WASHINGTON —
Amerika Temsilciler Meclisi’ne bağlı ‘Avrupa, Avrasya ve Yükselen Tehditler Alt Komisyonu’, Gezi Parkı olaylarıyla ilgili olarak Türk hükümetinin tavrını ve Türkiye’nin demokrasisine etkisini görüştü.
‘Türkiye Kavşakta’ adlı toplantıya konuşmacı olarak ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, Washington Enstitüsü Türkiye Araştırmaları Programı Direktörü Soner Çağaptay, Milliyet gazetesi ve Al Monitor yazarı Kadri Gürsel ve Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’ndan (SETA) Kadir Üstün konuşmacı olarak katıldı.
‘Amaç Türkiye’yi hırpalamak değil’
Alt Komisyon Başkanı Cumhuriyetçi Partili California Milletvekili Dana Rohrabacher, oturumun amacının ‘modern İslami hükümet’ olarak tanımladığı Türkiye’yi “hırpalamak” değil, barış ve istikrarı teşvik etmek olduğunu söyledi.
Rohrabacher, Türk dış politikasının son on yıl içinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde sıkıntılar yarattığını söyledi. Alt Komisyon Başkanı Rohrabacher, Türkiye’nin önce Suriye, İran ve Hamas’a yaklaştığını, “komşularla sıfır sorun politikasını” bu ülkelere uygularken İsrail’i bunun dışında bıraktığını belirtti. Rohrabacher Türkiye’nin ancak Suriye’de çıkan iç savaştan, İran ve Hizbullah’ın Suriye’de taraf olmasından sonra yeniden Batı kampına döndüğünü hatırlattı.
Başbakan Erdoğan’ın Suriyeli isyancılara yaptığı yardım ve sığınmacıları kabul etmesinin Türkiye içinde tartışmalara yol açtığını belirten Rohrabacher, Obama yönetiminin de Suriyeli isyancılara yardımı arttırmada kararlı olması durumunda Türkiye’yle birlikte çalışması gerektiğini söyledi. Cumhuriyetçi politikacı bununla birlikte konuşmasında, “Türkler kimi destekliyor, Erdoğan hükümeti ne kadar güvenilir bir ortak?” sorusunu sordu.
Gezi Parkı protestolarının Erdoğan yönetimini sarstığını kaydeden Dana Rohrabacher, hükümetin bunları sert biçimde bastırma yönteminin genel bir öfkeye yol açtığını, Erdoğan taraftarlarının gösterilerden “Yahudi lobisini” ve yeni muhafazakar düşünce kuruluşlarından Amerikan Enterprise Enstitüsü’nü (AEI) sorumlu tuttuğunu belirtti. Rohrabacher ayrıca, Başbakan Erdoğan’ın Gezi Parkı gösterileri boyunca sıkça dile getirdiği “Faiz Lobisi” ifadesinin, gerçekte Yahudi karşıtı bir slogan olarak kullanıldığını savundu, Türkiye’de Yahudi karşıtı kitapların okullarda okutulduğunu, Hitler’in ‘Kavgam’ kitabının hala çok satan kitaplardan biri olduğunu söyledi. Rohrabacher, “Bunlar sağlıklı bir demokrasinin işaretleri değil” diye konuştu. Dana Rohrabacher ayrıca Avrupa Birliği’nin Türkiye’yle görüşmeleri Ekim ayına kadar askıya aldığını hatırlattı.
Keating: ‘Türk hükümetinin müdahalesi hayal kırıklığı yarattı’
Dana Rohrabacher’dan sonra söz alan alt komisyonun Demokrat Partili üyesi Bill Keating, Başbakan Erdoğan’ın son on yıl içinde yapılan seçimlerde birinci parti olarak ortaya çıkmasının Türkiye’de tek parti yönetimi izlenimi yarattıığını öne sürdü. Keating, Başbakan Erdoğan’ın seçimlerden sonra parlamentoda çoğunluğu sağlamasından sonra kimseye danışmadan kararlar aldığını, diğer partilerin karar mekanizmasını etkileyemediğini, bunun da çok sayıda Türk vatandaşının kendisini tehdit altında, güçsüz ve hayal kırıklığı içinde hissetmesine yol açtığını söyledi.
Hükümetin Gezi Parkı protestolarına yönelik tepkisini eleştiren Keating, polisin gösterilerde şiddet kullandığını, Başbakan Erdoğan’ın şiddet kullanan polisi övdüğünü, kendisini destekleyenler ve desteklemeyenler arasında ayrımcılık yaptığını savundu. Keating, hükümetin on yıllık zekice yönetiminin ardından Gezi Parkı protestolarına müdahale biçiminin hayal kırıklığı ve şaşkınlık yarattığını belirtti. Çok zorlu bir bölgede bulunan Türkiye’nin Amerika’nın müttefiki olduğunu savunan Demokrat Partili Massachusetts milletvekili, Türkiye’nin istikrarı ve güçlü ekonomisinin Amerika için de önemli olduğunu kaydetti.
Bill Keating ayrıca, protestocuların çeşitli kesimlerden gelmiş olmasının, Türkiye’de çoğulculuğu benimsemiş, siyasi olarak faal yeni bir neslin ortaya çıktığı umudu yarattığını, buradan çıkan enerjinin canlı bir demokrasi haline gelebileceğini söyledi. Keating, “Bu gelişme Erdoğan’ı korkutmamalı, bilakis başbakan bunu memnunlukla karşılamalı” diye konuştu.
Connolly: 'Anlaşmazlıklar barışçı yoldan çözülmeli'
Demokrat Partili Virginia Milletvekili Gerald Connolly, tüm demokratik ülkelerde protesto eylemleri yaşandığını, Amerika’da da bu eylemlere bazen şiddet karıştığını söyledi. Barışçı toplanma özgürlüğünün her demokratik ülkede önemli bir hak olduğuna dikkati çeken Connolly, muhalefetin görüşlerini ifade etmesinin sağlıklı demokrasinin bir ürünü olduğunu belirtti. “Türkiye’nin bir müttefik olarak rolünü sorgulamıyoruz” diye konuşan Connolly, mevcut anlaşmazlığın barışçı yoldan çözümünün tüm dünyaya Türkiye’nin olgun bir demokrasi olduğunu göstereceğini, Türkiye’nin küresel ortamda yükselen bir yıldız olarak görülmeye hak kazanacağını kaydetti. Connolly, alt komisyonun üyesi olmamakla birlikte oturuma, Kongre’deki Türkiye Dostluk Grubu Eşbaşkanı olarak katıldı.
Çağaptay: ‘Yalnızca eşitlik değil, farklılıkların da korunması için demokrasi’
Toplantıda konuşmacı olarak söz alan Washington Enstitüsü Türkiye Programı direktörü Soner Çağaptay, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2002’de iktidara gelmesinden Türkiye’nin bu yana zengin ve orta sınıfının çoğunluğa geçtiği bir toplum haline geldiğini söyledi. Ancak Çağaptay AKP’nin kendi politikalarının kurbanı olduğunu, bu partinin geliştirdiği orta sınıfın tercihini bireysel özgürlüklerden yana kullanarak partinin siyasi anlamda kurduğu egemenliğe karşı çıktığını savundu.
Çağaptay Gezi Parkı protestolarının Arap Birliği olaylarından farklı olduğunu, Adalet ve Kalkınma Partisi’ni zayıflatmadığını, Türk-Amerikan ilişkilerini de etkilemeyeceğini savundu, “Orta sınıf, bireysel özgürlükler; ifade, toplanma, basın özgürlüğü ve azınlık hakları istiyor” diye konuştu.
Göstericilerin yeni teknolojiler ve sosyal medya yardımıyla eylemlerini sürdürebileceğini söyleyen Çağaptay, bu yeni şekillenen siyasi gücün Erdoğan hükümetinin gündemini karışık hale getirdiğini belirtti. Türkiye’nin ancak liberal bir demokrasi örneği sergileyerek Ortadoğu’da lider olabileceğini savunan Çağaptay, siyasi gerginliklerin bireysel özgürlüklere saygı duyulması ve çeşitliliğin tanınması yoluyla aşılabileceğini söyledi.
Çağaptay “demokrasi yalnızca eşit olma hakkı değil, farklı olma hakkının da korunmasıdır” diye konuştu.
Jeffrey: ‘Amerika Türk yetkililerle özel görüşmelerinde açık olmalı’
Amerika’nın eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey de konuşmasında Erdoğan hükümetinin halk arasında kutuplaşma yaratmasının rahatsızlığa yol açtığını söyledi. Erdoğan’ın gezi protestoları sonucu iktidarını kaybetmeyeceği ve büyük olasılıkla 2015 seçimlerinden sonra da çoğunluğunu koruyacağı tahmininde bulunan eski büyükelçi, Türk ekonomisinin gösterilerden büyük zarar gördüğüne dikkati çekti.
Türkiye’nin de Amerika’nın geçmişte yaptığı gibi anayasal süreçte, “çoğunluk idaresi ve azınlık hakları” arasındaki tartışmayı yaşaması gerektiğini vurgulayan Jeffrey, Türkiye’nin hala bir demokrasi olduğunu, tarafların görüş ayrılıklarını birlikte çalışarak giderebileceğini söyledi.
James Jeffrey, Amerika’nın bu konuda yapması gereken şeyin de, önceki gün Başkan Obama’nın Başbakan Erdoğan’la yaptığı gibi karşılıklı özel görüşmeden geçtiğini söyledi. Çatışmaların devam etmesinin Türkiye’nin geleceği, ekonomisi ve bölgede oynamak istediği role zarar verdiğini savunan James Jeffrey, Amerika’nın kamuya açık söylemlerinde temkinli olması, ama Türk yetkililerle yaptığı özel görüşmelerde de açık olması gerektiğini kaydetti.
Kadir Üstün: ‘Muhalefetin olmaması yüzünden göstericiler taleplerini normal siyasi kanallardan aktaramıyor’
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’ndan (SETA) Kadir Üstün, konuşmacı olarak katıldığı Temsilciler Meclisi alt komisyon oturumunda, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının on yılı aşkın bir süredir Türkiye’de iktidarda bulunan en başarılı ve reformcu siyasi parti olduğunu söyledi.
Üstün, toplumun belli kesimlerinin bazı politikalardan rahatsız olduğunu, ama canlı bir muhalefetin bulunmamasından dolayı rahatsızlıklarını siyasetin normal kanalları üzerinden aktaramadığını savundu.
Gezi Parkı olaylarını Wall Street’i İşgal eylemlerine benzeten Kadir Üstün, polisin müdahalesiyle gösterilerin daha geniş bir alana yayıldığını kaydetti. SETA uzmanı Üstün, Gezi Parkı olaylarına üç grubun katıldığını; bunlar arasında en kalabalığının, bazı kalkınma projeleri ve politikalardan rahatsızlık duyan öfkeli, orta ve üst sınıf kentliler, ikinci kesimin de Cumhuriyet Halk Partisi’nin genç ve aşırı milliyetçi (ulusalcı) kanadını oluşturduğunu söyledi. Üstün, CHP’nin güçlü bir liderlik sergileyememesi ve parti içinde bölünmesi yüzünden bu ikinci kesimin mevcut siyasi iktidara karşı koyma umudunu yitirdiğini savundu.
Kadir Üstün son olarak da gösterilere Başbakan Erdoğan’ın da tanımladığı gibi marjinal ve yasadışı grupların katıldığını belirtti, bunlardan birinin Şubat ayında Ankara’daki Amerikan büyükelçiliğine bombalı saldırı düzenleyen DHKP-C örgütü olduğuna işaret etti. Üstün ayrıca Başbakan’ın en sert söylemlerinin de bu üçüncü grubu hedef aldığını sözlerine ekledi.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında temel hak ve özgürlüklere önem veren bir neslin yetiştiğini söyleyen Kadir Üstün, bu genç neslin daha eğitimli, refah ve küreselleşmiş olduğuna dikkati çekti. Hükümetin bu kişilerin talep ve hayal kırıklıklarına kulak vermesi önerisinde bulunan Kadir Üstün, CHP’nin de aynı misyonu üstlenerek bir merkez sol parti haline dönüşmesi gerektiğini, aksi takdirde geçmişte kalan savaşların mücadelesini vermekten başka hiçbir şey yapamayacağını söyledi.
Kadri Gürsel: ‘Toplumsal Patlama’
Gezi Parkı protestolarını bir “toplumsal patlama” diye tanımlayan Al Monitor web sitesi ve Milliyet gazetesi yazarlarından Kadri Gürsel, bu aşamaya gelme konusunda birkaç neden sıraladı. Kadri Gürsel, basının hükümetin kontrolüne girdiğini ve kamuoyunu doğru bilgilendiremediğini, bunun da sosyal medyada yükselişe yol açtığını; yargının bağımsızlığını yitirdiğini, kamuoyunun yargının siyasallaştırıldığına inandığını; rastgele ve uzun süreli siyasi tutuklamalar yüzünden adalet sistemine güvenin kalmadığını; dinin eğitime daha fazla sokulması yüzünden Aleviler’in dışlandığını; yetkililerin en küçük protesto eylemlerine dahi hoşgörüsünü yitirdiğini; Başbakan’ın kadınların hayatına daha fazla karışarak, kaç çocuk doğurmaları ve nasıl doğum yapmaları konusundaki söylemlerinin kişi haklarına müdahale olarak görüldüğünü; alkol düzenlemesi adı altındaki yasağın toplumun önemli bir kısmında yaşamlara ve özgürlüklere müdahale olarak algılandığını; Başbakan Erdoğan’ın kendi seçmen kesimi dışındaki kültür ve yaşam biçimlerine karşı saldırgan ve aşağılayıcı ifadeler kullanmayı alışkanlık haline getirdiğini söyledi.
Gezi Parkı eylemcilerini birden bir araya gelen ve liderleri olmayan yeni bir siyasi oluşum olarak tanımlayan Kadri Gürsel, 90’lılar neslini oluşturan ve mevcut siyasi görüşlerden uzak bu kesimlerin, bireysel özgürlüklerinin kısıtlanmasından, Erdoğan’ın otoriterleşen tavrından ve polis şiddetinden rahatsız olduğunu söyledi. Gürsel, “Bu Erdoğan’ın yönetimine karşı yeni, laik, kentli orta sınıfın isyanı” diye konuştu.
Kadri Gürsel ayrıca, Başbakan Erdoğan’ın halkı kutuplaştırma politikalarına devam etmesi durumunda bunun bedelini istikrarsızlık olarak ödeyeceği uyarısında bulundu; ülkeyi çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü ve laik bir demokrasi haline getirmek yerine, İslamcı, totaliter ve baskıcı bir rejime çevirmeyi tercih etmesi durumunda, bu hedefine ancak sivil toplumu ezerek ulaşabileceğini savundu.
'Amerika Türkiye'yle Birlikte Güven İçinde Kürek Çekebilir'
Temsilciler Meclisi’ne bağlı ‘Avrupa, Avrasya ve Yükselen Tehditler Alt Komisyonu’nun başkanı Dana Rohrabacher, oturumun kapanışında geçmişte Türkiye’de yaşadığı bir deneyimi anlattı. Gençken İstanbul’da Boğaz’ı yüzerek geçmeye çalıştığında iki Türk’ün kendisi yüzerken yanında kürek çektiğini, bunun da Boğaz’ın soğuk ve akıntılı sularında kendisine karşı kıyıya yüzme cesareti verdiğini söyledi.
“Geçmişteki gibi Türkler’i yanımızda dost olarak bulundurmalıyız” diye konuşan Rohrabacher, dostların birbirlerine tavsiyelerde bulunacağını, kendi tavsiyesinin de anlaşmazlıkları uzlaşma yoluyla çözmek olduğunu belirtti. Dana Rohrabacher, Gezi Parkı deneyiminin insanların birbirlerine saldırı amacı değil, koşulları düzeltme aracı olarak kullanılmasını umduğunu, kaydetti. Bunun Türkiye’yi daha güçlü ülke haline getireceğini söyleyen Rohrabacher, “Bu şekilde Amerika yanında Türkiye’yle birlikte güven içinde kürek çekebilir,” diye konuştu.
‘Türkiye Kavşakta’ adlı toplantıya konuşmacı olarak ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, Washington Enstitüsü Türkiye Araştırmaları Programı Direktörü Soner Çağaptay, Milliyet gazetesi ve Al Monitor yazarı Kadri Gürsel ve Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’ndan (SETA) Kadir Üstün konuşmacı olarak katıldı.
‘Amaç Türkiye’yi hırpalamak değil’
Alt Komisyon Başkanı Cumhuriyetçi Partili California Milletvekili Dana Rohrabacher, oturumun amacının ‘modern İslami hükümet’ olarak tanımladığı Türkiye’yi “hırpalamak” değil, barış ve istikrarı teşvik etmek olduğunu söyledi.
Rohrabacher, Türk dış politikasının son on yıl içinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde sıkıntılar yarattığını söyledi. Alt Komisyon Başkanı Rohrabacher, Türkiye’nin önce Suriye, İran ve Hamas’a yaklaştığını, “komşularla sıfır sorun politikasını” bu ülkelere uygularken İsrail’i bunun dışında bıraktığını belirtti. Rohrabacher Türkiye’nin ancak Suriye’de çıkan iç savaştan, İran ve Hizbullah’ın Suriye’de taraf olmasından sonra yeniden Batı kampına döndüğünü hatırlattı.
Başbakan Erdoğan’ın Suriyeli isyancılara yaptığı yardım ve sığınmacıları kabul etmesinin Türkiye içinde tartışmalara yol açtığını belirten Rohrabacher, Obama yönetiminin de Suriyeli isyancılara yardımı arttırmada kararlı olması durumunda Türkiye’yle birlikte çalışması gerektiğini söyledi. Cumhuriyetçi politikacı bununla birlikte konuşmasında, “Türkler kimi destekliyor, Erdoğan hükümeti ne kadar güvenilir bir ortak?” sorusunu sordu.
Gezi Parkı protestolarının Erdoğan yönetimini sarstığını kaydeden Dana Rohrabacher, hükümetin bunları sert biçimde bastırma yönteminin genel bir öfkeye yol açtığını, Erdoğan taraftarlarının gösterilerden “Yahudi lobisini” ve yeni muhafazakar düşünce kuruluşlarından Amerikan Enterprise Enstitüsü’nü (AEI) sorumlu tuttuğunu belirtti. Rohrabacher ayrıca, Başbakan Erdoğan’ın Gezi Parkı gösterileri boyunca sıkça dile getirdiği “Faiz Lobisi” ifadesinin, gerçekte Yahudi karşıtı bir slogan olarak kullanıldığını savundu, Türkiye’de Yahudi karşıtı kitapların okullarda okutulduğunu, Hitler’in ‘Kavgam’ kitabının hala çok satan kitaplardan biri olduğunu söyledi. Rohrabacher, “Bunlar sağlıklı bir demokrasinin işaretleri değil” diye konuştu. Dana Rohrabacher ayrıca Avrupa Birliği’nin Türkiye’yle görüşmeleri Ekim ayına kadar askıya aldığını hatırlattı.
Keating: ‘Türk hükümetinin müdahalesi hayal kırıklığı yarattı’
Dana Rohrabacher’dan sonra söz alan alt komisyonun Demokrat Partili üyesi Bill Keating, Başbakan Erdoğan’ın son on yıl içinde yapılan seçimlerde birinci parti olarak ortaya çıkmasının Türkiye’de tek parti yönetimi izlenimi yarattıığını öne sürdü. Keating, Başbakan Erdoğan’ın seçimlerden sonra parlamentoda çoğunluğu sağlamasından sonra kimseye danışmadan kararlar aldığını, diğer partilerin karar mekanizmasını etkileyemediğini, bunun da çok sayıda Türk vatandaşının kendisini tehdit altında, güçsüz ve hayal kırıklığı içinde hissetmesine yol açtığını söyledi.
Hükümetin Gezi Parkı protestolarına yönelik tepkisini eleştiren Keating, polisin gösterilerde şiddet kullandığını, Başbakan Erdoğan’ın şiddet kullanan polisi övdüğünü, kendisini destekleyenler ve desteklemeyenler arasında ayrımcılık yaptığını savundu. Keating, hükümetin on yıllık zekice yönetiminin ardından Gezi Parkı protestolarına müdahale biçiminin hayal kırıklığı ve şaşkınlık yarattığını belirtti. Çok zorlu bir bölgede bulunan Türkiye’nin Amerika’nın müttefiki olduğunu savunan Demokrat Partili Massachusetts milletvekili, Türkiye’nin istikrarı ve güçlü ekonomisinin Amerika için de önemli olduğunu kaydetti.
Bill Keating ayrıca, protestocuların çeşitli kesimlerden gelmiş olmasının, Türkiye’de çoğulculuğu benimsemiş, siyasi olarak faal yeni bir neslin ortaya çıktığı umudu yarattığını, buradan çıkan enerjinin canlı bir demokrasi haline gelebileceğini söyledi. Keating, “Bu gelişme Erdoğan’ı korkutmamalı, bilakis başbakan bunu memnunlukla karşılamalı” diye konuştu.
Connolly: 'Anlaşmazlıklar barışçı yoldan çözülmeli'
Demokrat Partili Virginia Milletvekili Gerald Connolly, tüm demokratik ülkelerde protesto eylemleri yaşandığını, Amerika’da da bu eylemlere bazen şiddet karıştığını söyledi. Barışçı toplanma özgürlüğünün her demokratik ülkede önemli bir hak olduğuna dikkati çeken Connolly, muhalefetin görüşlerini ifade etmesinin sağlıklı demokrasinin bir ürünü olduğunu belirtti. “Türkiye’nin bir müttefik olarak rolünü sorgulamıyoruz” diye konuşan Connolly, mevcut anlaşmazlığın barışçı yoldan çözümünün tüm dünyaya Türkiye’nin olgun bir demokrasi olduğunu göstereceğini, Türkiye’nin küresel ortamda yükselen bir yıldız olarak görülmeye hak kazanacağını kaydetti. Connolly, alt komisyonun üyesi olmamakla birlikte oturuma, Kongre’deki Türkiye Dostluk Grubu Eşbaşkanı olarak katıldı.
Toplantıda konuşmacı olarak söz alan Washington Enstitüsü Türkiye Programı direktörü Soner Çağaptay, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2002’de iktidara gelmesinden Türkiye’nin bu yana zengin ve orta sınıfının çoğunluğa geçtiği bir toplum haline geldiğini söyledi. Ancak Çağaptay AKP’nin kendi politikalarının kurbanı olduğunu, bu partinin geliştirdiği orta sınıfın tercihini bireysel özgürlüklerden yana kullanarak partinin siyasi anlamda kurduğu egemenliğe karşı çıktığını savundu.
Çağaptay Gezi Parkı protestolarının Arap Birliği olaylarından farklı olduğunu, Adalet ve Kalkınma Partisi’ni zayıflatmadığını, Türk-Amerikan ilişkilerini de etkilemeyeceğini savundu, “Orta sınıf, bireysel özgürlükler; ifade, toplanma, basın özgürlüğü ve azınlık hakları istiyor” diye konuştu.
Göstericilerin yeni teknolojiler ve sosyal medya yardımıyla eylemlerini sürdürebileceğini söyleyen Çağaptay, bu yeni şekillenen siyasi gücün Erdoğan hükümetinin gündemini karışık hale getirdiğini belirtti. Türkiye’nin ancak liberal bir demokrasi örneği sergileyerek Ortadoğu’da lider olabileceğini savunan Çağaptay, siyasi gerginliklerin bireysel özgürlüklere saygı duyulması ve çeşitliliğin tanınması yoluyla aşılabileceğini söyledi.
Çağaptay “demokrasi yalnızca eşit olma hakkı değil, farklı olma hakkının da korunmasıdır” diye konuştu.
Jeffrey: ‘Amerika Türk yetkililerle özel görüşmelerinde açık olmalı’
Amerika’nın eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey de konuşmasında Erdoğan hükümetinin halk arasında kutuplaşma yaratmasının rahatsızlığa yol açtığını söyledi. Erdoğan’ın gezi protestoları sonucu iktidarını kaybetmeyeceği ve büyük olasılıkla 2015 seçimlerinden sonra da çoğunluğunu koruyacağı tahmininde bulunan eski büyükelçi, Türk ekonomisinin gösterilerden büyük zarar gördüğüne dikkati çekti.
Türkiye’nin de Amerika’nın geçmişte yaptığı gibi anayasal süreçte, “çoğunluk idaresi ve azınlık hakları” arasındaki tartışmayı yaşaması gerektiğini vurgulayan Jeffrey, Türkiye’nin hala bir demokrasi olduğunu, tarafların görüş ayrılıklarını birlikte çalışarak giderebileceğini söyledi.
James Jeffrey, Amerika’nın bu konuda yapması gereken şeyin de, önceki gün Başkan Obama’nın Başbakan Erdoğan’la yaptığı gibi karşılıklı özel görüşmeden geçtiğini söyledi. Çatışmaların devam etmesinin Türkiye’nin geleceği, ekonomisi ve bölgede oynamak istediği role zarar verdiğini savunan James Jeffrey, Amerika’nın kamuya açık söylemlerinde temkinli olması, ama Türk yetkililerle yaptığı özel görüşmelerde de açık olması gerektiğini kaydetti.
Kadir Üstün: ‘Muhalefetin olmaması yüzünden göstericiler taleplerini normal siyasi kanallardan aktaramıyor’
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’ndan (SETA) Kadir Üstün, konuşmacı olarak katıldığı Temsilciler Meclisi alt komisyon oturumunda, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının on yılı aşkın bir süredir Türkiye’de iktidarda bulunan en başarılı ve reformcu siyasi parti olduğunu söyledi.
Üstün, toplumun belli kesimlerinin bazı politikalardan rahatsız olduğunu, ama canlı bir muhalefetin bulunmamasından dolayı rahatsızlıklarını siyasetin normal kanalları üzerinden aktaramadığını savundu.
Gezi Parkı olaylarını Wall Street’i İşgal eylemlerine benzeten Kadir Üstün, polisin müdahalesiyle gösterilerin daha geniş bir alana yayıldığını kaydetti. SETA uzmanı Üstün, Gezi Parkı olaylarına üç grubun katıldığını; bunlar arasında en kalabalığının, bazı kalkınma projeleri ve politikalardan rahatsızlık duyan öfkeli, orta ve üst sınıf kentliler, ikinci kesimin de Cumhuriyet Halk Partisi’nin genç ve aşırı milliyetçi (ulusalcı) kanadını oluşturduğunu söyledi. Üstün, CHP’nin güçlü bir liderlik sergileyememesi ve parti içinde bölünmesi yüzünden bu ikinci kesimin mevcut siyasi iktidara karşı koyma umudunu yitirdiğini savundu.
Kadir Üstün son olarak da gösterilere Başbakan Erdoğan’ın da tanımladığı gibi marjinal ve yasadışı grupların katıldığını belirtti, bunlardan birinin Şubat ayında Ankara’daki Amerikan büyükelçiliğine bombalı saldırı düzenleyen DHKP-C örgütü olduğuna işaret etti. Üstün ayrıca Başbakan’ın en sert söylemlerinin de bu üçüncü grubu hedef aldığını sözlerine ekledi.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında temel hak ve özgürlüklere önem veren bir neslin yetiştiğini söyleyen Kadir Üstün, bu genç neslin daha eğitimli, refah ve küreselleşmiş olduğuna dikkati çekti. Hükümetin bu kişilerin talep ve hayal kırıklıklarına kulak vermesi önerisinde bulunan Kadir Üstün, CHP’nin de aynı misyonu üstlenerek bir merkez sol parti haline dönüşmesi gerektiğini, aksi takdirde geçmişte kalan savaşların mücadelesini vermekten başka hiçbir şey yapamayacağını söyledi.
Kadri Gürsel: ‘Toplumsal Patlama’
Gezi Parkı protestolarını bir “toplumsal patlama” diye tanımlayan Al Monitor web sitesi ve Milliyet gazetesi yazarlarından Kadri Gürsel, bu aşamaya gelme konusunda birkaç neden sıraladı. Kadri Gürsel, basının hükümetin kontrolüne girdiğini ve kamuoyunu doğru bilgilendiremediğini, bunun da sosyal medyada yükselişe yol açtığını; yargının bağımsızlığını yitirdiğini, kamuoyunun yargının siyasallaştırıldığına inandığını; rastgele ve uzun süreli siyasi tutuklamalar yüzünden adalet sistemine güvenin kalmadığını; dinin eğitime daha fazla sokulması yüzünden Aleviler’in dışlandığını; yetkililerin en küçük protesto eylemlerine dahi hoşgörüsünü yitirdiğini; Başbakan’ın kadınların hayatına daha fazla karışarak, kaç çocuk doğurmaları ve nasıl doğum yapmaları konusundaki söylemlerinin kişi haklarına müdahale olarak görüldüğünü; alkol düzenlemesi adı altındaki yasağın toplumun önemli bir kısmında yaşamlara ve özgürlüklere müdahale olarak algılandığını; Başbakan Erdoğan’ın kendi seçmen kesimi dışındaki kültür ve yaşam biçimlerine karşı saldırgan ve aşağılayıcı ifadeler kullanmayı alışkanlık haline getirdiğini söyledi.
Gezi Parkı eylemcilerini birden bir araya gelen ve liderleri olmayan yeni bir siyasi oluşum olarak tanımlayan Kadri Gürsel, 90’lılar neslini oluşturan ve mevcut siyasi görüşlerden uzak bu kesimlerin, bireysel özgürlüklerinin kısıtlanmasından, Erdoğan’ın otoriterleşen tavrından ve polis şiddetinden rahatsız olduğunu söyledi. Gürsel, “Bu Erdoğan’ın yönetimine karşı yeni, laik, kentli orta sınıfın isyanı” diye konuştu.
Kadri Gürsel ayrıca, Başbakan Erdoğan’ın halkı kutuplaştırma politikalarına devam etmesi durumunda bunun bedelini istikrarsızlık olarak ödeyeceği uyarısında bulundu; ülkeyi çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü ve laik bir demokrasi haline getirmek yerine, İslamcı, totaliter ve baskıcı bir rejime çevirmeyi tercih etmesi durumunda, bu hedefine ancak sivil toplumu ezerek ulaşabileceğini savundu.
'Amerika Türkiye'yle Birlikte Güven İçinde Kürek Çekebilir'
Temsilciler Meclisi’ne bağlı ‘Avrupa, Avrasya ve Yükselen Tehditler Alt Komisyonu’nun başkanı Dana Rohrabacher, oturumun kapanışında geçmişte Türkiye’de yaşadığı bir deneyimi anlattı. Gençken İstanbul’da Boğaz’ı yüzerek geçmeye çalıştığında iki Türk’ün kendisi yüzerken yanında kürek çektiğini, bunun da Boğaz’ın soğuk ve akıntılı sularında kendisine karşı kıyıya yüzme cesareti verdiğini söyledi.
“Geçmişteki gibi Türkler’i yanımızda dost olarak bulundurmalıyız” diye konuşan Rohrabacher, dostların birbirlerine tavsiyelerde bulunacağını, kendi tavsiyesinin de anlaşmazlıkları uzlaşma yoluyla çözmek olduğunu belirtti. Dana Rohrabacher, Gezi Parkı deneyiminin insanların birbirlerine saldırı amacı değil, koşulları düzeltme aracı olarak kullanılmasını umduğunu, kaydetti. Bunun Türkiye’yi daha güçlü ülke haline getireceğini söyleyen Rohrabacher, “Bu şekilde Amerika yanında Türkiye’yle birlikte güven içinde kürek çekebilir,” diye konuştu.