Avrupa Birliği’nin bu yılki ilerleme raporu, Başmüzakereci Egemen Bağış’ın da tanımladığı gibi önceki raporların arasında en olumlusu olarak görülüyor. Ancak rapor, Egemen Bağış’ın da işaret ettiği gibi Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne daha da yaklaştırıyor mu? İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Haluk Şahin’e göre, ilerleme raporunun sonuçlarına bu kez Türk medyasında az yer verilmesi, Türkiye’de Avrupa Birliği üyeliğine ilginin azaldığının işareti:
“Sekiz-on yıl öncesiyle karşılaştıracak olursak çok az tepki olduğunu, medyada çok az yer bulduğunu söyleyebilirim. Türkiye’deki televizyon kanallarından birinde haftada dört gece her akşam canlı yorum yapıyorum. Akşam haber bültenimizde bu konuda bir haber yoktu. Ben yorumumda, bu konuda bir haber olmamasının bile kendi başına Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri konusunda çok önemli şeyler söylediğini belirttim. Eskisi gibi heyecan yok, eskisi gibi uzun yorumlar yapılmadı. Aslında Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ‘derin dondurucuda’ diyebiliriz. Taraflar birbirlerine daha net şeyler söyleme cesaretini bulamadıkları için sanki bir takım şeyler oluyormuş gibi belirli ritüelleri yerine getiriyorlar. Bu da onlardan bir tanesi.”
Rapor genel anlamda olumlu sayılsa da basın ve ifade özgürlüğü alanındaki eleştiriler gözden kaçmıyor. Ancak Haluk Şahin, Avrupa Birliği İlerleme raporunun bu konuda ‘haber sayılabilecek’ yenilikler içermediği görüşünde:
“Son zamanlarda hem Freedom Forum’un, hem Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün raporlarında Türkiye’de basın özgürlüğünün çok ciddi olarak gerilediğiyle ilgili bir takım rakamlar vardı. Benim de üye olduğum Uluslararası Basın Enstitüsü, Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip ettiğini ve hiç memnun olmadığını belirtmişti. Bütün bunlar olurken tabi Avrupa Birliği’nin Türkiye’de basın özgürlüğü konusunun güllük gülistanlık olduğunu söylemesi beklenemezdi. Orada da yeni bir şey yok. Ben Avrupa Birliği’nin raporunu şöyle bir okudum ama cesur ve yeni bir şey söylemiş değiller.”
İlerleme raporunda, özellikle Türk Ceza Yasası’nın Türkiye ve Türklüğe hakareti içeren 301’inci maddesini ihlal edenlerin hala cezalandırıldığı, Terörle Mücadele Yasası ve Basın Kanunu’nun ifade özgürlüğünü hala sınırladığı belirtiliyor. Rapor ayrıca Ergenekon davası kapsamında gazetecilerin yargılandığının ve hapsedildiğinin, basın kuruluşlarına siyasi baskıların sürdüğünün altını çiziyor. Bir süre önce YouTube yasağının kaldırılmasına rağmen İnternet sitelerine erişimin kısıtlandığını kaydeden AB İlerleme Raporu, 2009’da Doğan Medya Grubu’na yönelik vergi cezasına da değiniyor. Avrupa Birliği İlerleme Raporu ayrıca Türkiye’den, dini azınlıkların haklarına saygı gösterme konusunda basını belli ahlak kuralları çerçevesinde davranmaya teşvik etmesini, medya aracılığıyla nefret uyandıracak kışkırtıcı yayınlar yapan basın kuruluşlarını da cezalandırmasını istiyor. Ancak Haluk Şahin raporda basın ve ifade özgürlüğü sorunlarına yeterince değinildiğini düşünmüyor. Şahin’e bu konuda yaşanan diğer sorunları sorduğumuzda şu örnekleri veriyor:
“Adalet Bakanı soruşturmanın gizliliğiyle açılmış çok sayıda davanın – ki bunların büyük çoğunluğu hükümeti destekleyen gazetelerin çalışanlarına açılmış davalar, -- düzeltilmesi için yasada düzenlemeler yapılacağını söylemişti. Bu da tabi doğrudur, ama öbür taraftan başka nedenlerden dolayı sıkıntı içine düşmüş olan gazetelerin ve gazetecilerin durumunun, bu arada Doğan Grubu’nun kesin olarak tasfiye edilmesi tehlikesiyle karşı karşıya bulunmasının da bence bir şekilde dile getirilmesi ve bir takım önlemlerle yumuşatılması, önlenmesi gerektiğini düşünüyorum. 2RTÜK’ün düzenleme kurulu yerine sansür kurulu gibi kullanılma yönelimi içine girdiğini görüyoruz. Canlı televizyon tartışmalarında konukların söylediği sözler yüzünden televizyonların ağır cezalara çarptırıldığını, çarptırılmak istendiğini görüyoruz. Onun ötesinde bir takım TV dizilerinde zorunlu olarak kullanılan bir takım yerel sözcüklerin ve lehçelerin cezalandırılmak istendiğini görüyoruz.”
Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Profesör Doktor Haluk Şahin, bu yaşananların Türkiye’de basın özgürlüğüne inanan ve hayatlarını bu yolda çaba göstererek geçirmiş olan kişileri kaygılandırdığını söylüyor.