Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2020 yılında enflasyon yüzde 14,6 oldu. Ancak gıda ve alkolsüz içecekler grubunda yıllık enflasyon yüzde 20,6 ile genel enflasyon oranının altı puan üzerindeydi. Yine TÜİK verilerine göre taze sebze ve meyvede 2020 enflasyon oranı yüzde 33,9’u buldu. Fiyatı en çok artan gıda maddelerinin başında karnabahar (yüzde 100,9), ıspanak (yüzde 83,9), yumurta (yüzde 82,2), portakal (yüzde 70,8), pırasa (yüzde 63,5), mercimek (yüzde 60,4) gibi ürünler geliyor. Ayrıca ayçiçeği yağı, süt ve süt ürünleri, lahana ve patlıcan gibi gıda maddelerindeki artış da dikkat çekiyor.
Your browser doesn’t support HTML5
Aslında sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada son yedi aydır gıda fiyatları artıyor. Bunda elbette küresel ölçekte etkisini hissettiren kuraklık ve Corona salgının etkileri var. Ancak Türkiye’deki gıda fiyatlarındaki artış oranı sadece bu etkenlerle açıklanamayacak kadar yüksek. Türkiye gıda fiyatlarındaki bu artışla gelişmekte olan ülkeler arasında Arjantin’den sonra ikinci sırada, OECD ülkeleri arasında ise açık farkla ilk sırada yer aldı.
“Market zincirleri fiyatları belirler konuma geldi”
Tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım’a göre temel girdilerdeki maliyetlerin yüksekliği, gıda fiyatlarını ithalatla düşürme politikası ve piyasanın büyük ölçüde market zincirlerinin egemenliği altında olması Türkiye’deki gıda fiyatı artışının bu kadar yüksek olmasında etkili. VOA Türkçe’ye konuşan Yıldırım, “Market zincirleri piyasadaki hemen her ürünün fiyatını belirler konuma geldi. Bir pazarcı esnafı ya da manav, marketteki fiyata bakarak kendisine bir fiyat belirliyor. Girdi maliyetlerinin yükselmesi, üreticinin artık üretim yapmakta zorlanması, iklime bağlı olarak bazı ürünlerde üretimin azalması, nüfus artışına rağmen üretimin aynı oranda artmaması da önemli faktörler. Ama temelde pazarın işleyişinde bir sorun var” dedi.
Çiğ süt fiyatı artmazken süt ürünleri fiyatı arttı
Çiğ süt alım fiyatlarının Ulusal Süt Konseyi tarafından belirlendiğini hatırlatan Yıldırım, “15 Kasım 2019’dan 1 Ocak 2020 tarihine kadar çiğ süt fiyatı 2 lira 30 kuruşta sabit tutuldu. Üreticiden alış fiyatı artmazken, tüketici fiyatı arttı. Peynir, yoğurt gibi süt ürünlerinde önemli fiyat artışları var. 13 ay boyunca üreticinin sattığı sütün fiyatında artış yok ama tüketicinin aldığı fiyatta artış var. Oysa aynı dönemde yem fiyatları yaklaşık yüzde 60 arttı. Çiğ süt maliyetleri yüzde 40 arttı. Enflasyon artmasın diye çiğ süt fiyatına zam yapılmadı ama gıda enflasyonu yüzde 20,6” diye konuştu.
“İthalat politikası tarıma zarar veriyor”
“Türkiye’nin yıllardır ithalat yaparak gıda fiyatlarını düşürme politikası izlediğini hatırlatan Yıldırım, bunun da tarımsal üretime büyük zarar verdiğini söyledi: “İthalat kısa süreli olarak fiyatları düşürebilir. Ama orta ve uzun vadede fiyatların artmasına neden olan temel etkenlerden birisi de ithalat. Çünkü yaptığınız her ithalat içerideki üreticiyi üretimden uzaklaştırıyor ve üretim azalıyor. Azalınca fiyat yükseliyor. Fiyat yükselince tekrar ithalat yapılıyor. Yani böyle bir sarmal var.”
“Gümrük vergilerinde indirim de sonuç vermiyor”
Yıldırım, gıda fiyatlarını düşürmek için gümrük vergilerinde indirime gidilmesinin de sonuç vermediğini ayçiçeği örneğiyle anlattı: “Biz ayçiçeğini ağırlıkla Moldova’dan, Romanya’dan biraz da Bulgaristan’dan alıyorduk. Ama bu sene oralarda da üretim az olduğu için örneğin Bulgaristan, Rusya’dan almaya başladı. Türkiye de yönünü Rusya’ya çevirdi. Ama Rusya’da da iklime bağlı olarak üretimde önemli bir düşüş oldu. Çin’in de Rusya’dan yoğun alım yapmasıyla ayçiçeği fiyatları dünyada son beş yılın en yüksek noktasında. Türkiye ayçiçeği üretmek yerine ithalata yöneldiği için gümrük vergilerini düşürüyor. Ama satıcılar bizim piyasayı çok yakından izliyor. Türkiye ne kadar vergi düşürdüyse onlar fiyata o kadar zam yapıyorlar.”
“Türkiye’de üretimi artırmak gerekiyor”
Gıda ürünlerindeki ithalat politikasının hem ülke ekonomisine zarar verdiğini hem de gıda güvenliğini riske attığını vurgulayan Yıldırım, “Bu sene ürün bulmak da mesele. Dolayısıyla paranız olsa da ithal edemiyorsunuz. Türkiye’de üretimi artırmak gerekiyor. Üretici para kazanırsa zaten üretime devam ediyor. Örneğin İç Anadolu’da üreticiler buğdaydan para kazanamayınca birkaç yıl önce nohut üretimine yöneldi. Türkiye’nin nohut üretimi şu anda kendine yeterli ve biz nohut fiyatını konuşmuyoruz. Ama ciddi bir ithalat yaptığımız mercimeğin, kuru fasulyenin fiyatını konuşuyoruz. Yani kendi üretiminizi sağlarsanız fiyatları da kontrol etmesi kolay olur. İthalatla gıda enflasyonu düşürülemez” ifadelerini kullandı.
Buğday örneği
Türkiye, İç Anadolu çiftçisinin üretmekten uzaklaştığı buğdayı büyük ölçüde Rusya’dan alıyor. Yıldırım’ın verdiği verilere göre Rusya son 20 yılda buğday üretimini yılda 34 milyon tondan 85 milyon tona, buğday ihracatını ise yılda 11 milyon tondan 50 milyon tona çıkardı. Türkiye’de ise son 20 yılda buğday üretimi yıllık 18 ila 22 milyon ton arasında gidip geliyor. Türkiye’nin ithalatı ise 2 milyon tondan yaklaşık 10 milyon tona çıkmış durumda.
Yanlış destek politikalarının bunda etkili olduğunu kaydeden Yıldırım, “Bu sene Toprak Mahsulleri Ofisi ekmeklik buğdayda üreticiye ton başına 1650 lira verdi. Şu anda 2000 liranın üzerine bir fiyatla ithalat yapılıyor. Makarnalık buğdayda 1800 lira verildi. Şu anda 2200-2400 liraya kadar çıktı fiyat. Yani üretiminiz yoksa, kendi üreticine vermediğiniz bir parayı, desteği ithalata ödüyorsanız o zaman sizin tüketicileriniz de bu ürünleri daha pahalıya tüketmek zorunda kalıyor” dedi.
Üretim yerine ithalata bel bağlanan politikadan kesinlikle vazgeçilmesi gerektiğini vurgulayan Yıldırım, üretim odaklı bir politikaya geçilmesi gerektiğini altını çizdi: “Tarımdaki sorunları çözemezsek, gıdadaki fiyat sorunlarını çözemeyiz.”
Finansal spekülasyon ve stokçuluk
Ekonomist Cüneyt Akman ise bütün dünyadaki emtia fiyatlarındaki artışa dikkat çekti: “Sadece gıda maddeleri değil, örneğin metallerin de fiyatı artıyor. Bunun biraz dünya para piyasalarıyla ilgisi var, biraz da sanayinin baz etkisiyle yükselmesiyle ilgisi var. Bunlar sadece normal arz ve taleple artan ürünler değil, bir nevi finansal spekülasyon konusu. Dünya çapında aşırı likidite sağlandığı için finansal spekülasyon da almış başını gidiyor. Altın ve emtia karşısında paralar değer kaybedince emtia fiyatları yükselmiş görünüyor.”
Ancak Akman, finansal spekülasyonun yanı sıra gıda ürünlerinde talep artışı olduğunu da söyledi: “Pandemiden dolayı bütün ülkelerde stokçuluk başladı. Çünkü pandeminin başlangıcında arz zincirlerinde bir kırılma oldu. Herkes ‘Aynı şey bir daha başımıza gelmesin’ diye stokçuluğa gitti. Şu sıralarda sanayiinin yükselmeyle birlikte doğal olarak, özellikle Çin üzerinden daha fazla işçi istihdam edildiğinde talep etkisi de artıyor.”
“İnsanlar açlık tehlikesiyle karşı karşıya”
Türkiye’nin yıllarca enflasyondaki artışı yurtdışındaki gıda fiyatları artışıyla ilişkilendirdiğini kaydeden Akman, “Tabii ki bu doğru değildi. Senelerce dünyada gıda fiyatları düştü ama Türkiye’de ikiye, üçe katlandı” dedi. Akman’a göre gıda fiyatlarındaki bu artış, Türkiye’de gerçek bir açlık tehlikesini de beraberinde getiriyor: “İnsanlar daha önceki krizlerde çok şeyler yaşadı ama bu anlamda bir açlık tehlikesi yaşamadı. İlk defa büyük savaşlar ya da veba salgını gibi milleti kırıp geçiren bir şey olmadığı halde açlık tehlikesiyle karşı karşıya.”
Akman en temel ihtiyaç olan gıdanın giderek daha da pahalı hale gelmesinin Türkiye’deki sanayinin rekabet gücüne de darbe vuracağını sözlerine ekledi: “Türkiye’nin emek gücüne dayalı bir sanayisi var. Emek gücünün fiyatını düşürerek rekabet edebiliyor. Ama emek gücünün fiyatı bir yere kadar düşürülebilir. Gıda fiyatlarının yükselmesi emek gücü fiyatlarının düşebileceği seviyeyi gitgide yukarıya çıkarıyor. Bu da rekabet gücü zaten zayıf olan Türkiye sanayiinin bu rekabet gücünü kaybetmesiyle sonuçlanır.”