Suriye’deki gelişmeler Türkiye gündeminin ilk sıralarında yer almaya devam ediyor. Suriye ve Irak’taki süreçlere taraf olan uluslararası ve yerel aktörlerin hamleleriyle birlikte Türkiye’nin bölgeye ilişkin politikaları da dünya gündeminde sürekli yer buluyor.
Geçmişte Türkiye’nin Bakü, Bağdat ve Londra büyükelçisi olarak görev yapmış olan ve emekli olduktan sonra da çalışmalarına CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak devam eden emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz, Türkiye’nin bölgeye yönelik politikasını, Suriye ve Irak’taki son gelişmeleri ve Türkiye’nin Afrin operasyonunu Amerika’nın Sesi’ne değerlendirdi.
Suriye ve Irak’taki durumu “girift ve çok bilinmeyenli denklem gibi” ifadeleriyle tanımlayan Çeviköz, Türkiye’nin “diplomatik yöntemlere ağırlık vermesi gerektiğini” söyledi.
Suriye ve Irak sahasında devam eden mücadeleye dahil olan tarafların da kendi ajandaları olduğuna dikkat çeken Çeviköz, “ABD, Rusya ve İran'ın da kendilerine göre stratejileri var ve bu stratejiler her zaman Türkiye ile aynı doğrultuda olmayabiliyor. Dolayısıyla, yönetilmesi fevkalade güç ancak sınırlı bir savaştan söz ediyoruz. Bu savaşın büyümesini ve geniş bir bölgesel çatışma haline dönüşmesini engellemek için de dikkatli davranmak gerekiyor” dedi.
“Türkiye’nin olmazsa olmazları varsa, başkalarının da var”
Suriye ve Irak'taki bu “girift” yapının çözüm çabalarını olumsuz etkilediğini kaydeden Çeviköz, “Her aktörün kendine göre tanımladığı bazı hedefleri var. Türkiye'nin olmazsa olmazları varsa, başkalarının da var. Önemli olan, karşılıklı diyalog ile bu görüş farklılıklarını olabildiğince azaltmaya çalışmak ve tarafların tutumlarını birbirine yakınlaştırmaktır. Türkiye diplomasiye hak ettiği önemi ve şansı verdiği takdirde bunun sağlanması mümkündür. Aksi takdirde önümüzdeki dönemde beklenmedik gerginliklerle karşılaşmamız ve görüş ayrılıkları nedeniyle çözüme ulaşılmasında engellere rastlamamız mümkündür” diye konuştu.
“Suriye rejimiyle diyalog tesis edilmeli”
Türkiye’nin Suriye’de birbirinden farklı hedefleri olduğunu hatırlatan Çeviköz, “bu hedeflerin hepsinin birden elde edilmesinin mümkün olmadığını” söyledi.
Çeviköz’e göre, “Türkiye kendi stratejisini belirlemeli, askeri ve siyasi hedeflerini iyi tanımlamalı ve gerekirse daha az öncelikli görülen bazı beklentilerin daha uzun vadeli bir çözüm sürecine bırakılması düşünülmeli.”
Çeviköz, “Türkiye’nin Suriye’deki hedeflerini gerçekleştirmeye çalışırken sadece askeri seçeneklere odaklanmaması gerektiğini, diplomatik çabalara ağırlık vermesinin ve askeri kazanımların diplomatik çabalarla desteklenmesinin çok önemli olduğunu” kaydetti.
Emekli Büyükelçi Çeviköz, Türkiye’nin mevcut politikasının öncelikleri hakkında da şunları söyledi:
“Suriye sınırımız boyunca Kürtlerin kontrolü altında bir bölge oluşmasını önlemek ve ülkemizde bulunan 3,5 milyon civarındaki Suriyeli sığınmacının, tamamı olmasa dahi, bir kısmının geri dönebilecekleri, Suriye toprakları üzerinde güvenlikli bir alan yaratılmasını sağlamak. El-Bab ve Afrin harekatlarını bu amaçlara yönelik olarak görmek gerekir. Bu amaçlara ulaşmak için diplomatik çabalara ağırlık verilmesi büyük önem taşımaktadır. Suriye rejimi ile diyalog tesis edilmeden de Türkiye'nin bu amaçlara ulaşabilmesi mümkün değildir.”
“Diplomasi ve diyaloğa ağırlık verilmeli”
Türkiye’nin Afrin’e yönelik sürdürdüğü askeri operasyon dünyada geniş yankı bulmaya devam ediyor. “Türkiye’nin Afrin ve diğer operasyonlarla kendi nüfuz alanını oluşturmaya çalıştığı” yönündeki suçlamaların da dillendirildiği bu sürece ilişkin Çeviköz’ün değerlendirmesi şöyle:
“Afrin operasyonu hakkında TSK tarafından yapılan açıklamalar savaş istatistikleri dışında fazla bilgi içermiyor. Türkiye'nin kendi nüfuz alanını oluşturmaya çalıştığı şeklindeki görüşlerle Ankara'dan yapılan resmi açıklamalar aynı doğrultuda değil. Hükümet askeri harekatın Suriye'nin toprak bütünlüğünü değiştirecek bir hedef gütmediğini belirtiyor. Bu safhada bu açıklamalarla yetinmek durumundayız. Bununla beraber, harekatın Afrin kentinin içine doğru gelişmesinin büyük riskler taşıyacağını düşünüyorum. Kent savaşları Türkiye'nin tercihi olmamalıdır. Bu safhaya geçilmeden, Afrin'den çıkmasını istediğimiz unsurların silahlarını bırakarak çekilmelerine imkan tanıyacak bir koridor oluşması hedeflenmeli, bunun için de diplomatik çabalar devreye sokulmalıdır.”
Türkiye’yle birlikte Astana ve Soçi gibi barış girişimlerine taraf olan Rusya, İran, ABD ve Şam arasındaki çatlaklardan birini de sahadaki gruplara bakış açılarındaki farklılıklar oluşturuyor.
Bu farklılıkların siyasi sürecin ilerleyişini etkilediğini belirten Çeviköz, “Şam, İran ve Rusya açısından makbul olan bazı gruplar bizim için makbul sayılmıyor. Örneğin PYD. Türkiye PYD'nin siyasi süreçte hiç bir şekilde bulunmasını istemiyor. Oysa Rusya ve ABD bu konuda farklı düşünüyorlar. Bu da siyasi sürecin ilerlemesini etkiliyor. Türkiye her hal ve karda Suriye'de bir taraf olarak kalmaya devam edecek. Ancak zaman içinde Türkiye'nin desteklediği ve diğerlerinin kabul etmekte zorlandığı gruplara ilişkin olduğu gibi Türkiye'nin de kabul etmekte zorlandığı gruplara ilişkin bazı ortak anlayışlara ulaşılması gerekecek. Bu konuda taraflar arasında bir ortak anlayışın belirmesi zaman alabilir. Bu ortak anlayışa ulaşılmadıkça da siyasi süreçte olumlu ve yapıcı bir ilerleme sağlanmasını beklemek güç olur” dedi.