ile bir yol haritası belirlemek üzere çalışması bekleniyor.
Dolaylı görüşmelerde tarafların ortak zeminde buluşması mümkün mü? Süreçte ne gibi zorluklarla karşılaşılabilir?
VOA Türkçe Viyana’da yapılacak dolaylı görüşmelerden ve ondan sonraki süreçten beklentileri Uluslararası Kriz Grubu İran Proje Direktörü Ali Vaez ile konuştu.
“İşin zor kısmı yeni başlıyor”
Hem ABD hem de İran, iç siyasette bir soruna yol açmadan nükleer anlaşmaya dönmenin yolunu bulmaya çalışıyor.
İran’da Haziran ayında cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak. Hükümet, seçimlerden önce yaptırımların kaldırılması konusunda ilerleme sağlamak istiyor.
Uzmanlar, ABD Başkanı Joe Biden’ın, çoğu İran’la nükleer anlaşmaya karşı çıkan Senato’daki Cumhuriyetçiler’e, Tahran’ın taleplerine boyun eğildiği izlenimini vermek istemediği yorumunu yapıyor.
Tarafların son iki aydır duruşlarını sağlamlaştırdığını ve bu nedenle işin zor kısmının henüz yeni başladığını belirten Ali Vaez, hem ABD’nin hem de İran’ın iç siyasette yoğun bir muhalefetle karşı karşıya olduğunu vurguladı.
Anlaşmaya yeniden dönülmesi için tarafların hangi adımları atmaları gerektiğinin belirlenmesinin karmaşık bir süreç olmadığını belirten Ali Vaez, asıl zorluğun her iki tarafın attığı adımların karşılıklı alınacak önlemlerle nasıl tamamlanacağı ve tarafların itibarını zedelemeden bu adımların hangi sırayla atılacağını ortaya koymak olduğunu söylüyor.
İran ve Batılı ülkeler arasında (BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ve Almanya) 2015 yılında varılan ve kısa adıyla JCPOA olarak bilinen nükleer anlaşma kapsamında, nükleer silah geliştirmesini zorlaştıracak şekilde getirilen kısıtlamalar karşılığında İran’a yönelik ekonomik yaptırımlar kaldırılmıştı.
Eski Başkan Donald Trump, bugüne kadar müzakere edilen en kötü anlaşma olduğunu savunduğu JCPOA’den, 2018 yılında çekilmişti. Trump yönetiminin İran’a yönelik yaptırımları yeniden devreye koyması, Tahran’ın da nükleer anlaşmanın getirdiği kısıtlamalardan aşamalı bir şekilde geri adım atmasıyla sonuçlanmıştı.
İran, ABD’nin çekilmesinden bu yana, depolayabileceği zenginleştirilmiş uranyum miktarı ve zenginleştirme oranı gibi konularda anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini aşamalı bir şekilde ihlal etti.
Uluslararası Atom Enerjisi Dairesi (IAEA) son iki yıl içinde İran’ın çok fazla miktarda nükleer madde topladığını, yeni kapasite geliştirdiğini ve aradan geçen zamanı nükleer alanda imkanlarını geliştirmek için kullandığını belirtiyor.
İran’ın şu anda nükleer silah yapabilecek miktarda zenginleştirilmiş uranyumunun olduğu; ancak yine de şu anki miktarın nükleer anlaşma imzalanmadan önceki miktardan daha az olduğu ifade ediliyor.
“İran nükleer silah için gereken zenginleştirilmiş uranyum miktarından 2-3 ay uzakta”
İran’ın nükleer programının ABD tarafından uygulanan azami baskı politikası sırasında katlanarak büyüdüğünü belirten Ali Vaez, “İran nükleer silah için gereken yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum miktarından 2-3 ay uzakta. Bu da nükleer anlaşmanın öngördüğü takvimden beş kat daha kısa bir süre. İran’ın anlaşmaya tam olarak uymak için nükleer faaliyetlerinden geri adım atması 2-3 ay alacak. İran 2015’te bunu daha önce yaptı, yine yapabilir” diyor.
Uluslararası Atom Enerjisi Dairesi’nin İran’ın nükleer anlaşmaya uyup-uymadığını doğrulayabileceğini belirten Vaez’e göre asıl sorun, İran’ın nükleer anlaşmanın ekonomik olarak meyvelerini topladığını doğrulayacak kurulu bir mekanizmanın olmaması.
“Nükleer anlaşmanın yeniden tesisi İran’da batı ile müzakereler konusunda bir miktar güven sağlayabilir“
Salı günü Viyana’da yapılacak dolaylı görüşmelerde, İran’ın balistik füze programı ya da Lübnan Hizbullah’ı veya Hamas gibi gruplara yönelik desteği gibi konular gündemde olmayacak.
Biden yönetiminin nükleer anlaşmaya her iki tarafın da karşılıklı olarak uyması halinde, Washington’un anlaşmada yer alan zaman kısıtlamalarını uzatmak ve İran’ın füze programının yanı sıra Hizbullah, Hamas ve Şii milislere askeri destek ve Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esat’a verdiği desteğin kısıtlanması amacıyla da görüşmelerde bulunmak istediği biliniyor.
Peki nükleer anlaşma konusundaki görüşmelerden sonuç elde edilmesi bu konu başlıklarında görüşmelerin de önünü açabilir mi?
Nükleer anlaşmanın yeniden tesis edilmesinin İran’da batı ile müzakere etmenin sonuç verdiği konusunda bir miktar güveni sağlayabileceğini belirten Ali Vaez, bu görüşmelerin başarıya ulaşması için bölgedeki diğer ülkelerin de sürece dahil olması gerektiği ve yalnızca İran’ın meşru güvenlik kaygılarını anlamakla kalmayıp aynı zamanda kendi açılarında da taviz vermeye yanaşmaları gerekeceğini söylüyor.
Suudi Arabistan ve İsrail nasıl tepki gösterir?
ABD ve İran arasında dolaylı görüşmelerin başlayacağının açıklandığı gün ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İsrail’in eski Genelkurmay Başkanı olan Dışişleri Bakanı Gabi Aşkenazi ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirmişti.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price’ın görüşmenin içeriğine ilişkin yaptığı açıklamada İsrail-Filistin sorununa ilişkin görüşme notları öne çıkarılsa da, Bakan Blinken’ın “ABD’nin İsrail’in güvenliğine ilişkin güçlü taahhüdünü yinelediği” ifadesi de yer almıştı.
Uluslararası diplomasi literatürüne Abraham Accords (İbrahim Anlaşmaları) olarak giren mutabakatlar aracılığıyla Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn gibi Arap ülkeleriyle ilişkileri normalleştirme yönünde adımlar atan İsrail İran’ı varoluşsal bir tehdit olarak görüyor.
Bölgede aralarında Suudi Arabistan’ın da bulunduğu rakip ülkelerin, Suriye ve Irak’ta kendisiyle bağlantılı milis gruplar üzerinden nüfuza sahip olan İran’a karşı bir cephe oluşturduğu da biliniyor.
Bölgedeki dengeler gözönüne alındığında, İran’la nükleer anlaşmaya yeniden dönülmesine İsrail ve Suudi Arabistan gibi bölgedeki aktörler nasıl tepki gösterebilir?
Uluslararası Kriz Grubu uzmanı Ali Vaez, “ABD’nin bölgedeki bazı müttefikleri açısından İran’la hiç anlaşma olmaması her anlaşmadan daha iyidir” diyor.
Biden yönetiminin nükleer anlaşma yeniden canlandırılmadan İran’la bunun üzerine inşa edilecek daha geniş kapsamlı bir başka anlaşmanın daha olamayacağının farkında olduğunu belirtiyor.
Vaez, “ABD’nin bu noktada tek yapabileceği şey bölgedeki müttefiklerine İran’ın onların güvenliğini tehdit edebilecek bölgesel faaliyetlerine göz yummayacağı konusunda güvence vermek” diyor.