Dünya Bankası tarafından hazırlanan raporda Türk ekonomisinin 1980’lerden buyana kaydettiği ilerleme değerlendirildi, gelecekte de büyümeyi sürdürebilmesi için yapılması gerekenler incelendi. Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Raiser liderliğinde kaleme alınan “Türkiye’nin Dönüşümü” başlıklı raporda, Türkiye’nin 1980’li yıllardan bu yana hızlı bir büyüme sürecine girdiği, gösterdiği birçok başarıyla çok sayıda ülkeye örnek olduğu kaydediliyor. Raporun önemli bir bölümü Türkiye’nin geçmiş başarılarına ayrılırken, bundan sonra yapılması gerekenlere de geniş yer veriliyor. Raporda, “Türkiye orta gelir tuzağında mı” sorusuna aranan yanıtta ise 2007 yılından bu yana yavaşlama sürecine giren reformlara yeniden hız verilmesi, eğitim ve inovasyona önem verilmesi tercih edilmesi gereken yol haritası olarak çiziliyor.
Panel sonrasında Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Raiser, “Türkiye, an itibariyle orta gelir tuzağında mı” sorusuna şu yanıtı verdi: “Orta gelir tuzağı gerçekten var mı, bilmiyoruz. Birçok çevrede bu tuzağın varlığı tartışılıyor. Ama gördüğümüz şu, Türkiye’nin son yıllardaki büyüme hızı geçmişe oranla düşük. Uzun vadede olması gerekenin altında. Şu andaki büyüme tahminimiz %3 ila %3,5 arasında, yani Türkiye’nin potansiyelinin altında. Türkiye, %4,5, belki de %5 oranında büyüyebilir ama bunun için reformları hızlandırması gerekir.”
Martin Raiser, özellikle son dönemde öne çıkan Merkez Bankası’nın faiz politikasıyla ilgili siyasi tartışmaların yabancı fon ve yatırımlara olası etkileri konusundaki soruya ise kurumun yasalarla belirlenmiş yapı ve misyonunu vurgulayarak cevap verdi:
“Merkez Bankası yasalarla bağımsız bir kuruluş olarak yapılandırılmıştır. Bankada görev alanları da çok net olarak belirlenmiş. Para politikaları açısından zor bir ortam, çünkü bir yandan fiyat ve mali istikrarı korumanız gerekiyor, diğer yandan da istihdam yaratmak. Merkez Bankası da bu farklı hedefler arasındaki dengenin nasıl tutulması gerektiğine dair görüşünü net biçimde ortaya koydu. Bu konuda daha fazla yorum yapmaya gerek görmüyorum. Bence en iyisi bu konuyu Merkez Bankası’na bırakmak.”
Dünya Bankası raporunda, Türkiye’nin dış yatırımları çekmede son dönemde diğer gelişmekte olan ülkelerin gerisinde kaldığına da dikkat çekiliyor. Peki bunu tersine çevirmek için Türkiye ne yapmalı?
Raiser, bu soruyu şöyle yanıtladı: “Yatırımcılar doğal olarak iyi bir iş ortamı beklentisi içinde. Türkiye de bu konuda kötü bir noktada değil. İyi iş ortamı sıralamasında ilk 50 içinde yer alıyor. Ama hala iyileştirilmesi gereken alanlar var; arazi tanzimi, kredi politikaları, yasal çerçeve gibi.. Daha da genel bakarsak, yatırımcılar, hukukun üstünlüğü ilkesi ve şeffaflık gibi alanlardan emin olmak istiyor, politik kararların alınış sürecinde belirsizlik olmamasını tercih ediyor. Türkiye’deki seçim süreci nedeniyle sanırım yatırımcılar da beklemeye geçip, bu seçimlerin sonucu görmek istedi. Ama bu seçimlerin sonunda, Türkiye’nin reformları gündemine yeniden alması; yatırımcılara bu konuda ciddi olduğu sinyalini vermesi ve reformlara yeniden başlaması için iyi bir zaman. Bunlar yapıldığında eminim Türkiye yeniden yabancı yatırımların arttığına tanık olacaktır.”
Türkiye’ye sıcak para akışında Amerika Merkez Bankası’nın uyguladığı düşük faiz politikası olumlu rol oynadı. FED Haziran ayı itibariyle faizleri yükselteceğinin işareti vermişti. Aynı dönemde Türkiye de genel seçimlere gidiyor. “Hem seçimler hem de FED politikaları Türkiye’yi nasıl etkileyecek” sorusuna Martin Raiser olumlu bir yanıt veriyor: “Amerika Merkez Bankası’nın faizleri belli bir noktada yükselteceği yatırımcılar tarafından zaten biliniyordu. Herkesin de buna karşı hazırlık yaptığından eminim. Aynı şey seçimler için de geçerli. Haziran’da seçimler olacağını herkes biliyor. Burada asıl konu, Türkiye’nin yeniden reform sürecine geri dönmesi. Bunda nelerin öncelili olması gerektiği konusunda bir belirsizlik yok, önemli olan harekete geçip, reformları uygulamaya başlamak. Bu yapılırsa, yatırımcılara çok güçlü bir mesaj verilmiş olur, yatırımcılar da çok eminim ki buna olumlu yanıt verir.”
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Raiser’e, Washington’daki panel sırasında sorulan bir soru da Amerika ile AB arasında görüşmeleri yapılan Transatlantik Yatırım ve Ticaret Ortaklığı’na (TTIP) Türkiye’nin dahil edilip edilmeyeceğiydi. Dünya Bankası yetkilisi bu konuyu Türkiye için hem fırsat hem de bir risk unsuru olarak gördüklerini söyledi: “TTIP dışında bırakılmak Türkiye açısından riskler taşıyor. Ama şunu da unutmamak gerekir ki TTIP açısından, Türkiye diğer gelişmekte olan ülkelere göre çok büyük bir avantaja sahip, çünkü TTIP’in taraflarından biriyle çok sağlam bir ticaret anlaşması var. Eğer TTIP anlaşması, Amerika’ya ihracat yapacak olanların AB kaynaklı bir belge almasını gerektirecekse, Türkiye, Gümrük Birliği sayesinde büyük bir avantaj sağlayacak ve pazara rahat giriş yapacaktır.”
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Raiser’e göre, eğer Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği anlaşması hizmet sektörünü de kapsayacak şekilde genişletilirse Türkiye’nin kazanımları diğer gelişmekte olan ülkelere göre çok daha yüksek olacak.