Avrupa’nın uzun süredir gündeminde olan İslamofobi tartışması, geçtiğimiz günlerde Kuzey Carolina’nın Chapel Hill kentinde üç Müslüman gencin öldürülmesi sonrasında Amerika’da da yoğunlaştı. Cinayetlerin nefret suçu olup olmadığı henüz açıklık kazanmasa da, ‘Amerika ve Avrupa’daki Müslümanlar, benzer sorunlarla mı karşı karşıya?’ sorusu sorulmaya başladı.
Duke Üniversitesi İslam Araştırmaları Merkezi’nden Profesör Abdullah Antepli, 11 Eylül’den, IŞİD terörüne Amerika’daki Müslümanlar’ın içinde bulunduğu durumu Amerika’nın Sesi’ne anlattı.
“Avrupalı Müslümanlar’la Amerikalı Müslümanlar farklı”
Chapel Hill cinayetlerinde hayatını kaybeden üç Müslüman gencin ailelerini yakından tanıdığını belirten Profesör Antepli, olayın bölgede yaşayan Müslümanlar arasında tedirginlik yaratsa da, İslam karşıtlığı konusunda durumun Avrupa’daki kadar ciddi boyutlarda olmadığını söylüyor:
“Amerika’daki Müslümanlar çok daha iyi durumdalar. İslam karşıtlığı Avrupa seviyesine ulaşmış değil. Çünkü Avrupa’daki karşıtlık sistemin içinde. Amerika, o aşamada değil. Çünkü [Amerika]göçmenler tarafından kurulmuş bir ülke. Amerika’da hoşgörü, farklılıklara karşı tahammül çok daha ileri seviyelerde kültür olarak.”
11 Eylül’den bu yana din adına, İslam adına yapılan şiddetle ilgili yanlış bir anlayışın dünyaya yayıldığını savunan Antepli, “Sanki bu insanlar İslam’ı yanlış anlamışlar, İslami değerlerin bir ürünüymüş gibi yansıtılıyor. Bu doğru olmaktan çok öte bir şey. Her ne kadar cinayetleri din ve İslam adına yaptıklarını söyleseler de, bu insanlar çok ciddi şekilde yıkılmış toplumların ürünü insanlar. Yanlış ve kısır dış ve ekonomik politikalarının ürünü insanlar” şeklinde konuşuyor.
‘Her büyük suçta bazıları suçludur, ama herkes sorumludur’
IŞİD gibi örgütlerin ortaya çıkmasında küresel politikaların, dolayısıyla da dünyanın Doğu’dan Batı’ya pek çok ülkenin sorumluluğu olduğunu savunuyor.
“Bütün bu İslam adına terör yapan insanları takip etseniz, ideolojik olarak hepsi Suudi Arabistan kaynaklı Vahabi ve Selefi anlayışına denk geliyor. İslam tarihi boyunca küçük radikal gruplar oluşmuştur ama bu şiddet yanlısı gruplar hiçbir zaman Vahabiler’de olduğu gibi petrol paralarıyla çok güçlenmiş dünyaya bu ideolojiyi yayma gücüne sahip olmuş değiller. Dolayısıyla çok yeni bir problemle karşı karşıyayız. Çok kötü bir talihsizlik ki böylesine kısır ve şiddete meyilli bir İslam anlayışı petrol dolarlarıyla 1930’lardan beri dünyaya yayılma eğilimi gösteriyor.”