1999 yılında gerçekleşen Gölcük ve Düzce merkezli iki depremin ardından uzmanlar, çok uzun zamandır Marmara Bölgesi’nin yeni bir deprem riskliyle karşı karşıya olduğunda hemfikir.
Ancak geçtiğimiz hafta Marmara Denizi’nde üç gün arayla meydana gelen biri 4,7 diğeri 5,8 büyüklüğündeki iki yer sarsıntısına kadar deprem meselesini Türkiye’nin çok uzağındaydı.
34 kişinin yaralandığı, 14’ü okul olarak yaklaşık 500 binanın hasar gördüğü Perşembe günkü deprem sonrası Türkiye ekonomisinin ana lokomotifini oluşturan ve nüfusun yüzde 25’ini barındıran Marmara Bölgesi’ndeki ‘olası ‘büyük deprem’’in vereceği zamanı, büyüklüğü ve vereceği zarar hızla en önemli gündem maddesi haline geldi.
Prof. Yaltırak: ‘‘Marmara Denizi’ndeki dört fay hattı, 7,1 ile 7,6 arasında deprem üretebilir’’
20 yılı aşkın süredir Marmara Denizi’ndeki faylar üzerinde çalışan İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Cenk Yaltırak, birçok akademisyenden farklı olarak Marmara Denizi’nde üç yerine dört fay hattı olduğunu söylüyor.
Your browser doesn’t support HTML5
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Prof. Yaltırak, ‘‘Marmara’da dört fay segmenti var. Bunların 7’den büyük deprem üreteceğini biliyoruz. Bunlar 7,1 ile 7,6 arasında dört deprem. Bunların bir iki tanesi 7,3 , 7,4 gibi olacak. Pozisyonuna bağlı olarak, fayın uzunluğunu daha da kesinleştirsek daha kesin söyleriz. Ancak bu depremlerin kaçınılmaz şekilde olacağını ve bunların her birinin potansiyelini biliyoruz’’ dedi.
‘‘Önümüzdeki on yıl içinde her an deprem olabilir’’
Yaltırak, büyük ölçüde Doğu Marmara’yı etkileyecek deprem ya da depremler hakkında net bir tarih vermenin imkansız olduğunu söylese de Marmara Denizi’nin son 1500 yıllık tarihinde meydana gelen depremler dikkate alındığında 2030’a kalmadan Marmara Bölgesi bu depremle yüzleşeceğinin altını çiziyor.
İTÜ Jeoloji Bölümü öğretim üyesi, ‘‘Depremle ilgili bir zaman vermek mümkün değil. Ancak tarihsel olarak biz bunlar arasında zaman farklarını biliyoruz. Nedir onlar? Milattan Sonra 553’te İzmit Depremi oluyor onu 557’de Doğu Marmara depremi takip ediyor. 976 depreminin ardından 989 yılında yeni bir deprem var. Ondan sonra 1490 depremi oluyor ve 1509’da büyük deprem gerçekleşiyor. 1999 oldu. Şimdi sırada Doğu Marmara depremi var. İlk depremi takip eden depremler arasındaki makas biraz açılmış. 4, 13, 19 yıl olarak artmış. Bunlara bakarak, Doğu Marmara depremi en fazla 1999 yılından sonraki 30 yıl içinde olacak diyorsunuz. Bildiğimiz o otuz yılın 20 yılı gitti. Önümüzdeki on yıl içinde her an deprem olabilir’’ diyor.
‘‘Deprem konusunda tüm taraflar bir araya gelmeli’’
Geçtiğimiz günlerde bir haber televizyonu yayınında Türkiye’nin önde gelen deprem uzmanlarından Prof. Celal Şengör, Marmara Denizi’nde en tehlikeli bulduğu fayı gözlem amaçlı 1,5 milyon Euro’luk bir yatırıma ihtiyaç duyulduğunu dile getirmişti. Prof. Yaltırak, bunun fayda sağlayacağını belirtmekle birlikte Marmara’daki tüm fayları izleyecek bir sistemin kurulmasının daha elzem olduğunu vurguluyor.
‘‘Marmara Denizi’nin içindeki gözlem ağını tek bir faya değil bir tek fayı değil bütün Marmara Denizi içinde homojen ve sistemle yapmak gerekir. Tüm fayları gözlemek gerekir ki aralarındaki etkileşimi bulasınız. Bunun ötesinde Türkiye’nin tıpkı ABD’nin Apollo Projesi’nde yaptığı gibi konunun tüm uzmanlarını, tüm taraflarını bir araya getirecek bir yapı oluşturmalı. Türkiye, fakir bir ülke değil, Cumhurbaşkanı’nın himayesinde 100 milyon TL harcayabilir. Asıl ihtiyaç duyduğumuz şey, yönlendirici bir tasavvur. Bunu anlamak lazım. Bu büyük bir tehlike, deprem gerçek bir beka sorunu. Bu sorunu nasıl çözebiliriz? Bu işi çözebilecek bütün insanları bir araya getirecek irade gösterilmeli.’’
‘‘Kent içindeki askeri alanlar imara açılmamalı, deprem taburlarına verilmeli, Atatürk Havalimanı deprem için kullanılmalı’’
Prof. Yaltırak, depreme hazırlık kapsamında iki temel önerisi var.
Birincisi İstanbul’un içinden çıkarılan askeri birliklerin arazilerini imara açmak yerine o alanların ‘deprem taburları’nın yönetimine vermek, ikincisi ise yalnız İstanbul’un değil tüm Marmara Bölgesi’ndeki kentlere dönük göçü durduracak politikaları hayata geçirmek.
‘‘İstanbul’un içinde askeri taburları dışarıya çıkardık. Onların yeşil alanları var. Orada tesisleri var. Bir tank taburunun İstanbul içinde olması pek anlamlı değil ama İstanbul’un içinde istihkam taburları, deprem taburları olmalı. İstanbul’daki askeri alanlar, Atatürk Havalimanı da dahil olmak üzere lojistik yardım yönetim insanları barındırma olarak planlanmalı. Atatürk Havalimanı’nın elektrik ve kanalizasyon altyapısı var. Devasa salonları var, otoparkı var. Deprem illa ki yazın açık havada olmayacak ki çok ağır kış şartlarında kar yağarken de olsa insanların evleri yıkılsa nereye gidecekler? Atatürk Havalimanı işte orada.
Ayrıca İstanbul’un artık nüfus almaması lazım. Sadece İstanbul’un değil, Bursa’nın da Marmara’daki diğer kentlerinin nüfus almaması lazım. Sanayi yatırımlarına, özellikle büyük yatırımlara izin verilmemeli. Bu İstanbul ve Marmara’nın zenginliği bütün ülkeye yaymak lazım. Bunu yaymazsanız bütün her şeyi riske ederseniz.’’