Canan Güllü: “Türkiye’nin Kadın Hakları Karnesi Zayıf”

Your browser doesn’t support HTML5

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2021 yılı Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü’ne layık görüldü. Güllü ödülünü bugün sanal ortamda düzenlenen bir törenle aldı. VOA Türkçe’ye konuşan Güllü Türkiye’nin kadın haklarıyla ilgili mücadele atmosferini değerlendirdi.

Güllü, ödülle ilgili olarak “Onur duydum ve bu anlamıyla da 21 yıllık mücadelemin görünür olması, benim nezdimde Türkiye’deki kadın mücadelesinin görünür olmasına verilmiş bir takdirdir. Sayın (ABD Başkan Yardımcısı) Kamala Harris ABD’de ilk siyah kadın başkan yardımcısı olduğunda demiştim ki dünyada bazı değişimler olacak. Bu değişimin yansıması olarak, Türkiye’deki kadın hareketinin mücadelesi görünür olduğu için, Türkiye’yi de yakından etkileyeceğine inanıyorum” dedi.

Türkiye’de güçlü bir kadın örgütlenmesi bulunduğunu vurgulayan Güllü, “Sadece siyasi karar mekanizmalarında değil ‘eşit işe eşit ücret’ mekanizmalarının harekete geçmesi, istihdama kadının dahil olması gibi olumlu gelişmeler bekliyoruz. Bu anlamda eğitime erişim, sosyal hayattan daha fazla yararlanılması ve tüm kapsamıyla beraber tüm toplumsal cinsiyet eşitliğinin bu anlamıyla mücadelede daha da yol almamızı sağlayacağına inanıyorum. Bu kendi kadın hareketimizin gücüydü zaten. Bu ödül vesilesiyle de bir kez daha bunun doğru bir yol olduğunun da tasdiklenmesini görüyoruz. Gerçekten teşekkür ediyorum bu anlamıyla. Yol arkadaşlarımla birlikte yürümüş olduğumuz yolun sonunda bu onuru yaşattıkları için” diye konuştu.

İlgili Haberler Canan Güllü ABD’nin Cesur Kadınlar Ödülü’ne Layık Görüldü 

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtladığı 8 Mart sabahı itibariyle Türkiye’nin gündeminde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin bulunduğuna işaret eden Canan Güllü, “Sizinle bu röportajı yaparken gündemde Samsun’da 5 yaşındaki çocuğunun gözü önünde üç yıl önce boşandığı eşi tarafından yüzüne onlarca darbe alarak, yüzünde hasarlar bırakacak şekilde kırıklar olan, yüzü paramparça bir kadına şiddet olayı var. Yine bu dönemde belki de hepimizi sokaklara dökecek kadar infialin son noktası ve yine 92 yaşında Afyon’da bir büyüğümüzün tecavüze uğrayıp darp edilmesi olayı var. Şimdi bunlara bakıp da ondan öncekilerin daha aşağı kalır yanı olmadığını görüyoruz. Şubat ayı 28 çekiyor 35 kadın cinayeti var bilebildiğimiz. Çünkü resmi bir veri bankası ve ayrıştırılmış verileri yok elimizde” dedi.

“Cumhurbaşkanı ve siyasetçiler gerçekten irade ortaya koymalı”

İstanbul Sözleşmesi’nin de ev sahibi ve imzacısı Türkiye’nin aslında hukuki alt yapı açısından sıkıntısı olmadığını vurgulayan Güllü, “Aslına bakarsanız yasal mevzuatın son derece güçlü olduğu bir ülkede yaşadığımızı belirtmek istiyorum. O yasal mevzuatların hayata geçmesinde emeği olan bir kurumun başkanı olarak söylüyorum bunu. O mekanizmaların işlerlik kazanmaları lazım. Bunun için Sayın Cumhurbaşkanından, hükümet yetkililerinden ve parlamentoda olan siyasi parti üyelerinden artık gerçek anlamda iradelerini ortaya koyarak şiddeti önlemelerini istiyorum. Şiddeti önleme yönünde çalışma, siyasi fikir birliğinin deklarasyonla topluma yansıması gerekmektedir. Çünkü biz, gerçekten uçurumdan düştük, yuvarlandık, yerin dibine gidiyoruz bundan sonraki değerler sistemi, kanunların uygulanması. Hepimizin beklediği buna irade gösterecek bir yansıma. Açık ve net söylemem gerekirse bu nedenle sorduğunuz sorunun tek kelimeyle cevabı: Karnesi zayıf olan bir ülkedeyiz” dedi.

“İktidar İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açmasa yeter”

Canan Güllü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İnsan Hakları Eylem Planı’ndaki kadına yönelik şiddeti önleme vaadi soru üzerine, iktidarın İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açmış olmasına dikkat çekti.



AKP’nin 2002’de iktidara geldiğini ifade eden Güllü, “19 yıl sonra insan hakları beyannamesine imza koymuş bir ülkenin insan hakları eylem planı açıklaması gerçekten üzücü…Açıkçası detaylı metni okumadım, güvenmedim, inanmadım bu sadece ekran önünde ‘Biz bunu yapacağız’ vaadi. Aslında en güzelini yaptınız: Uluslararası İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladınız. En güzelini yaptınız 6284’ü (Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun) imzaladınız. 2006 yılında kadına yönelik şiddet sorunu tespit ederek Başbakanlık Genelgesi yayınladınız. Ama bunu irade olarak ortaya koymamanızdan kaynaklı acıları biz kadınlar yaşadık. Bu ülkenin nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi’nin tartıştırmayın bize yeter. Erken yaş evliliklere onay veren yasayı bir gece vakti getirmeyin bu bize yeter, nafakayı konuşturmayın ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği resmi nikah olmadan dini nikah kıyılamaz maddesini geri getirin. Eğer insan hakları ihlaliyle ilgili bir çalışma yapmak istiyorsanız bu dördü bile bize yeter” dedi.

Türkiye’nin siyasi gündeminde Erdoğan’ın 1 Şubat açıklamasıyla başlayan yeni anayasa ihtiyacı tartışması kapsamında iktidara “kadınları gözardı etmeyin” çağrısını yapan Güllü, “Kadınsız anayasa da yapılmaz. Bunun da altını çizmiş olalım” ifadesini kullandı.

EŞİK: “Salgında kadınlar işlerini kaybediyor, yoksullaşıyor”

Bu arada Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde mücadele devam mesajı verdi.

İstanbul Sözleşmesi’ne toplumdaki itiraz oranında, bilgilendirme kampanyalarıyla yüzde 17’den yüzde 7’ye kadar gerileme sağlandığını açıklayan EŞİK, kadın örgütlerince yürütülen çalışmalara rağmen “Eşitlik mücadelemizle çıkarılmasını sağladığımız yasalara ve İstanbul Sözleşmesi, CEDAW gibi uluslararası sözleşmelere dair karalama kampanyası yürüten marjinal gruplarla söylemini ortaklaştıran iktidar, hayatlarımızı ve eşit yurttaşlık haklarımızı siyasi pazarlık konusu yapmayı sürdürüyor. Kadın hareketi, toplum genelinde yüzde 90’lara yakın güvenilirlik oranlarına sahipken, iktidar bloku ve ona bağlı medyanın da desteğiyle, kadın karşıtı marjinal grupların kamu kaynakları kullanılarak beslendiğini görüyoruz” tespitinde bulundu.

Türkiye’nin ikinci dalgası içinde bulunduğu Corona virüsü salgını koşullarını değerlendiren EŞİK’in açıklamasında, “Eğitim, sağlık, gıda sektörü gibi alanlarda yoğun olarak çalışan kadınlar, pandemi sürecinde artan ev içi bakım emeği ile birlikte küresel salgının yükünü en çok üstlenen kesim oldu. Bakım işlerinde çalışan pek çok kadın yaşamını yitirdi. Her 10 kadından en az 7’si yoksullaşırken, pek çok kadın işini kaybetti. Kod 29 uygulamasıyla getirilen ‘iyi niyet ve ahlak’ istisnası, işverene iddiasını ispat yükümlülüğü içermeden, keyfiyete açık halde emekçinin işini ve gelecekte iş bulma şansını kaybetmesine yol açıyor” denildi.

EŞİK tarafından iktidara, özellikle de Aile, Sosyal Politikalar ve Çalışma Bakanlığı’na yönelik olarak “Emek sömürüsüne açık bu düzenleme, sözde namus, iffet gibi cinsiyetçi önyargılardan uzak, cinsiyet eşitlikçi ve somut kriterler içerecek şekilde değiştirilmelidir. İşveren iddiasını ispatla yükümlü tutulmalı, emekçiyi, işverenin keyfiyetine terk etmeyecek bir düzenleme yapılmalıdır. Aksi davranıştaki işverenler için etkili, caydırıcı yaptırımlar getirilmelidir” çağrısı yapıldı.

“Eşit yurttaşlık hakkımızı pazarlık malzemesi yapmayız”

EŞİK’in açıklamasında Erdoğan’ın sunduğu İnsan Hakları Eylem Planı içinse “Kadın kazanımlarını güvence altına almak bir yana İstanbul Sözleşmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine yer vermemektedir. Belediyelerde kadın danışma ve dayanışma merkezlerinin, üniversitelerde LGBTİ+ kulüplerinin kapatıldığı, anti demokratik dernekler yasası değişiklikleri ile örgütlenme özgürlüğünün kısıtlandığı bir ortamda açıklanan bu eylem planı hak ihlallerine çözüm değil yasaklara meşruiyet kılıfı olmayı hedeflemektedir. Açıklama aşamasında ‘yeni anayasaya giden yolda bir adım’ olarak tanımlanan plan, demokratik ilkelere ve evrensel insan hakları hukuku ölçütlerine aykırıdır. İktidarın süresini uzatma amacıyla giriştiği yeni anayasa sürecine alet olmayacağız, eşit yurttaşlık hakkımızın pazarlık malzemesi yapılmasına izin vermeyeceğiz” denildi.

İlgili Haberler ABD Ödüllü Saadet Öğretmenden Çağrı: ‘Çocuklarınızla Konuşun’