Elleriyle Ağaca Ses Veren Usta

72 yaşındaki Nuri Tutpınar, dokuz yaşında bir çırak olarak başladığı müzik enstrümanları yapımında artık bir usta. Onun kendi elleriyle ürettiği utlar, lavtalar, tamburlar sanat müziği tutkunları için hazine değerinde. Tutpınar, son olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin her yıl verdiği Tarihe Saygı ve Yerel Koruma Ödülleri’nde Tarihi Mekanda Geleneksel Zanaatların Yaşatılması ödülüne layık görüldü.

Your browser doesn’t support HTML5

Elleriyle Ağaca Ses Veren Usta

Kemeraltı’ndaki küçük dükkanında çalışmasına devam eden Tutpınar ilk çıraklık yıllarını VOA Türkçe’ye şu sözlerle anlattı: “Ustam Vasfi Çınlar’la tanışmam ağabeyim sayesinde oldu. Benim ustam aynı zamanda mandolin, keman, akordeon dersi verirdi. Ağabeyim de akordeon öğrenmek istemişti. O sayede Vasfi Usta’yla tanıtım. İlkokula giderken ustamın yanında dükkanı açıyordum. Sonra okula gidiyordum. Öğle tatilinde gelip dükkanda yemek yiyordum ve tekrar okula dönüyordum”.

37 yıl aynı ustanın yanında

Ustasıyla birlikte 37 yıl çalışan Tutpınar, çok sevdiği ustasını kaybettikten sonra kendi dükkanını açtı. 37 yıl boyunca birlikte farklı enstrümanlar yaptılar, hepsi de el emeği, göz nuru. Tutpınar, “Ben çırakken okullarda mandolin kursları vardı. Mandolin yapmaya başladık. O dönemler gitarlar Çekoslavakya’dan gelirdi. Başka yerden gelmezdi. Daha sonra gitar gelmez olunca, gitar yapımına başladık. Arkasından elektro gitar yapmaya başladık. Sonra ut sıkıntısı başladı. İzmir’de bizden başka ut yapan yoktu” diye konuştu.

Bu arada kendisi de sadece müzik enstrümanı yapmakla kalmadı, müziğin büyülü dünyasına kapılan Tutpınar bir yandan da sahneye adım attı. Tutpınar o yılları “18-19 yaşında orkestra kurdum. O zamanlar öyle güzel orkestra yoktu. Bizim beş kişilik Kıvılcımlar adlı orkestramız vardı. Esas kemanla başladım, ondan sonra mandolin öğrendim ve ardından gitara geçtim. Sahnelerde çok gitar çaldım” sözleriyle anlattı. Bir ara Zeki Müren’in Bodrum’daki sahne orkestrasında da yer aldı.

“Sanat Müziği insanın içine, ruhuna işler”

Tutpınar, İzmir Fuarı’nın görkemli günlerini de unutamıyor: “Fuar ayrı bir dünyaydı, o kadar güzeldi ki… Bütün yani İzmir’i canlandıran fuardı. O çocuk bahçeleri, o manolya bahçesi, Zeki Müren geliyordu bir kere. Zeki Müren geldiği zaman fuarın her tarafı insan doluyordu. Bütün güzel sesli sanatçıların hepsi fuarda konsere geliyordu. Onların sayesinde biz de ut satıyorduk yani. Utçular geliyordu ut alıyordu”.

“İnsanın ruhuna, içine işler” diye tanımladığı Türk Sanat Müziği, onun için adeta bir tutku. Tutpınar’a göre, Sanat Müziğinin bu etkisini göstermesi için güzel çalan ve güzel söyleyen sanatçılar olmalı. Ama dinleyen de gönülden dinlemeli.

Yaptığı enstrümanların usta ellerde ses bulması onun en büyük mutluluğu. Tutpınar, bu mutluluğu “Sanki karşında çocuğun konuşuyormuş gibi oluyor. Benim utla çalıyor diyorsun. Bu güzelliği yaşamak herkese nasip değil. Evet, eziyetli, tozlu, topraklı, dertli bir iş. Ama sonuna bakarsan zevkli bir iş. Senin el emeğinle yapmış olduğun udun çalıyor” sözleriyle ifade etti.

“Ağaç bizim elimize düştüğü zaman ses veriyor”

Yılların enstrüman ustası, ham ağacın kendi ellerinde müzik aletine dönüşmesini ise şöyle anlattı: “Ağacı kesiyorsun, kurutuyorsun. Dilim dilim yapıyorsun. Sonra yavaş yavaş eğiyorsun. Ama ağaç ölü değil. Ağaç yandığı zaman ölüyor. Benim yaptığım şey canlanıyor, yaşıyor. Ses veriyor. Ağaçken ses vermiyor ama bizim elimize düştüğü zaman ses veriyor. Onun da hoşuna gidiyor. Bir ut, kıymet bilenin elinde 100 sene yaşıyor”.

Eskiden ayda altı, yedi ut yapan Tutpınar, bugünlerde iki üç ayda bir ut üretebildiğini söyledi. Tutpınar “Benim iki kalfam var şimdi. Biz nasıl dua ediyorsak ustamıza herhalde onlar da bize dua eder. Bu iş öyle çok doyurucu bir iş değil. Seri üretim yapan arkadaşlar var. Çok üretip çok satıyorlar. Ama böyle az üretirsen, kaça üretip kaça satacaksın. Ama ben emekliyim, evim var. Yaradan bize her şeyi verdi. Gönlü güzel olan herkese de versin” diye konuştu.