Türkiye uzmanı Henri Barkey, son siyasi krizle ilgili olarak komplo iddialarının devam etmesi durumunda Ankara-Washington arasındaki ilişkilerde gergin dönemler yaşanabileceğine işaret ediyor
WASHINGTON —
Bunun en büyük nedeni, hükümetin ve hükümete yakın kesimlerin, 17 Aralık’ta başlayan rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının ardından ortaya çıkan siyasi krizde, dış güçlerin, özellikle Amerika’nın ya da İsrail’in parmağı olduğu yönündeki suçlamaları. Lehigh Üniversitesi öğretim üyesi Barkey’e göre bunlar hiçbir şekilde kanıtlanamaz iddialar. Uzmana göre bu iddiaların devam etmesi durumunda kriz daha da büyüyebilir, Washington bir noktada “artık yeter” diyebilir.
Amerika’yı hedef alan suçlamalar arasında, Halkbank operasyonunun arkasında olduğu, Pennsylvania’da yaşayan Gülen hareketinin lideri Fethullah Gülen’i koruduğu yönünde iddialar var. Bunun yanı sıra Amerika’nın Ankara büyükelçisi Francis Ricciardone de doğrudan hedef alınanlar arasında. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, isim vermeden Ricciardone hakkında “Seni ülkemizde tutmak zorunda değiliz” ifadesini kullanmıştı.
Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Türkiye uzmanı Henri Barkey, “Amerika, Türkiye’nin en büyük müttefiki ve Türk hükümetine çok yardımı dokundu. Bunun ardından hükümet, kendi yandaşlarını Amerika aleyhine döndürdü ve her türlü korkunç şeylerle suçladı. Bu söylediklerini destekleyemezler, çünkü hiçbir kanıta dayanmıyor” diye konuştu. Barkey’e göre bu yaşananlar, ilişkilerin gerilemesine giden sürecin daha başlangıcı.
Erdoğan-Gülen kavgasının, hükümetle yargı arasında bir mücadeleye döndüğüne dikkati çeken Barkey, hükümetin emniyet ve yargı içindeki görevden alma ve yer değiştirmelerinin, bu kurumların Gülen hareketine sempati duymayan üyelerini de etkilediğini ve eninde sonunda bu kişilerin de tepkisine yol açacağını düşünüyor.
Türkiye uzmanı Henri Barkey’e göre 30 Mart’ta yapılacak yerel seçimler, Türkiye siyasetinde çok önemli bir gösterge olacak. Erdoğan’ın bu seçimlerde yüzde 50’nin üzerinde oy almasının kendisini daha güvende hissetmesine yol açacağını belirten Barkey, bununla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi’nin oylarının yüzde 42 civarına düşmesinin, Türkiye’de daha aktif bir muhalefet oluşmasına neden olabileceği öngörüsünde bulunuyor. Barkey, muhalefetin çok zayıf olduğu ve AKP’ye bir alternatif oluşturamadığını savunan birçok uzmanın aksine, iktidar partisinin yerel seçimlerde kaybedebileceği az miktarda oyun bile, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi gibi muhalefet partilerini daha da cesaretlendireceğini düşünüyor.
Türk demokrasisini “iki adım ileri, iki adım geri” diye niteleyen Barkey, yine de özellikle askerlere siyasetten el çektirilmesini Türkiye’nin başarı hanesine yazıyor. Ancak Barkey’in dikkatini çektiği nokta, “ordunun bıraktığı güç boşluğunu hükümetin ve Başbakan Erdoğan’ın doldurması.” Türkiye’de demokrasinin henüz “yarı olgun bir fikir” olarak kaldığını ve 2012’den bu yana yerinde saydığını savunan Henri Barkey, “Askerler artık o kadar güçlü değil, ama artık Başbakan ve tek bir parti, gereğinden fazla güçlendi. Bir şekilde toplum içinde bir denge oluşturulması gerekiyor. Bunu da yapmanın tek yolu birbirine saldırmaktan değil, anayasal reformdan geçer” diye konuşuyor.
Türk televizyonları ‘yabancılara, Yahudilere ve Batı’ya düşman’
Lehigh Üniversitesi öğretim üyesi Henri Barkey, hafta içinde Washington’daki Wilson Center adlı düşünce kuruluşunda katıldığı, Türkiye’deki siyasi krizle ilgili toplantıda, son dönemde Türk televizyonlarını ve gazetelerini çok sık izlediğini, kesintisiz bir şekilde “yabancı düşmanı, Yahudi düşmanı ve Batı düşmanı” yayınların yapıldığını ve bu konuların konuşulduğunu söyledi. “Erdoğan’a sadık olduğunuzu göstermenin yolu bir komplo teorisi olduğunu iddia etmekten geçiyor” diyen Barkey, hükümet-yargı kavgasını “mini darbe var” sözleriyle yorumlayan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ı eleştirdi, Babacan’ın gerçekte inanmadığı bir iddiayı “mini” ifadesiyle süsleyerek Başbakan’ın tepkisini çekmekten kaçındığını savundu.
Henri Barkey konuşmasında, Amerika’ya yönelik iddiaların devam etmesi ve bunun sonucunda Türkiye’de bir Amerikalı diplomata zarar gelmesi durumunda Türkiye’nin çok ağır bir uluslararası bedel ödeyebileceğini kaydetti.
Aynı toplantıda konuşan Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler profesörü ve Today’s Zaman köşe yazarı İhsan Dağı da, Türkiye’deki son krizin, demokratik ve kurumsal sistemin zayıflıklarını ortaya koyduğunu savundu, bu şekilde devam etmesi durumunda kamuoyunun şeffaf ve hesap verebilir hükümet talebinin yanıt bulmasının güçleşeceğini söyledi. Böyle bir durumun ileride bağımsız savcıların yolsuzluk iddialarını araştırmasını da güçleştireceğine dikkati çeken Prof. Dağı, bu şekilde ileride hükümetin son on yılda gerçekleştirdiği reformları geri alma hakkını kendinde göreceğini; demokratik reform, hukuk devleti ve güçler ayrılığı kavramlarına yalnızca kendi yetkisini güçlendirdiği sürece hoşgörülü davranacağını söyledi.
Komplo teorilerine başvurmasının, hükümette otoriter eğilimlerin arttığı izlenimi yarattığını söyleyen İhsan Dağı, hükümetin bir sonraki adımının, uluslararası darbe planlarının parçası olarak gördüğü muhalefeti suç kapsamına sokabileceği öngörüsünde bulundu. Prof. Dağı, son yaşanan krizle birlikte Türkiye’nin siyasi istikrar ve öngörülebilirlik gibi avantajlarını da yitirdiğini sözlerine ekledi.
Amerika’yı hedef alan suçlamalar arasında, Halkbank operasyonunun arkasında olduğu, Pennsylvania’da yaşayan Gülen hareketinin lideri Fethullah Gülen’i koruduğu yönünde iddialar var. Bunun yanı sıra Amerika’nın Ankara büyükelçisi Francis Ricciardone de doğrudan hedef alınanlar arasında. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, isim vermeden Ricciardone hakkında “Seni ülkemizde tutmak zorunda değiliz” ifadesini kullanmıştı.
Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Türkiye uzmanı Henri Barkey, “Amerika, Türkiye’nin en büyük müttefiki ve Türk hükümetine çok yardımı dokundu. Bunun ardından hükümet, kendi yandaşlarını Amerika aleyhine döndürdü ve her türlü korkunç şeylerle suçladı. Bu söylediklerini destekleyemezler, çünkü hiçbir kanıta dayanmıyor” diye konuştu. Barkey’e göre bu yaşananlar, ilişkilerin gerilemesine giden sürecin daha başlangıcı.
Erdoğan-Gülen kavgasının, hükümetle yargı arasında bir mücadeleye döndüğüne dikkati çeken Barkey, hükümetin emniyet ve yargı içindeki görevden alma ve yer değiştirmelerinin, bu kurumların Gülen hareketine sempati duymayan üyelerini de etkilediğini ve eninde sonunda bu kişilerin de tepkisine yol açacağını düşünüyor.
Türk demokrasisini “iki adım ileri, iki adım geri” diye niteleyen Barkey, yine de özellikle askerlere siyasetten el çektirilmesini Türkiye’nin başarı hanesine yazıyor. Ancak Barkey’in dikkatini çektiği nokta, “ordunun bıraktığı güç boşluğunu hükümetin ve Başbakan Erdoğan’ın doldurması.” Türkiye’de demokrasinin henüz “yarı olgun bir fikir” olarak kaldığını ve 2012’den bu yana yerinde saydığını savunan Henri Barkey, “Askerler artık o kadar güçlü değil, ama artık Başbakan ve tek bir parti, gereğinden fazla güçlendi. Bir şekilde toplum içinde bir denge oluşturulması gerekiyor. Bunu da yapmanın tek yolu birbirine saldırmaktan değil, anayasal reformdan geçer” diye konuşuyor.
Türk televizyonları ‘yabancılara, Yahudilere ve Batı’ya düşman’
Lehigh Üniversitesi öğretim üyesi Henri Barkey, hafta içinde Washington’daki Wilson Center adlı düşünce kuruluşunda katıldığı, Türkiye’deki siyasi krizle ilgili toplantıda, son dönemde Türk televizyonlarını ve gazetelerini çok sık izlediğini, kesintisiz bir şekilde “yabancı düşmanı, Yahudi düşmanı ve Batı düşmanı” yayınların yapıldığını ve bu konuların konuşulduğunu söyledi. “Erdoğan’a sadık olduğunuzu göstermenin yolu bir komplo teorisi olduğunu iddia etmekten geçiyor” diyen Barkey, hükümet-yargı kavgasını “mini darbe var” sözleriyle yorumlayan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ı eleştirdi, Babacan’ın gerçekte inanmadığı bir iddiayı “mini” ifadesiyle süsleyerek Başbakan’ın tepkisini çekmekten kaçındığını savundu.
Aynı toplantıda konuşan Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler profesörü ve Today’s Zaman köşe yazarı İhsan Dağı da, Türkiye’deki son krizin, demokratik ve kurumsal sistemin zayıflıklarını ortaya koyduğunu savundu, bu şekilde devam etmesi durumunda kamuoyunun şeffaf ve hesap verebilir hükümet talebinin yanıt bulmasının güçleşeceğini söyledi. Böyle bir durumun ileride bağımsız savcıların yolsuzluk iddialarını araştırmasını da güçleştireceğine dikkati çeken Prof. Dağı, bu şekilde ileride hükümetin son on yılda gerçekleştirdiği reformları geri alma hakkını kendinde göreceğini; demokratik reform, hukuk devleti ve güçler ayrılığı kavramlarına yalnızca kendi yetkisini güçlendirdiği sürece hoşgörülü davranacağını söyledi.
Komplo teorilerine başvurmasının, hükümette otoriter eğilimlerin arttığı izlenimi yarattığını söyleyen İhsan Dağı, hükümetin bir sonraki adımının, uluslararası darbe planlarının parçası olarak gördüğü muhalefeti suç kapsamına sokabileceği öngörüsünde bulundu. Prof. Dağı, son yaşanan krizle birlikte Türkiye’nin siyasi istikrar ve öngörülebilirlik gibi avantajlarını da yitirdiğini sözlerine ekledi.