Kanada'nın Toronto kentinde Ozan Boz ve Özgü Özman'ın kurduğu Minor Empire müzik grubu, türküleri kendi yorumlarını da katarak modern enstrümanlarla müzikseverlerin beğenisine sunuyor.
Amerika, Kanada ve Türkiye'de bir dizi konser veren grup, geçtiğimiz günlerde New York'ta da ilk konserini verdi.
Your browser doesn’t support HTML5
Konserde Türk halk müziğinin sevilen parçalarını Batı enstrümanlarıyla harmanlayarak sunan grup, ikinci albümlerinde yer alan parçalardan bazılarını seslendirdi.
Konserin ardından grubun kurucuları Ozan Boz ve Özgü Özman, VOA Türkçe’ye kuruluş hikayelerini ve gelecek hedeflerini anlattı.
''Türkü melodilerinin etrafında yeniden şarkılar inşa etmekti hedefimiz''
Grubun solisti Özgü Özman, Kanadalı müzisyen arkadaşlarıyla biraraya gelerek Türkçe müzik yapabilecekleri bir proje oluşturduklarını söyledi.
Özman, ''Türkü melodilerinin etrafında yeniden şarkılar inşa etmekti hedefimiz. Türkü melodilerini alıp etraflarını hiç düşünülmemiş, tamamen bize ait, bizim müzisyen kişiliğimizi yansıtan şeylerle bezemekti. Sonra yavaş yavaş kendi bestelerimizi de entegre ettik'' dedi.
Bugüne kadar iki albüm ve bir dizi turne yaptıklarını anlatan Özman, ilk albümle Kanada Folk Müzik Ödülü’nü kazandıklarını ikinci albümün de yine aynı ödüle aday gösterildiğini dile getirdi.
'Minor Empire' isminde coğrafya, tarih ve yaşam biçimine atıf var
Özman, grubun ismini kendisinin koyduğunu belirterek süreci şöyle anlattı:
''Minor kelimesinin etrafında oynuyordum. Bu 'Asia Minor' (Eskiden Anadolu için kullanılan ad) coğrafya referansının etrafında birşeyler bulmaya çalışıyordum. Bir taraftan da kulağa da hoş gelsin, kafiyeli olsun falan. Minor Empire çok hoşuma gitti. Bir de Minor Empire'ın İngilizce'deki anlamını biliyorsunuz, daha çok kendi kurallarını belirleyen insan gurupları gibi bir anlamı var. Sonra minör akorlarının Türkçemiz’deki yeri ve bir de bir çok şeye dokunuyor, geldiğimiz toprakların tarihi zenginliği. Kaç tane imparatorluklar geldi geçti yüzyıllardır. Orada da coğrafi referans var. Hepsi bir araya gelince isim o şekilde çıktı.''
''Ne kadar uzakta da yaşasam o toprağı genlerimde hissediyorum''
Özgü Özman, halk müziği tutkusunu da şöyle ifade ediyor:
''Halk müziğine karşı benim büyük bir zaafım var. Yani çok içten, çok samimi, çok gerçek. Ve çok değerli. Yani tarihimiz halk müziği. O topraklarda yaşamış insanların yaşadıkları şeyler. Ondan gerçek daha nasıl olabilir. Ben o toprağı genlerimde hissediyorum. Ne kadar uzakta da yaşasam. Beni çok derinden etkiliyor halk müziği, özellikle eski anonim türküler diyeceğim.
Neşet Ertaş'ın babası diyorki 'Sen türküyü alırsın aşıksın' diyor, 'Onu uçurursun, kendini katarsın' diyor. Ben öyle düşünüyorum yani. Biz kendimizi katarak kültürü zenginleştireceğiz. Yapılan aynı şeyi tekrarlayarak değil. Kendimizi katarak. Katabileceğimiz en iyi şey kendimiziz çünkü. Kendimiziz çünkü tekiz. Müziği o şekilde zenginleştirebiliriz.''
''Dünyanın neresine gidersem gideyim ben kendimi gurbette hissedeceğim''
Özman, ikinci albümlerine yansıyan gurbet teması ve ait olamama hissine de açıklık getirdi:
''Bilmiyorum belki de dünyanın neresine gidersem gideyim ben kendimi gurbette hissedeceğim. O belki benim kişiliğim çünkü hep olması gereken şeyi düşünüyorum. Bir türlü o tatmini, her şeyin olması gerektiği gibi olduğu duygusunu yaşamış bir insan değilim yani sürekli bir şeye bir özlem çekiyorum.
İşte şu anda atıyorum toprağa yapılan zulümler dünyanın her yerinde. Toprağın yetiştirdiği şeyi yiyemiyoruz artık ne olduğu belli değil. Hava, petrol şirketlerinin zehirlediği sular, denizlerimiz, göllerimiz. Ben sürekli olması gereken mutlu bir doğanın, sağlıklı bir doğanın, sağlıklı bir çevrenin ve mutlu insanların olduğu bir hayat hayal ediyorum yani. Yani politika falan değil yani ondan çok daha temel sorunlarımız var benim özlem duyduğum dünya öyle bir dünya, benim başlangıç noktam da öyle bir nokta bence.''
''Buraya da tam adapte olamıyoruz biz''
Özman, ikinci albümlerine, dünyanın bir çok yerinde insanların köklerinden koparılmışlık hissi içinde yaşamaya ve tutunmaya çalışması nedeniyle 'Uprooted' (köklerinden koparılmış) ismini verdiklerini söyledi.
İnsanların başka topraklarda yaşamaya çalışmasının belki de insan doğasına aykırı olduğunu anlatan Özman, ''Uprooted’, köklerinden koparılmış anlamına geliyor. Gurbette yaşayanlar bir şekilde o hissi yaşıyorlar. Köklerinden koparılmışlık hissini. Buraya da tam adapte olamıyoruz biz. Orada bizi mutsuz eden her neyse. Ya da belki bir şekilde ayrılmak zorunda kaldık. Belki de mutsuz değildik başka sebeplerden ayrılmak zorunda kaldık. Yeni geldiğimiz yerde tamamen mutlu olabileceğimizi sanmıyorum. Çünkü toprak bağı var. Yani belki dokumuza aykırı bir şey yapıyoruz başka yerlerde yaşamaya ya da adapte olmaya çalışarak.'' dedi.
''Türkiye'de yaşayanlar da artık kendi ülkeleri değilmiş gibi hissedebiliyorlar''
İnsanların bazen kendi ülkelerinde de gurbetteymiş hissi yaşadığını ifade eden Özman, bu hissin nedenini şöyle açıkladı:
''Uzakta yaşayan insanların o köklerinden koparılmış hissetme durumu bir gerçek. Türkiye'de yaşayanlar da öyle hissediyorlar. Türkiye'de yaşayanlar da artık kendi ülkeleri değilmiş gibi hissedebiliyorlar. Çünkü bir çok şey kontrolları dışında oluyor. Yani kök salmak istedikleri toprak olmuyor. Artık başka yerlere kök salmak istiyorlar. Dünyanın her yerinde durum bu. Yani Suriye. Dünyanın her yerinde o toprağa kök salması gereken insanların önünde engeller var. Bir şekilde insanlar mücadele vermek zorunda kalıyorlar. Yani tutunma mücadelesi veriyorlar. Bu mücadele çoğunlukla kaybediliyor.
Suriye'ye bakın. Yakın olduğu için örnek veriyorum. Dünyanın bir çok yerinde, Güney Amerika'da Brezilya'da şimdi ormanlar için aynı mücadele veriliyor. Endüstriler geliyor hayda 'toprağınız, havanız suyunuz bizim malımız.' Dünyada bizim kontrol edebileceğimiz bir şey kalmadı yani havamızı suyumuzu toprağımızı dahi en basit varoluş şartlarımızı bile kontrol edemiyoruz. Bunlar hep bu albümü yazarken önümüzde olan biten ve bizi kahreden şeylerdi ve sürekli bir şekilde o ya da bu topraklardan sökülüyoruz yani ilişkimiz koparılıyor gibi hissettim ben. Sürekli bir mücadele ihtiyacı hissettim, karşı durma ihtiyacı hissettim. Albümün konsepti o.''
''Türkülere yeni yorumlar katmak için yola çıktık''
Minor Empire'ın hem yapımcısı hem de gitaristlerinden olan Ozan Boz da, türkülere yepyeni yorumlar katmak için yola çıktıklarını anlatarak, müzik tarzlarını şöyle tarif ediyor:
''Eğer fark ettiyseniz bizim hiçbir aranjmanımız hiçbir yorumumuz alışılagelmiş yorumu gibi değil türkülerin. O yüzden bizim kendimize ait her şeyi içeriyor. Yani ben rock dinleyerek büyüdüm. Sonra caza yöneldim. Sonra elektronik müziğe ilgi duydum. Her şey var. Ama en önemli şey, bu bir müzik türü değil de olaya yaklaşımımız.
Ben gurubun yapımcısı olarak, müziği biraraya getiren insan olarak, kayıtları yapan insan olarak benim istediğim şey şuydu: Türk müziği veya Türkçe müzik, Anadolu Türküleri, Batı müziği ile kafa kafaya vererek aynı platformda bir araya gelebilsin.''
Gurubun gelecek planlarını da anlatan Boz, ''Minor Empire'a misafir sanatçılar olacak, dünya çapında gitaristler. İnşallah üstünde çalışıyoruz onların. Bir iki yıl öyle ilerleyecek bir sonraki albüme kadar. O şekilde turne yapıp konserler yapacağız'' diye konuştu.