Hükümetle İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasındaki Kanal İstanbul anlaşmazlığı her geçen gün daha da büyüyor.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın nihai ÇED raporunu askıya çıkmasının ardından ihale süreci için hazırlığa başlarken daha adaylığı döneminde Kanal İstanbul’a karşı olduğunu açıklayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bugün İstanbul’da düzenlediği basın toplantısında projenin neden yapılmaması gerektiğini 15 başlıkla ortaya koydu.
''İhanet değil cinayet projesi''
İmamoğlu, “Kanal İstanbul bir ihanet projesi değil, bir cinayet projesidir. 82 milyonun güvenliğine yönelik bir felaket projesidir. Kimlere ne söz verilmiş olursa olsun derhal vazgeçilmelidir. Kanal İstanbul demek susuzluğa mahkumiyet demektir. Öncelikle projedeki kanal 45 km uzunluğunda en dar yerinde 275 metre genişliğinde bir kanal. 8 bin 500 yıldır var olan İstanbul yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını kaybedecek. Sadece bu madde bile bu projenin rafa kaldırılmasını emrediyor. Akıllı, mantıklı, gerçeklerden uzaklaşmamış hiçbir siyasetçi, dünya susuzluğu konuşurken bunu destekleyemez. Kendi ülkesine, kendi şehrine, kendi insanına bu ihaneti düşünemez” dedi.
Sazlıdere barajı ile Terkos gölünün İstanbul'un tüm su ihtiyacının yüzde 29'unu karşıladığını bu projeyle Sazlıdere'nin kaybolacağını, gölün yüzde 20'sinin devre dışı kalacağını vurgulayan İmamoğlu, daha önce Kanal İstanbul'un 3. Havalimanı'na zarar vereceğini belirten Devlet Hava Meydanları İşletmesi'nin raporunun da değiştirildiğini ifade etti.
İmamoğlu: ‘Kanal İstanbul bölgesinde 30 milyon metrekarelik arsa hareketi oldu, en büyük arazi sahibi ilk 3 şirket Arap şirketi’
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu, dün yaptığı açıklamada, “Kanal İstanbul güzergahı üzerinde veya bundan önce yaptığımız her projede hiçbir şekilde arsa rantına müsaade etmedik. Ne devlet olarak biz gittik arsa topladık ne de birilerinin arsa toplamasına müsaade ettik. Dolayısıyla bu projede de böyle bir durum söz konusu değildir. Kanal İstanbul güzergahı üzerinde arsa rantına müsaade etmedik. Bir vatandaşın, bireyin, şirketin arsa toplaması söz konusu değildir” diyen Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a, yapılan arsa manipülasyonu ve arsa değiştirmeleri ile ilgili bilgi verebileceğini söyledi.
İmamoğlu, “Çevre ve Şehircilik Bakanı, şehircilik adına konuşmuyor. Emin bir şekilde ‘Arsa hareketi olmamıştır’ diyor. 2011’den bu yana Kanal İstanbul’da, 30 milyon metrekare arsa hareketi olmuş. 30 milyon metrekare, Beyoğlu, Gaziosmanpaşa ve Bayrampaşa büyüklüğü demek. Daha acı bir şey söyleyeyim mi? Bölgede yüzlerce yıldır arazi sahibi olan aileler dışında en büyük arazisi olan ilk üç şirket, Arap şirketi” dedi.
“Kanal İstanbul, İstanbul’u susuzluğa mahkum edecek, 135 milyon m2 tarım alanı yok olacak, 40 yıllık hafriyat çıkacak”
Kanal İstanbul’un 16 milyon nüfusu olan İstanbul’da 1,2 milyon nüfus artışına yol açacağını, İstanbul’un 50 yıl sürecek bir hafriyat sorunu yaratacağını, 23 milyon metrekare orman alanı ile 135 milyon metrekare tarım alanını yok edeceğini söyleyen İmamoğlu, susuzluğa da neden olacağını da ifade etti.
İmamoğlu, “Kanal İstanbul demek, susuzluğa mahkumiyet demek. Bu projenin derhal rafa kaldırılmasını emrediyor bu madde. Akıllı, mantıklı gerçeklerden uzaklaşmamış hiçbir siyasetçi böyle bir riskin varlığını, dünya iklim değişikliğini konuşuyorken bunu bile bile bu projenin inşaatını destekleyemez. Kendi insanına bu ihaneti düşünemez. Kanal İstanbul demek kesinlikle deprem riskini tetiklemek demek. Bilim insanları Kanal İstanbul projesinin yeraltı ve yerüstü gerilmelerini ortaya çıkaracağını söylüyor. Hafriyatın 2 milyar metreküpe ulaşmasını bekliyoruz. İstanbul'un yıllık hafriyat kapasitesi 40 milyon metreküp. İstanbul'da 50 yılda çıkabilecek hafriyatın toplamı sadece kanaldan çıkıyor ve bunu denize dökmekten başka çare yok. Kanal İstanbul demek İstanbul'un doğasını sonsuza kadar katletmek demek. Hem de katrilyonlar harcayarak katletmek demek” dedi.
Montrö tartışmalarına da değinen İmamoğlu, 1936 yılında yürürlüğe giren bu sözleşme sayesinde Karadeniz’in ‘barış denizi’ haline geldiğini, Montrö’nün rafa kaldırılması halinde dahi ticaret gemilerinin Kanal İstanbul’a mecbur edilmesinin söz konusu olmadığının da altını çizdi.
“Kanal İstanbul en az 110 milyar TL’lik yeni vergi yükü demek”
Kanal İstanbul projesi ilk gündeme geldiğinde maliyetinin 40 milyar dolar olacağı söyleniyordu. Ancak ÇED raporunda 75 milyar Türk Lirası’na (bugünün kuruyla 12,5 milyar dolar) mal olacağı belirtiliyor. Ancak İmamoğlu bu bilginin de gerçekçi olmadığı görüşünde.
İmamoğlu, “Kanal İstanbul demek 82 milyonun sırtına en az 110 milyar liralık vergi bindirmek demektir. Ben onu iki ile çarparım yanılmam. Ayrıca Kanal İstanbul demek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sırtına lüzumsuz 35 milyar liralık maliyet yüklemek demek. Mevcutta yürüyen işlerimiz bile devre dışı kalacak. Üç farklı lokasyonda İGDAŞ hatlarını ortadan kaldıracak, bunların yerine milyarlarca liralık ek maliyet olacak bir maliyet gelecek. Milyarlarca liralık sadece iki kuruma maliyet çıkıyor. Bu rakam, büyükşehrin 2020 yıllık bütçesinden neredeyse yüzde 50'ye yakın fazla” diye konuştu.