Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanları, 2009’da Zürih’te imzaladıkları protokollerle iki ülke arasında yıllar sonra ilişkilerin normalleştirilmesinin önünü açtı. Ancak iki ülkedeki yoğun iç muhalefet, bu protokollerin hayata geçmesini engelledi. Dün Washington’da bir araya gelen uzmanlar, Ankara-Erivan ilişkilerinin geldiği aşamayı ve gelecekten beklentileri değerlendirdi.
İlişkilerin ne zaman normalleşeceği bilinmese de, Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkiler resmi olmayan düzeyde devam ediyor. Washington’daki Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nda bir araya gelen Amerikalı uzmanlar, toplumlar arası ilişkilerin devamının devletlerarası ilişkilerin gelişmesine fırsat tanıyacağı görüşünde.
Columbia Üniversitesi İnsan Hakları Araştırmaları Enstitüsü, Barış ve Haklar Tesisi Programı direktörü David Phillips, “Gelecekte Türklerle Ermeniler arasında sorunların çözülmesi için geçmişle hesaplaşılmamalı. Tarih açısından da ben arşivleri karıştırmak yerine birlikte çalışma fırsatı olduğuna inanıyorum. Tarihçiler ortak bir komisyon kurup arşivleri inceleyebilir, hangisi güvenilir, hangisi sahte araştırabilirler. Ama arşivlerin yanı sıra Türkler ve Ermeniler kültürel ve tarihi anıtların da durumunu incelemek, onları restore etmek için bir ortak komisyon kurulabilir,” diye konuşuyor.
Phillips, Türkiye ve Ermenistan arasındaki protokollerin imzalanmasından sonraki dönemi “Diplomatik Tarih” adlı çalışmasında inceliyor. Phillips, araştırmayı hazırlamak için Türk, Ermeni, Amerikalı ve İsviçreli yetkililerin görüşlerini aldı. Uzman, protokollerin onaylanma sürecinin başarıya ulaşmamasında Amerikan diplomasisinin de payı olduğunu düşünüyor: "Başkan Obama Nisan 2009’da Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül’le görüştüğünde, Karabağ sorununun ayrı olduğu konusunda uzlaşmaya varmadığı için hayati bir fırsat kaçırıldı. Ankara ve Erivan’daki Amerikan büyükelçilikleri arasındaki iletişim de çok zayıftı. Protokollerin imzasına Dışişleri Bakanı Clinton şahsen katıldı. Sonra bakanlık geri kalan işleri bürokrasi çarkına soktu. Çok sayıda sorun içeren konu, dışişleri bakanının yardımcılarından birine devredildi. Ben protokollerin onaylanması için Amerika’nın özel temsilci atamasını önerdim, ama böyle bir şey olmadı. Washington Zürih’teki imza töreninden sonra her şeyin pürüzsüz ilerleyeceğini düşündü."
Geçmişte Amerika Dışişleri Bakanlığı’na danışmanlık yapan Phillips, Ermenistan’ın hatasını ise üç nedene bağlıyor: “Ermenistan hükümetinin ilk açıklamasını soykırım anma gününden iki gün önce yapması büyük hataydı. Bu Taşnaklar ve diğer muhalefet tarafından soykırımı tanımayı reddetmek şeklinde yorumlandı. Sonra Erivan hükümeti şeffaf bir diplomasi izlemedi. Kamu diplomasisi yoktu, sivil toplum örgütleriyle iletişim kurulmadı, danışılmadı. Dışişleri Bakanı Nalbandyan, bana tüm görüşmeleri, Cumhurbaşkanı’nın verdiği talimat doğrultusunda kendisinin yürüttüğünü söyledi. Hükümet ayrıca 1920 ve 21’deki Kars ve Moskova Anlaşmaları’nı tanımadığını bildiren Anayasa Mahkemesi’nin kararından hemen sonra Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu açıklamalıydı. Sonuçta AGİT üyeleri birbirlerinin toprak bütünlüğüne göz dikemez. Böyle bir açıklama, Türkiye’deki muhalefeti de yatıştırabilirdi.”
Protokollerin neden iki ülke parlamentolarınca onaylanmadığına kendi çalışmasında ayrıntılı yer veren David Phillips, eleştiri oklarını Ankara’ya da yöneltiyor: “En az yapıcı rol oynayanlar listesinde ilk sırayı Başbakan Erdoğan’a vereceğim. Erdoğan, 2 Nisan’da protokollerin paraf edilmesinin hemen ardından Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesini Karabağ sorununun çözümüne bağlayan bir konuşma yaptı. Kendi Dışişleri Bakanlığı’nı da şaşırtarak 13 Mayıs’ta Bakü’ye gitti ve işgal altındaki toprakları Azerbaycan’a iade edilmediği sürece Ermenistan’la normalleşme olmayacağını söyledi. Bu Minsk Grubu’ndaki tartışmaların çıtasını yükseltti. O sırada gruptaki görüşmeler Karabağ’ın tamamının değil, bazı bölgelerin iadesi üzerine yoğunlaşmıştı. Erdoğan Mart 2010’da da Türkiye’de kaçak yaşayan Ermenileri sınırdışı etme tehdidinde bulundu. Daha sonra da Kars’taki Türk-Ermeni dostluk anıtını yıktırdı. Bu adımlar sürece yönelik isteksizliğin göstergesi. 12:01:40 Dışişleri Bakanı Davutoğlu ise göreve geldiğinde ‘sıfır sorun’ politikasını savunuyordu, görevi süresince Türkiye’nin tüm sınırlarında sorunlar arttı.”
Türkiye ve Ermenistan arasında ilişkilerin resmi düzeyde normalleşme süreci başka bir bahara kaldı. Amerika’nın eski Erivan büyükelçilerinden Michael Lemmon da bu konuda iyimser değil: “Mevcut iç ve bölgesel siyasi gerçeklere bakarsak, protokollerin temsil ettiği devletlerarası çabaları, çok boyutlu, sivil toplumlar arası çabalara dönüştürmek daha verimli görünüyor. Bu dönüşüm diğer çabanın iptali anlamına gelmiyor. Sadece devletlerarası girişimlere ara verilmeli. Zaten toplumlararası ilişkiler mevcut. Bu ilişkileri toplumların diğer unsurları arasında daha da geliştirip zenginleştirmekte yarar var.”
Uzmanlara göre Türkiye ve Ermenistan arasında imzalanan, ama parlamentolar tarafından onaylanmayan protokoller, her hâlükârda ilişkilerin normalleştirilmesine fırsat tanıyor. Mevcut koşullarda bile Türkler ve Ermeniler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi, normalleşme sürecine halk desteğinin kazanılması mümkün görülüyor.