Türkiye’nin iç gündeminin ve siyasetinin ana unsurlarından biri haline gelen Suriye konusu son gelişmelerle birlikte yeni bir dönüm noktasında…
Bir taraftan Türkiye’nin Afrin’e yönelik operasyonları sürerken diğer taraftan ABD, Rusya, İran, Suudi Arabistan gibi güçlerin taraf olduğu Suriye ve Irak sahasında yeni mücadele başlıkları ortaya çıkmaya başladı.
Bu süreçte Türkiye’nin Suriye politikasına, devam eden askeri operasyona ve çok taraflı sahada olası gelişmelere dair yeni tartışmalar da patlak verdi.
Şam, Kahire gibi bölge ülkelerinde büyükelçilik de yapmış olan eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış sahadaki durumu ve Türkiye’nin politikalarını Amerika’nın Sesi’ne değerlendirdi.
Amerika’nın Sesi: Türkiye’nin Suriye politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz ve sizce Türkiye nasıl bir Suriye politikası izlemeli?
Yakış: Kuzey Suriye’de ABD’nin ve bir ölçüde Rusya’nın oluşturmaya çalıştığı Kürt otonom bölgesi ve belki daha ileride bağımsız bir Kürt devleti oluşturmasını önlemek için Türkiye, Suriye ile işbirliği yapmalıdır. Bu, her ikisinin çıkarlarının örtüştüğü bir alandır. Suriye, 7 yıldır Türkiye’nin izlediği politika nedeniyle Türkiye’ye ne kadar güvenebilir sorusu cevapsız duruyor. Fakat Türkiye, zamana yayarak, Suriye’nin dostu olduğunu ortaya koymalıdır. Suriye’yi gelecekte Beşar Esat’ın mi yoksa başka bir liderin mi yöneteceği hususu Suriye halkının karar vereceği bir konudur. Türkiye’nin o işe karışmaması gerekir.
Afrin’deki durum böyle bir açılım başlamasına elverişli bir ortam sunuyor. Türkiye, Afrin’de YPG’nin faaliyetlerinin kontrol altına alınması işini Suriye’ye bırakabilir. Çünkü Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü desteklediğini defalarca açıklamıştır. Suriye krizi sona erince Afrin’in nasıl yönetileceğine nasıl olsa Suriye hükümeti karar verecektir. Bu nedenle Türkiye bu konuyu uluslararası camianın baskısı karşısında geri çekilmek zorunda kalmaksızın kendi inisiyatifiyle yaparsa daha az yıpranır.
Suriye ile ilişkilerde mütevazi bir başlangıç yapılabilirse, onu başka olumlu adımlar da izleyebilir ve zamanla süreç normalleşmeye dönüşebilir. Onu başlatmak için hemen harekete geçilmesine de herhangi bir engel yoktur. Akl-ı selim bunu gerektiriyor.
Amerika’nın Sesi: Suriye'de Afrin operasyonuyla Türkiye'nin kendi nüfuz alanını oluşturmaya çalıştığı yönünde iddialar var. Son gelişmelerle birlikte Afrin operasyonunun gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yakış: Türkiye, Suriye politikasında başından beri çok sayıda yanlış tercih yapmıştır. Beşar Esat rejiminin çok kısa zamanda devrileceğini zannetmiştir. Bunun böyle olmayabileceği yolundaki uyarılara kulak asmamıştır. Başka ülkelerin Suriye’deki rejimi devirme çabasına katılmıştır. Suriye’deki rejimi devirmek için çeşitli ülkelerden gelen teröristlerin Türkiye’yi bir geçiş yolu olarak kullanmasını önlemek için gereken özeni göstermede geç kalmıştır.
Türkiye’nin Afrin’de tam olarak ne yapmak istediği açıklıkla belli olmuş değildir. Yani Türkiye bu konudaki çıkış stratejisini açıklamış değildir. Türkiye, bugün Afrin’deki YPG varlığını ortadan kaldırsa bile gelecekte orada nasıl bir yönetim kurulacağını Türkiye değil Suriye halkı ve onun adına Suriye hükümeti kararlaştıracaktır.
Türkiye kendi topraklarında PKK ile mücadele ederken dahi önemli kayıplar vermektedir. Aynı PKK ile şimdi Suriye topraklarında mücadele edecektir. Ayrıca Afrin’de, PKK ve YPG’ye ek olarak, Afrin’i kendi vatanı olarak gören Araplar, Ermeniler, Süryaniler, YPG’nin Rakka’dan gelen elemanları ve hepsinden önemlisi Suriye ordusu da Türk askerinin karşısında olacaktır. Bu nedenle Suriye topraklarında mücadele etmenin ordumuza daha büyük zayiat verdirmesi ihtimali büyüktür.
Her şeye rağmen Afrin’de geçici bir sürede YPG’yi kontrol altına almak Türkiye için önemli bir zayiata rağmen imkansız değildir. Çünkü, ABD orada kendi askerinin bulunmadığını açıklamış, bir bakıma Afrin’de Türk-ABD çatışmasının söz konusu olmayacağını ortaya koymuştur. Rusya, Afrin‘deki askerlerini şehrin merkezinden çekmiştir. Öte yandan Afrin’in batısında Hatay, kuzeyinde Kilis, güneyinde Türkiye’nin Astana süreci çerçevesinde gözlemci statüsünde asker bulundurduğu İdlib, doğusunda Fırat Kalkanı çerçevesinde Suriye’de bulunan Türk ordusu var. Sadece Afrin’in güney doğusunda dar bir koridor var. YPG ve rejim yanlısı Suriye birlikleri o koridordan Afrin’e girebiliyor.
Ancak Türkiye, gereksiz yere Afrin’in ardından askeri harekatını Menbiç’e ve Fırat’ın doğusuna yayacağını açıklamıştır. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini henüz bilmiyoruz. Bunun için önce Afrin harekatının nasıl sonuçlanacağını görmek gerekir. Simdi bir de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği 2401 numaralı kararı var. Bu karar, kabul edilen ateşkesin tüm Suriye’yi kapsayacağını söylüyor. Türkiye, bu karar nedeniyle uluslararası camianın baskısıyla karşılaşabilir. Çünkü, BM kararı, BM tarafından terör örgütü olarak kabul edilmiş olan örgütlere karşı mücadele konusunun ateşkes kapsamında olmadığını söylüyor. YPG, BM tarafından terör örgütü olarak kabul edilmiş değil. Türkiye, Afrin’de PKK ile mücadele ettiğini söylerse o mücadeleyi Türkiye’de yapması gerektiği şeklinde cevap alabilir. Bu nedenlerle, Afrin konusunda nasıl bir tepki ile karşılaşacağımızı zaman gösterecektir.
Amerika’nın Sesi: Türkiye tarafından kırmızı bültenle aranan Salih Müslim'in serbest bırakılması ve BMGK'da oylanan Suriye'de ateşkes sürecine ilişkin ABD ve Fransa'dan "ateşkes Afrin'i de kapsıyor" açıklamalarını Türkiye'nin Suriye'deki hamleleri konusunda manevra alanının daraldığı ve uluslararası müttefiklik ilişkilerinin zayıflamaya başladığı şeklinde yorumlamak mümkün mü?
Yakış: Salih Müslim’in serbest bırakılması Çek makamlarının takdiridir. Türkiye de kırmızı bültenle aranan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’yi Irak makamlarının ısrarlı iade taleplerine rağmen iade etmedi. Kaldı ki Türkiye, geçmişte Salih Müslim’i defalarca Türkiye’ye davet ederek onunla işbirliği konularını görüşmüştü. Türkiye o tarihte tutuklamadığına göre suçlu görmüyordu demektir. O tarihteki Salih Müslim ile bugünkü Salih Müslim aynı şahıstır.
Afrin konusunda Türkiye bir rota ayarı yapabilir. Çünkü Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, “Suriye rejimi Afrin’e YPG ile mücadele etmeye gidiyorsa mesele yoktur. Ama YPG’yi korumaya gidiyorsa, Türk askerini kimse durduramaz” demişlerdir. İlk bakışta olumsuz gibi görünen bu beyanda “olumlu bir müphemiyet (belirsizlik)” de vardır. Çünkü, rejim güçlerinin YPG’ye yardım için gitmediği biliniyor. Rejim güçleri Afrin’e yabancı bir ülke ordusunun kendi topraklarına gelmesine karşı çıkmak için geliyor. fakat aynı zamanda Afrin’deki kantonal yapıya son vermek için de geliyor. Türkiye işte bu yapıcı müphemiyeti kullanarak Afrin’deki YPG yapısını dağıtma işini ülkenin asıl sahibi olan Suriye kuvvetlerine bırakabilir.
Ateşkesin tüm Suriye’yi kapsadığı 2401 sayılı BMGK kararının birinci paragrafında kayıtlı. Karar tasarısını kaleme alanlardan İsveç’in BM Daimi delegesi karar tasarının oya sunulmasından önce yaptığı konuşmada kararın önemli unsurlarından birinin tüm Suriye’yi kapsaması olduğunu söyledi. Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Cumhurbaşkanımıza telefon ederek kararın Afrin’i de kapsadığını söyledi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nauert, yaptığı basın bilgilendirmesi sırasında bu konudaki bir soruya “Türkiye karar metnine baksın. Kararın ne dediği orada yazılıdır” şeklinde cevap verdi. Tüm bunlar gelecekte Türkiye’nin gittikçe artan bir baskıya maruz kalacağının işaretleri olarak görülmelidir.
Türkiye’nin Suriye’deki manevra alanının daralmakta olması konusuna gelince Türkiye Suriye krizine yüklenemeyeceği ölçüde fazla bulaşmıştı ve manevra alanını sürdüremeyeceği kadar geniş tutmuştu. Bu nedenle manevra alanının er geç daralması mukadderdi. Şimdi bu gerçekleşiyor.
Amerika’nın Sesi: Suriye ve Irak dahil olmak üzere bölgedeki çekişme de göz önüne alındığında Türkiye'nin ABD, Rusya ve İran’la ilişkilerinin mevcut durumunu ve geleceğine dair olasılıkları nasıl yorumluyorsunuz?
Yakış: ABD ve Rusya arasında Orta Doğu’da nüfuz kurma rekabeti devam edecektir. Çin’in güçlenmeye başlamasından sonra ve henüz İran bölgede hegemon bir ülke olarak ortaya çıkmaya başlamamışken, ABD yıllar önce Orta Doğu’daki askeri mevcudiyetinin ağırlığını “Pacific Rim”e kaydırma kararı almıştı. Ancak İran’ın hareketlenmesinden sonra bu politika şimdilik öncelikli olmaktan çıkmış gibi görünmektedir. Başka bir deyişle ABD, Orta Doğu’da daha uzun süre kalacak gibi görünmektedir.
Bunun bir başka nedeni de Rusya’nın Suriye’den başlamak üzere Orta Doğu’ya yerleşmeye başlamasıdır. Bu gelişmede, bir uçağının 17 saniye süreyle Türk hava sahasını ihlal ettiği için düşürülmesinin yarattığı sürecin de önemli katkısı olmuştur. ABD-Rusya çekişmesinin doğrudan bir çatışmaya dönüşme ihtimali yüksek değildir.
Bu iki süper gücün dünyanın öteki bölgelerindeki çatışan ve örtüşen çıkarları nedeniyle, eninde sonunda bir uzlaşmaya varmayı daha uygun bulmaları, Orta Doğu’da ise başka ülkeler ve gruplar aracılığıyla vekalet savaşları sürdürmeleri ihtimali daha yüksektir.
Amerika’nın Sesi: Türkiye, gelişmelere göre zaman zaman ABD'ye zaman zaman da Rusya ve İran hattına yakın adımlar atıyor gibi görünüyor. Bu manevraları Türkiye'nin hem bölgedeki pozisyonu hem de söz konusu ülkelerle ilişkileri açısından nasıl değerlendirmek gerek?
Yakış: Bir ülkenin çıkarlarının, gelişmelere göre önce bir ülkenin, daha sonra başka bir ülkenin çıkarlarıyla örtüşmesini yadırgamamak gerekir. Burada özen gösterilmesi gereken husus, bu çıkarları savunurken dayandığı ilkelerin sabit kalmasıdır. Bir dönem, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunurken, başka bir zamanda bu ilkeyle çelişen bir tutum sergilememek gerekir.
Bir başka husus da, Türkiye’nin bir ülkeyle işbirliği yaparken başka bir ülkeyle mutlaka çatışması gerekmez. Doğrusu, her ikisiyle de çıkarları doğrultusunda dengeli ilişkiler kurabilmesidir. Dostluk kurarken de ifrata kaçmamak gerekir; çıkarlar çeliştiği zaman da bunu silahlı çatışmaya dönüştürmeden çözümleyebilmek gerekir.