Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son 20 yılın en zorlu seçim mücadelesi öncesinde, muhafazakar ve milliyetçi seçmenlerin desteğini arttırmak ve dikkatlerini son yıllardaki kötü ekonomik sicilinden uzaklaştırmak için Batılı müttefiklerine ve ilkelerine saldırmaktan çekinmedi.
LGBTi vatandaşlarının haklarına karşı kampanya yürüttü; İsveç'in NATO üyeliğine karşı çıktı ve Washington'u Türkiye’de Mayıs ayında yapılan çekişmeli seçimlere müdahale etmekle suçladı.
Seçimi kazanan ve beş yıllık yeni bir dönemi garantileyen Erdoğan, şimdiyse yıllar süren gergin ilişkilerin ardından Batılı ülkelerle arasını düzeltiyor gibi görünüyor. Bu durum da, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin'le samimi ilişkisi, Ankara'nın Moskova'yla derinleşen ekonomik bağları ve Türkiye'nin Kiev'e ve Ukrayna'daki savaşa yaklaşımı açısından birçok soruyu gündeme getiriyor.
Erdoğan 11-12 Temmuz'da Litvanya'da yapılan NATO Zirvesi öncesinde, İsveç'in transatlantik askeri ittifaka katılmasına yeşil ışık yakarak ve Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma teklifinin yeniden canlandırılması çağrısında bulunarak dikkatleri üzerine çekti.
Günler öncesinde, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski'yi Ankara'da ağırlarken, Ukrayna'nın NATO üyeliğini hak ettiğini söyledi; ki Rusya bunu kesin bir ‘kırmızı çizgi’ olarak tanımlıyordu. Beş Ukraynalı askeri komutanı Kiev'e göndermesi de Kremlin'in tepkisine yol açtı.
Bu açıklamalar Erdoğan'a, ABD Başkanı Joe Biden ile ikili görüşme, ordusunun şiddetle ihtiyaç duyduğu F-16 savaş uçakları vaatleri ve İsveç'in Türkiye-AB gümrük birliğinin güncellenmesini kolaylaştırma ve teröre karşı işbirliği yapma taahhütleri gibi kazanımlar getirdi.
Ancak uzmanlar, görünürdeki yakınlaşmanın Erdoğan'ın tamamen Batı'nın yanında olduğu ya da Batı'nın dünyaya hükmetme çabalarına karşı aynı safta yer aldığı Putin ile ilişkilerini tehlikeye atmaya hazır olduğu anlamına gelmediğini söylüyor. Batılı liderler sessizce Erdoğan'ın seçimi kaybetmesini beklerken Putin, cumhurbaşkanlığı kampanyası sırasında Erdoğan'ın mali can simidi oldu.
Uzmanlar, Erdoğan'ın Batı'ya yönelmesinde büyük ölçüde pragmatik mali kaygıların, yani Türkiye ekonomisini canlandırmak için daha fazla yabancı yatırıma duyulan ihtiyacın etkili olduğunu söylüyor. Ancak Rus paralı asker grubu Wagner’in Haziran ayındaki kısa süreli isyanının ardından Putin'in zedelenen diktatör imajı, Batı’ya yaklaşmada rol oynamış olabilir.
Uzmanlar, Türkiye-Rusya ilişkilerinin büyük ölçüde iki otoriter liderin kişisel uyumundan kaynaklandığını, ancak zayıflamış bir Putin'in daha az güvenilir bir ortak haline geldiğini söylüyor.
Washington'daki düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü'nden Aslı Aydıntaşbaş Hür Avrupa Radyosu’na yaptığı açıklamada, Erdoğan'ın seçimlerin ardından "Batı ile ilişkileri ısıtmaya çalıştığını" ancak bu yakınlaşmanın "kendi şartlarına göre" gerçekleşmesini istediğini söyledi.
Aydıntaşbaş, Erdoğan'ın kendi yarattığı ve Batı ile ilişkileri aşağı çeken, Türkiye’deki kurumları işlevsiz hale getirmesi gibi sorunları ele almaya henüz niyetlenmediğine dikkat çekti.
Türkiye'nin AB'ye katılma ve blokla gümrük birliğini geliştirme konusunda ciddi olması halinde, bu sorunların ele alınması kritik önem taşıyor. Ancak bu konu Erdoğan'ın NATO zirvesi öncesinde yaptığı açıklamanın ardından yaşanan heyecan sırasında gündeme gelmedi.
Türkiye uzmanı Nicholas Danforth, Twitter’daki bir paylaşımında Erdoğan'ın hamlelerini Batı ile "ilişkileri sıfırlama" olarak göstermenin Türk lidere, "insan hakları ya da hukukun üstünlüğü gibi konularda anlamlı adımlar atmak zorunda kalmadan tam da aradığı ekonomik ve siyasi faydaları sağladığı" uyarısında bulundu.
Azerbaycan’daki düşünce kuruluşu Kalkınma ve Diplomasi Enstitüsü'nden Ruslan Suleymanov da, Erdoğan'ın Avrupa entegrasyonuna ilişkin yorumlarının, gelecek yıl yapılacak yerel seçimler öncesinde partisinin Batı yanlısı şehirli seçmenlerin desteğini arttırmayı amaçladığını belirtti.
‘’NATO'nun yıkıcı müttefiki’’
Türkiye ile Batı arasındaki ilişkiler, 2003'ten bu yana iktidarda olan Erdoğan'ın demokrasiyi geriletmesi, muhalifleri hapse atması, bağımsız olarak başka ülkelerde operasyon düzenlemesi, AB üyesi ülkelerle kılıçları çekmesi ve Putin ile bağlarını derinleştirmesi nedeniyle bozuldu.
Rusya ve Türkiye arasındaki bağlar da zaman zaman sarsılmış, ancak anlaşmazlıkların ardından hızla rayına girmişti. Putin, 2015 yılında bir Türk savaş uçağının Suriye sınırı yakınlarında bir Rus jetini düşürmesinin ardından Ankara'yı "sırtından bıçaklamakla" suçlayarak Türkiye’den ithalatı yasaklamış ancak ilişkiler birkaç ay sonra yeniden toparlanmıştı.
Erdoğan 2016'daki darbe girişiminden ABD’de yaşayan Fethullah Gülen ve dolayısıyla Washington'u sorumlu tutmuş; ardından Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi satın alarak NATO'yu kızdırmıştı.
Moskova ile Ankara arasındaki 2,5 milyar dolarlık anlaşmanın ardından ABD, 2019 yılında Türkiye'yi F-35 savaş uçağı programından çıkardı. Washington, Ankara'ya savaş uçağını satmayı reddederken, ikili ilişkiler son yılların en düşük seviyesine indi.
ABD Başkanı Joe Biden 2021'de göreve geldiğinde de ilişkiler gerginliğini koruyordu. Seçim kampanyası sırasında Biden, Erdoğan'ı "otokrat" olarak nitelendirmiş ve ABD'nin Türk muhalefetinin onu sandıkta yenmesine yardım etmesi gerektiğini söylemişti.
Biden 2020'de, "Türk liderliğinin hala var olan unsurlarını destekleyebilir, onlardan daha fazlasını alabilir ve Erdoğan'ı yenebilmeleri için onları cesaretlendirebiliriz" demişti.
23 Nisan 2021’de başkanlığından üç ay sonra ve birçok dünya lideriyle yaptığı telefon görüşmelerinin ardından, Biden nihayet Erdoğan'ı aradı ve Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermeniler’e yönelik toplu katliamları ‘’soykırım’’ olarak tanıyacağını bildirdi.
Biden'ın selefleri, NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip stratejik bir müttefik olan Türkiye'yi uzaklaştırmamak için bu açıklamayı yapmaktan kaçınmışlardı. Ancak uzmanlar o dönemde, demokrasi ve insan haklarını dış politikasının merkezi bir unsuru haline getiren Biden'ın Erdoğan ile ilişkilere öncelik verme niyetinde olmadığını söylemişti.
Rusya'nın Ukrayna’yı işgali
Ancak Rusya'nın 24 Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgale başlaması, topyekün işgal etmesi, 20 yıllık iktidarının en dip noktalarından birinde olan Erdoğan'a, kendisini NATO ve Washington için vazgeçilmez kılma kapısını açarken, Batı’yı daha da kızdırdı.
Putin ile düzenli temas halinde olan tek NATO lideri olarak Zelenski ile de iyi ilişkilere sahip olması, Erdoğan’ı Rusya ve Ukrayna arasında potansiyel olarak etkili bir arabulucu haline getiriyor.
Erdoğan işgalden bu yana hassas bir denge tutturdu. Kremlin'i kınayıp Ukrayna'ya yardım ederken, Rusya ile ticareti arttırdı ve yaptırımların delinmesine göz yumdu.
Türkiye Ukrayna'ya silah tedarikini sürdürdü; üstelik bunu diğer NATO üyelerinden çok önce yaptı. Türk şirketi Baykar'ın Bayraktar insansız hava araçları, savaşın ilk aşamalarında Ukrayna'nın savunması için çok önemliydi. Erdoğan'ın damadının ailesine ait olan Baykar, Ukrayna'da 2025 yılında açılması beklenen bir fabrika inşa ediyor.
Erdoğan, Moskova ve Kiev arasında, Ukrayna'nın savaş sırasında tahıl ihraç etmesine izin veren ve küresel gıda krizini hafifleten Karadeniz Tahıl Girişimi’ne aracılık etti. Ancak Rusya bir yıl sonrasında anlaşmadan çekildi. Türkiye, Ukrayna ve Rusya'nın önemli bir tahıl ithalatçısı ve bu anlaşmadan doğrudan yararlanmıştı.
Erdoğan ayrıca, Eylül 2022'de Türkiye'nin Azak Taburu'nun bazı komutanlarını savaşın sonuna kadar elinde tutmasını öngören bir anlaşma dahil esir takaslarının müzakere edilmesine yardımcı oldu. Erdoğan'ın NATO zirvesi öncesinde esirleri Zelenski'nin ellerine teslim etmesi hem ittifak içindeki imajını güçlendirdi hem de her iki lider için moral oldu.
Ancak bu durum, Erdoğan'ın Moskova'ya karşı "düşmanca" davrandığı suçlamalarına neden oldu. Bazı uzmanlar da 23-24 Haziran'da Wagner’ın başındaki Yevgeni Prigojin liderliğinde gerçekleşen isyanın ardından, Erdoğan’ın Putin'in iktidarı elinde tutmasından endişe duyup duymadığın sorguluyor.
Eski Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Rich Outzen Hür Avrupa Radyosu’na açıklamasında, "Erdoğan'ın Putin'i en azından doğrudan kişisel anlamda küçümsememeye çok dikkat ettiğini düşünüyorum" dedi.
"Türk dış politikasında bir ayarlama ya da yeniden dengeleme söz konusu" diyen Outzen bunun bir nedeninin de Ukrayna'nın egemenliğine duyulan gerçek bağlılık olduğu yorumunu yaptı.
Outzen, Rusya'nın Ukrayna'yı ele geçirmesinin Türkiye için "stratejik ve jeopolitik bir felaket" olacağını çünkü Moskova'nın Karadeniz kıyı şeridinin geniş bir bölümünü kontrol edeceğini ve "Türkiye'ye baskı yapmak için çok daha iyi bir konumda olacağını" söyledi.
Moskova'nın Ukrayna'yı işgal etmesinin ardından Ankara, Rus savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçerek Karadeniz'e girmesini yasal olarak engelleyerek savaş çabalarını sekteye uğrattı.
Türkiye, Rusya, Ukrayna ve Gürcistan'ın yanısıra NATO üyesi Romanya ve Bulgaristan ile birlikte Karadeniz’e kıyıdaş. Ukrayna toprağı olan ancak Rus işgali altındaki Kırım yarımadasında yaşayan ve Türkçe konuşan Müslüman Kırım Tatar azınlığa uygulanan zulüm nedeniyle de Moskova ve Ankara arasında gerginlik yaşanıyor.
Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov ise Azak Taburu komutanlarının serbest bırakılmasını önemsemez konuştu; Ankara'nın NATO zirvesi öncesinde "çok baskı" altında olduğunu ve ittifakla "dayanışma" göstermek istediğini söyledi.
Erdoğan'ın İsveç'in üyeliğine yönelik itirazlarını geri çekme kararının Rusya'yı şaşırtmadığını da ifade eden Peskov, Ankara’nın yükümlülüklerine bağlı olduğunu söyledi ve "Duruma hiçbir zaman pembe gözlüklerle bakmadık" d
Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO üyesi olarak sahip olduğu veto yetkisini, Rusya'nın Ukrayna'yı geniş çaplı işgalinin ardından ittifaka katılmak için hızla harekete geçen Finlandiya ve İsveç'in üyeliğini engellemek için kullanmıştı.
Erdoğan iki ülkeden, Ankara’nın terörist olarak gördüğü Kürt gruplara karşı baskı yapmalarını talep etti. Sert tutumu, seçimlere giderken kendisine ülke içinde popülerlik kazandırdı.
Bu aynı zamanda dış politikaya çıkarsal yaklaşımıyla bilinen Erdoğan'a, Biden yönetiminin daha sonra teslim etmeye razı olduğu F-16 savaş uçakları konusunda, ABD ile bir pazarlık kozu verdi.
İsveç'in üyelik başvurusu açıkça Rusya'nın saldırganlığından kaynaklansa da Erdoğan'ın sözcüsü Fahrettin Altun, Moskova'yı hedef almaktan kaçındı. Altun, Türkiye'nin NATO'nun genişlemesine verdiği desteğin "belirli bir ülkeye karşı değil, istikrarı sağlamaya yardımcı olacak kapsamlı bir güvenlik örgütü olması için" olduğunu söyledi.
Erdoğan ayrıca Moskova'nın Azak komutanlarının serbest bırakılma gerekçelerini anladığını ve artık itiraz etmediğini söyledi. Kremlin daha fazla yorum yapmadı.
Putin’in ziyareti
Erdoğan, Ağustos ayında Türkiye'de ağırlayacağı Rusya Cumhurbaşkanı Putin ile komutanların serbest bırakılması ve çok daha acil başka konuları görüşme fırsatı bulacak. Kremlin henüz bu ziyareti teyit etmedi.
Putin, Erdoğan ile muhtemelen eski Sovyetler Birliği dışındaki diğer liderlerden daha fazla görüştü. Bu da aralarındaki iyi çalışma ilişkisinin ve Ukrayna, Azerbaycan, Suriye ve Libya'daki rakip çıkarlarını birbirinden ayırma becerilerinin bir işareti.
Uzmanlar ziyaretin gerçekleşmesi halinde iki liderin Ukrayna'daki savaşı, tahıl anlaşmasının yeniden canlandırılmasını ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesini ele alabileceklerini belirtiyor.
Outzen, Erdoğan'ın Putin'i "çatışmaların daha fazla tırmanmasına yol açmayacak şekilde çözülmesi konusunda düşünmeye teşvik edeceğini" söylüyor.
Erdoğan 21 Temmuz'da basına yaptığı açıklamalarda, Rus liderle Türkiye'de yapacağı görüşmenin ardından tahıl anlaşmasının yeniden başlatılacağı umudunu dile getirmişti.
Uzmanlar, seçimlerin geride kalması ve Batı ile gerginliğin azalmasıyla birlikte Erdoğan'ın Putin ile yapacağı görüşmelerde elinin daha güçlü olacağını söylüyor.
Erdoğan'ın yumuşak karnı ise, Türkiye'nin Rus enerjisine olan aşırı bağımlılığı ve kendi politikalarının sonucu olan zayıf ekonomisi.
Erdoğan nihayetinde, Ukrayna'yı işgal ettiği için Rusya'ya yaptırım uygulayan Batı'ya katılmayı reddetti.
Uzmanlar, Erdoğan'ın enflasyonun yüzde 40'larda seyrettiği ve liranın dolar karşısında rekor seviyede düşük olduğu ekonomiyi daha da kötüleştirmekten kaçınma arzusuyla hareket ettiği görüşünde.
Batı'nın uzak durduğu indirimli Rus petrol, gaz ve kömürünü Ankara’ya daha büyük miktarlarda satan Rusya, Çin'i geçerek geçen yıl Türkiye'nin değer bazındaki en büyük ihracatçısı oldu.
Avrupa'nın kapılarını kapatması nedeniyle Rus turistler ve işadamları da Türkiye'ye akın ediyor ve ekonomiye döviz girdisi sağlıyor.
Ancak uzmanlara göre Erdoğan'ın Batı'ya yönelmesi ve Ortadoğu'daki komşularıyla ilişkilerini geliştirmesi, ekonomik sıkıntılarından kurtulması için Putin ve Rusya'dan başka seçenekleri de olduğunu gösteriyor.
Putin'in beklenen ziyareti öncesinde, Erdoğan Ortadoğu'yu dolaşarak büyük yatırım vaatleri almıştı.
ABD'deki George Mason Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü olan ve Rusya'nın Ortadoğu ile ilişkilerine odaklanan Mark Katz, Hür Avrupa Radyosu’na yaptığı yorumda, Türkiye'nin hala Rusya’nın ucuz enerji ürünlerine ihtiyacı olsa da, Putin ve Rus elitinin Türkiye'ye daha fazla ihtiyacı olduğunu söyledi.
Katz ayrıca, Batı finans piyasalarına erişimin kapalı olması nedeniyle Ruslar’ın "paralarını işletmek için Türkiye'ye erişime ihtiyaç duyduklarını" söyledi.
Katz, "Türkiye ile ilişkilerin kötüye gitmesini göze alamazlar. Putin, Erdoğan'ın Batı'ya daha fazla yaklaşmasını istemiyor" dedi.