Fransa, 1 Ocak Cumartesi gününden itibaren, Avrupa Birliği dönem başkanlığını 6 aylığına devraldı. Türkiye ile Doğu Akdeniz'de 2020 yazı boyunca çatışan Fransa, AB dönem başkanlığında nasıl bir politika izleyecek? AB ile Fransa arasında, Almanya dönem başkanlığında getirilen "pozitif ajanda" umudu hala geçerli mi? AB dönem başkanlığı, cumhurbaşkanlığı ve "cumhurbaşkanı adaylığı" görevini birarada yürütmekte kararlı olan Fransa Cumhurbarbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye ile nasıl bir politika izleyecek? VOA Türkçe bu sorulara yanıt aradı.
AB'de 2009'da kabul edilen Lisbon Anlaşması'yla, AB dönem başkanı ülke, yalnızca AB Konsey Başkanı Charles Michel'e eşlik eden bir güç olarak tanımlanıyor. Daha önce, dönem başkanı ülkenin lideri AB Konsey Başkanı, Dışişleri Bakanı da, AB Dışişleri Konseyi'nin başkanı oluyordu. Ancak bu görevleri şimdi Charles Michel ve Josep Borrell yürütüyor. Macron ve Dışişleri Bakanı Jean Yves Le Drian, bu dönemde yalnızca "AB gündemini ve tartışmaları belirleme, önemli dosyalar üzerinde kriz çıkması durumunda müdahale ederek uzlaşma arama ve AB kurumlarının çalışmasına yardımcı olma" rollerini üstlenecek.
Ocak ayında Slovenya'dan devraldığı dönem başkanlığı için son derece iddialı bir program açıklayan Macron'un bu iddialı programı ne kadar uygulayabileceği konusunda şüpheler oldukça güçlü. Zira, Fransa'nın görevi devraldığı ilk gün, AB bayrağı nedeniyle yaşanan tartışmalar bunun ilk göstergesi oldu. Dönem başkanlığını temsil etmesi için Paris'in sembol mekanlarından Arc de Triomph'a asılan AB bayrağına sağ ve aşırı sağdan gelen sert "egemenlik kaybı" eleştirileri sonrası Elysee Sarayı, aynı gün AB bayrağını geri çekti.
Bütün eleştiri ve kaygılara rağmen Macron, iddialı AB dönem başkanlığı programını en azından ilk 3 ay boyunca aktif bir planla uygulamayı planlıyor. Macron, bunun ilk adımını 6-7 Ocak'ta AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen ve komisyon üyelerini Elysee Sarayı'nda ağırlayarak attı. Macron, Fransa'nın programını ve neler yapmak istediğini Komisyon üyeleri ile bizzat paylaştı. Yarın, 11 Ocak Salı günü de, AB Konsey Başkanı Charles Michel ile Elysee Sarayı'nda, çalışma öğle yemeğinde biraraya gelecek.
Fransa'nın öncelikleri
Macron ile aynı anda Almanya'nın yeni Başbakanı Olaf Scholz, G7 dönem başkanlığını devaralacak. Güçlü bir Angela Merkel döneminin ardından Olaff Scholz'un diplomasiye ısınma turları sürerken, Macron, bu boşlukta "Avrupa'nın güçlü lideri" planını devreye sokacak. Dönem başkanlığı için düzenlediği basın topalntısında hedefini "Avrupa'yı dünyada güçlü, tam bağımsız, seçimlerinde özgür ve kaderinin efendisi yapmak" sözleriyle tanımlayan Macron'un en büyük iddiası Avrupa savunmasını ve sınırlarını güçlendirmek, yeni bir Avrupa ordusu kurmak.
Fransa'nın dönem başkanlığında Avrupa savunması ve Stratejik Pusula, Schengen reformu ve göç krizine karşı sınır güvenliği, Avrupa asgari ücreti ve sosyal reformlar; yeşil enerji yatırımları ve çevreye zarar veren ithal ürünlere karbon vergisi ile son olarak pandemi krizinden çıkan Avrupa ekonomilerini yatırıma teşvik etmek için "bütçe açığı sınırının ülke bütçelerinin yüzde 3'ünü geçemeyeceği" ilkesini içeren Maastrich Anlaşması'nda değişikliğe gitmek.
Fransa'nın dönem başkanlığı boyunca, 17-18 Şubat'ta AB-Afrika zirvesi yapılacak. Emmanuel Macron 10-11 Mart'ta "Avrupa'nın yeni büyüme ve yatırım modeli" zirvesine başkanlık edecek. Mart ayı sonunda ise "Avrupa Savunması ve Stratejik Pusula" zirvesi düzenlenecek.
Stratejik Pusula ve Türkiye
Bütün bu öncelikler sıralamasında Türkiye konusu nerede yer alacak? Yaz ayları boyunca Doğu Akdeniz'de Türkiye ile tansiyonu yükselten, ancak bir süredir daha sessiz bir politika izlemeyi seçen Fransa’dan, dönem başkanlığı boyunca Türkiye ve AB ilişkisi hakkında ne tür adımlar beklenebillir?
Stratejik Pusula'nın yazımında gündeme gelen ve "AB'ye tehdit oluşturan ülkeler" listesinde Türkiye nasıl yer alacak? Bu yönde AB içindeki bazı ülkelerin "Türkiye'nin de tehdit olarak resmen belirlenmesi" talepleri olduğu biliniyor. VOA Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Elysee Sarayı diplomatları, tartışmaları devam eden Stratejik Pusula'da "bu başvurulara rağmen, Türkiye konusunda değişiklik olmayacağını, tehdit oluşturan ülkeler bölümünün metnin ilk şekliyle korunacağını" dile getiriyor. Stratejik Pusula'nın taslak metninde, AB'ye tehdit oluşturan ülkeler içinde Çin ve Rusya ön planda yer alıyor. Ancak "bu ülkelerle de diyaloğun sürmesi gerektiği" vurgulanıyor.
"Fransa daha ileri gidemeyeceğinin farkına vardı"
Fransız diplomasisinde önemli yer tutan iki düşünce kuruluşu Uluslararası Stratejik İlişkiler Enstitüsü (IRIS) ile Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden (IFRI) uzmanlar gelinen noktada, "Fransa'nın güvenlik, ekonomi ve göçle ilgili zorlukların üstesinden gelmek için AB ile Türkiye arasında güçlendirilmiş bir ilişki geliştirmesi gerektiğinin farkına vardığını" dile getiriyor.
IFRI Türkiye uzmanı Dorothee Schmid, Institut Bosphore tarafından Paris'te Maison d'Europe'da düzenlenen, "Fransa'nın dönem başkanlığında Türkiye ve AB ilişkileri" konulu panelde, "Fransa, Türkiye ile diplomatik alanda karşı karşıya geldi ve güç yarışına girdi. Bugün yeniden tansiyonu düşürme yolunu seçmesinin nedeni daha ileriye gidemeyeceğini anlamasıdır. Terörle mücadele, göç akını, cihatçıların teslimi, Afganistan'da Türkiye ile göç konusunda işbirliğinin gerekliliği anlaşıldı. Türkiye ile akseri bir çatışmaya gidilemeyeceği de anlaşılınca uzlaşılan konular üzerinde ilerleme yolu şeçildi. Karşılıklı güven eksikliği olmasaydı, zaten her iki tarafın kaynakları son derece verimli bir işbirliğine götürecek kalitedeydi. Şimdi uzlaşılan konular üzerinde ilerlenmeye çalışılıyor" dedi.
"Çatışma değil, kaçınma politikası"
Dorothee Schmid, önümüzdeki altı ayda Türkiye konusunun ön plana çıkmasını beklemediğini de dile getirerek, "Fransa, AB dönem başkanlığını yürüteceği 6 ay boyunca çatışma değil, kaçınma politikası izlenecek. Almanya, eleştirel bir diyalog yürütüyor. Fransa'dan bunu beklemiyoruz. Fransa kaçınma politikası uygulayacak. Zaten dönem başkanlığının ilk 3-4 ayı etkin geçecek. Geri kalan 2-3 aylık bölümünde, Nisan ayında yapılacak seçimlere yoğunlaşılacak. Ne AB, ne de Fransa için Türkiye'yi ön planda gündeme getirmek arzulanan bir durum değil" dedi.
VOA Türkçe'ye konuşan IRIS Başkan Yardımcısı ve Türkiye uzmanı Didier Billion da, "Fransa'nın Türkiye'ye yönelik davranış değişikliği çok açık. İki başlıkta analiz yapılabilir; AB ve Stratejik Pusula, diğer ortaklarla da konuşulacak son derece ciddi, yani daha serinkanlı tartışmaların yürütüldüğü bir alan. Bir başka başlık ise Fransa seçimleri. Yaklaşan Fransa seçimleri bu dönem başkanlığını etkileyecek. Seçimler boyunca her an Türkiye karşıtı bir söylem ortaya atılabilir. Bana kalırsa Sarkozy döneminde olduğu kadar sert tartışmalar olmayacak. Ama Zemmour ve Pecresse, kampanyalarında ilk yurtdışı gezilerini Ermenistan'a düzenledi. Türkiye kendi başına değil ama medeniyetler çatışması çerçevesinde gündeme gelebilir. Yer yer tartışmalar yaşanacaktır ama ikinci derecede olacağını tahmin ediyorum" dedi.
VOA Türkçe'nin konuya ilişkin sorularını yanıtlayan Fransa Türk Ticaret Odası Başkanı Selçuk Önder de, Türkiye'nin artık doğrudan hedef olduğu günleri geride bıraktığını savunuyor. Önder, "Fransa'da seçimler de var. Adayların ajandası yoğun olacak. Macron'un da daha çok odaklanması gereken başka konular var. 6 ay çok kısa bir süre ve hızlı geçecek. Bu sürede, hem de seçimler sırasında Türkiye'yi ön plana koymak Fransa'nın işine gelmez. Zaten yeterince gündem maddesi var. Covid 19 mücadelesi, Polonya, Ukrayna, Rusya, Brexit'in Fransa'ya etkileri var, göç, aşırı sağın yükselişi ön planda olacak" diye konuştu.
Önder, Fransa-Türk Ticaret Odası olarak bu süreci dikkatle izlediklerini belirterek, "İş dünyasında, ekonomik ilişkiler açısından, eğer bütün bu gündem maddelerinden vakit kalırsa olumlu bir adım olarak belki Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesi konusu ele alınabilir. Ama dediğim gibi, diğer konulardan zaman kalacağını sanmıyorum" dedi.