WASHINGTON —
“Avrupa Birliği Türk kamuoyunun gündeminden inmemeli”, “Yıllar içinde iki tarafın da beklentileri ve durumları değişti”, “Türkiye-AB ilişkileri iyi gitmiyor”...Bu görüşler, Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi ve Stratejik Araştırma Merkezi Müdürü Yardımcı Doçent Dr. Özlen Çelebi’ye ait. Özlen Çelebi, Amerika’nın Sesi’nden Hülya Polat’ın sorularını yanıtladı ve ilişkilerin sorunlu olduğunu vurguladı.
Özlen Çelebi’yle yaptığımız söyleşinin tamamını aşağıdaki medya oynatıcıdan dinleyebilirsiniz:
Özlen Çelebi özetle şöyle konuştu: “Tarafların birbirlerinden karşılıklı olarak beklentileri farklı ve tarihsel olarak bakarsak, Ankara Anlaşmasıyla 1950’lerin sonu ve 1960’larda kurulan ilişki, 1990’ların sonunda aday ülke statüsü almamızla birlikte olumlu bir yola girmişti. Ama 2000’lerde tekrar süreçte kesintiler, yavaşlamalar oldu. Kısacası ilişkiler iyi gitmiyor. Bir aday ülkeyle onu içine alacak topluluk ya da birliğin aslında kurması gereken ilişkinin bu olmadığını düşünüyorum. Bunun tabii sebepleri çok...Tarihsel olarak tarafların birbirlerine bakışında farklılıklar var...1999’da aday ülke ilan edilmemiz durumu iyileştirmedi. Özellikle de 3 Ekim 1995 tarihinde Türkiye’yle müzakerelerin başlatılması çok büyük bir umut havası yaratsa da maalesef müzakerelerin başladıktan kısa süre sonra kesilmesi, Türkiye’de hayal kırıklığına yolaçtı. Avrupa Birliği’yle Türkiye’nin kendi dinamikleri karşılıklı olarak olumlu işlemedi bu ilişkide..AB’yi geniş halk kitlelerine, herkesi işin içine katarak tartışmadık. Bu da büyük bir eksiklik...Herşeye rağmen AB Türkiye’nin gündeminde kalmalı ve tartışılmalı... ”
Özlen Çelebi’yle yaptığımız söyleşinin tamamını aşağıdaki medya oynatıcıdan dinleyebilirsiniz:
Your browser doesn’t support HTML5
Özlen Çelebi özetle şöyle konuştu: “Tarafların birbirlerinden karşılıklı olarak beklentileri farklı ve tarihsel olarak bakarsak, Ankara Anlaşmasıyla 1950’lerin sonu ve 1960’larda kurulan ilişki, 1990’ların sonunda aday ülke statüsü almamızla birlikte olumlu bir yola girmişti. Ama 2000’lerde tekrar süreçte kesintiler, yavaşlamalar oldu. Kısacası ilişkiler iyi gitmiyor. Bir aday ülkeyle onu içine alacak topluluk ya da birliğin aslında kurması gereken ilişkinin bu olmadığını düşünüyorum. Bunun tabii sebepleri çok...Tarihsel olarak tarafların birbirlerine bakışında farklılıklar var...1999’da aday ülke ilan edilmemiz durumu iyileştirmedi. Özellikle de 3 Ekim 1995 tarihinde Türkiye’yle müzakerelerin başlatılması çok büyük bir umut havası yaratsa da maalesef müzakerelerin başladıktan kısa süre sonra kesilmesi, Türkiye’de hayal kırıklığına yolaçtı. Avrupa Birliği’yle Türkiye’nin kendi dinamikleri karşılıklı olarak olumlu işlemedi bu ilişkide..AB’yi geniş halk kitlelerine, herkesi işin içine katarak tartışmadık. Bu da büyük bir eksiklik...Herşeye rağmen AB Türkiye’nin gündeminde kalmalı ve tartışılmalı... ”