"Kuğuların uçabildiğini nasıl hatırlamaz olduk? Askeri darbeler insanlara neleri unutturdu? Neden Ankara değil de İstanbul, Türk romancılığının kahramanı oldu?" Gazeteci ve yazar Ece Temelkuran, 2015’te Türkiye’de yayımlanan romanı "Devir: Dilsiz Kuğular Zamanı’nda bu sorulara yanıt vermişti. Temelkuran bu defa Amerikalı okuyucuyu meraklandırmaya hazırlanıyor.
Ece Temelkuran, İngilizce’ye çevrilen son eserinin tanıtımı için Washington’daydı. Temelkuran, 1984 Ankarası’nda yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkarak 1980 darbesi öncesi üç ayı anlatan romanını paylaştı.
Ankara’nın İstanbul kadar şiirsel olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin şiirselliğinin Ankara’dan çıktığını söyleyen Temelkuran, “Gerçek hikaye 1980 askeri darbesinden sonra 1984’te geçiyor. Darbeyi yapan Orgeneral Kenan Evren, bir park kurmak ister. Ankara’yı bilmeyenler için söylüyorum, istediği gibi bir park zaten vardır. Bu park, Kuğulu Park’tır ve içinde gerçekten kuğular vardır. Ancak Evren, başka bir park ister ve oraya da kuğu talep eder. Kuğulu Park’taki kuğular Seğmenler’e gönderilir. Ama bu kuğular, zorla yerleştirildikleri bu mekandan hoşlanmazlar ve kendi parklarına geri uçmak ister. Ama şehirdeki binalara çarparlar ve ölürler. Bunun üzerine Kenan Evren daha ciddi adımlar atılmasını ve Veterinerlik Fakültesi’nden bir plan sunmasını ister. İtaatkar veterinerler, kuğulara bir operasyon uygulamaya karar verirler. Kuğuların kanadından belli bir kemiği çıkarırlar ki bir daha uçamasınlar” sözleriyle romanını anlattı.
Temelkuran, kuğuların telekleri kesilerek ya da kanatları dikilerek uçmasının engellenmesi, Türk insanına bir şeyi unutturduğunu da dile getirdi ve “2014 ile 2016 yılları arasında Ankara’da yaşadım. Romanımı yazdım ve gerekli araştırmaları yaptım. Bir de tanıştığım herkese hep aynı soruyu sordum. ‘Kuğuların uçup uçamadığını biliyor musunuz?’ İstisnasız herkes aynı yanıt verdi. ‘Hayır, kuğular uçamaz.’ İşte askeri darbe insanlara bunu yapıyor. Size kuğuların uçabildiğini unutturuyor” dedi.
Toplantı sonrası Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Ece Temelkuran, memleketin hikayesini anlattığını söyledi. Ancak Temelkuran için Amerika’da işinin kolaylaştığı da bir gerçek.
Başarılı yazar bu kolaylığı, “Türkiye çok karmaşık, çok karışık bir ülke ve anlatması kolay değil; ama sanıyorum yurtdışında yaşayanlar, yabancılar Türkiye’yi daha iyi anlamaya başladı. Ne kadar önemli bir ülke olduğunu farkına varıyorlar. Bir de Türkiye’de yaşadığımız politik durumun benzerleri Avrupa’da ve Batı dünyasında yaşandığı için artık bizim o kadar da anlaşılmaz bir durumu anlatmamıza gerek yok. Onlar da kendi ülkelerinde benzer şeyler yaşıyorlar. Bu kitap ‘Time of the Mute Swans’ da Türkiye’deki bu dönüşümün başlangıcını anlatan bir kitap 1980’den başlayarak. Avrupa’da da Batı dünyasında da bugün sonuçlarını yaşadığımız bu dönüşümün 1980’lerde başladığını düşündüğüm için sanıyorum onlara da bu hikaye daha anlaşılabilir gelecek. Türkiye’yi anlatmak artık daha kolay çünkü Donald Trump var Amerika başkanı olarak. Dolayısıyla 20 yıldır Türkiye’nin neler yaşadığına dair daha iyi bir fikirleri olacağını zannediyorum, hem de daha iyi, daha etraflıca anlayacaklar diye düşünüyorum” şeklinde ifade ediyor.
Yazar Orhan Pamuk’un bir röportajında politik bir yazara dönüşmekten duyduğu rahatsızlığı ve “Batılı yazarları kıskanıyorum” sözlerine Ece Temelkuran kendi adına katılmıyor.
Temelkuran, “Ben politik bir insanım, başlangıçtan beri politik bir insandım, politikanın dışında bir şey olduğunu düşünmüyorum çok fazla. Tabii burada gündelik değil daha geniş anlamda bir politikadan bahsediyorum. Benim için güzel bir şey politika konuşmak çünkü her seferinde ülkemin anlatılmamış hikayesini anlatma şansı buluyorum böylece. Kimi tutuyorsun, kimi eleştiriyorsun meselesi değil. Ben Türkiye’nin anlatılmamış ve anlatılmayı çok hak eden bir hikayesi olduğunu düşünüyorum. Politika konuşmak bunun için olanak sağlıyor ve ülkemi ne kadar sevdiğimi anlatma imkanı da buluyorum böylece. Bu benim çok hoş bir şey. Ama evet İskandinavya’dan gelen edebiyatçının öyle bir lüksü var, biz maalesef Ortadoğu ve Doğu Akdeniz ülkelerinden gelen edebiyatçılar, bunu anlatmak durumunda kalıyoruz” diyor.
Daha önce de Tunus’ta ve Beyrut’ta yaşayan ve son bir yıldır da Zagreb’de çalışmalarını sürdüren Ece Temelkuran, bu konudaki eleştirilereyse aldırmadığını söylüyor. "Türkiye’de olmayabilirim ama Türkçe’deyim ve bu benim yurdum. Hem Türkiye hem Türkçe benim yurdum" diyen Ece Temelkuran, Türkiye’ye hiçbir zaman dışarıdan bakmadığına da dikkat çekiyor.