Göçebe Türkmenler olan Yörükler'in yaylalarla kışlaklar arasında geçen hayatında develer hep onların yanındaydı. Kıl çadırlarını ve dokumalarını develerle taşıyan Yörükler, yerleşik hayata geçtikçe ve nakliye için farklı araçlar devreye girdikçe develerin sayısı da azaldı. Artık develerle Yörükler arasındaki ilişki büyük ölçüde deve güreşleriyle devam ediyor.
Çanakkale’den Antalya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada kış aylarında hemen hemen her ilçede deve güreşleri düzenleniyor. Çoğunlukla aynı develer, sahipleri tarafından bu farklı yarışlara götürülüyor. Dolayısıyla hem develer hem de sahipleri birbirilerini diğer yarışlardan tanıyor.
“Deve güreşleri bir tutku”
İzmir’in Bayraklı ilçesinde sekizinci kez düzenlenen deve güreşleri öncesinde de deve sahipleri bir yandan hal hatır soruyor, bir yandan develerini güreşe hazırlıyor. Aydın’ın Germencik ilçesinden bu yarış için Bayraklı’ya gelen Mehmet Canbaz VOA Türkçe’ye deve güreşini bir tutku olarak tanımlıyor: “Ben, çocukluğumdan beri meraklıyım bu güreşlere. Bizim çok devemiz vardı. O zamanlar develer yük taşıyordu. Bugünün TIR’ları gibiydiler. Bu deveyi yeni aldım. Altıncı kez güreşecek. Bu bir hastalık, benim iki tane oğlum var, bu da üçüncü oğlum.”
Deve sahibi olmanın ekonomik maliyetini soruyoruz. Bu arada sohbete diğer deve sahipleri de katılıyor. Develerin on bin liradan 800 bin liraya kadar değişen fiyatlarla satıldığını söylüyorlar. Buna develerin bakılması ve her yarış için farklı yerlere götürülmesi gibi maliyetler de eklendiğinde, güreş için deve beslemenin pahalı bir tutku olduğu ortaya çıkıyor. Mehmet Canbaz bu tutkuyu şu sözlerle açıklıyor: “Adam buradan uçağa binip İstanbul’da Galatasaray’ın maçını izlemeye gidiyor. Onun zevkidir, saygı duyarım. Ben de kendi zevkim için, deve güreşi için bu deveyle buradan gerekirse Almanya’ya kadar giderim.”
Güreş alanı bir piknik yeri gibi
Develer ve deve sahipleri gibi seyircilerin de önemli bir kısmı, her hafta farklı ilçelerdeki güreşleri izlemeye gidenlerden oluşuyor. Daha güreşler başlamadan mangallar yakılıyor, masalar kuruluyor. Belli ki, birçoğu için güreşler bahane. Asıl amaç dost sohbetlerinde sosyalleşmek. Saatler ilerledikçe davullar ve zurnalar çalınıyor, zeybek oynanıyor.
İzleyici kitlesi erkek ağırlıklı. Ama kadınların sayısı da az değil. Arkadaşlarıyla birlikte deve güreşi izlemeye gelen yönetici asistanı Tuğçe Akın, “İlk kez arkadaşımla birlikte Şubat ayında Selçuk’taki deve güreşlerini izledim. Çok hoşumuza gitti. Ondan sonra her Pazar günü nerede deve güreşi varsa oraya gittik. Trenle Tire’ye de gittik, otobüse binip Nazilli’ye, Salihli’ye de gittik” diyor.
Tuğçe Akın ve arkadaşlarının masası, bir ziyafet sofrasını andırıyor. Bir yandan yiyip içiyorlar, bir yandan sohbet ediyorlar. Akın bu durumu, “Selçuk’a gittiğimizde tecrübesizdik. Artık her güreşe giderken yiyeceklerimizi, sandalyelerimizi ve masamızı alıp öyle gidiyoruz” sözleriyle açıklıyor.
“Deve güreşleri yasaklansın” talebi
Güreşler dört ayrı kategoride yapılıyor; ayak, orta, başaltı ve baş. Güreşçi develerin hepsi erkek. Tıpkı yağlı güreşlerde olduğu gibi, deve güreşlerinde de bir cazgır pehlivanları tek tek çağırıyor, izleyenlere tanıtıyor. Bir devenin güreşten galip gelmesi için rakibin kaçırtması, yere yıkması gerekiyor. Hem saha içinde hem de masada görev yapan hakemler puan veriyor.
Hayvan hakları savunucuları develerin zarar gördüğü gerekçesiyle deve güreşlerini yasaklanmasını istiyor. VOA Türkçe’nin sorularını cevaplandıran Anadolu Yörükleri ve Deveciler Federasyonu Başkanı Özer Öztürk ise develerin bir zarar görmemesi için her türlü önlemin alındığını söylüyor: “Burada develerle ilgilenen yaklaşık 30 görevlimiz var. Yedişerden 14 urgancı görev yapıyor. Biz bunlara ayırıcı deriz. Bunlar develerin birbirine zarar vermemesi için gerektiğinde urganları kullanarak develeri birbirinden uzaklaştırıyor. Ayrıca develerin birbirini ısırmaması için ağızlarını bağlayan ağız bağcılar vardır. Üç tane orta hakem ve masa hakemleri gerektiğinde duruma müdahale eder. Bir deve zarar gördüğünde en fazla üzülecek olan bizleriz. Çünkü onlar bizim aile fertlerimiz gibi.”