NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in bugünkü Ankara ziyaretinin ana gündemini iki NATO üyesi Türkiye ve Yunanistan arasında Doğu Akdeniz’deki gerilim oluşturuyor. İki komşu ülkenin çözüm için diplomatik müzakereler yürütmesi gerektiği vurgulanıyor.
Dışişleri Bakanlığı’ndaki temaslarının ardından Stoltenberg, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la kabine toplantısı sonrasında bir araya gelecek. Stoltenberg, Türkiye’nin ardından yarın da Yunanistan’da temaslarda bulunacak.
Stoltenberg, Erdoğan’la arasındaki telefon trafiğinin ardından 3 Eylül’de, Brüksel’deki NATO Karargahı’nda, Türkiye’yle Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de çatışma riskini ortadan kaldırmak amacıyla askeri teknik müzakerelerin başlayacağını duyurmuştu. Müzakere süreci iki gün gecikmeyle 10 Eylül’de başlamış ve son olarak 29 Eylül’de altıncısı yapılmıştı. Bu süreçte 22 Eylül’de NATO Karargahı’ndaki beşinci görüşmeden sonra Türkiye’yle Yunanistan’ın “istikşafi görüşmeler” yürütme kararı aldığı açıklanmıştı. Stoltenberg de, ertesi gün iki ülke liderleriyle telefon görüşmelerinde bulunarak, askeri ve teknik müzakerelerde iyi ilerleme sağlanmasıyla diplomatik heyetler arası görüşmelere geçiş kararı alındığını ifade etmişti.
Eğer duyurulduğu şekilde Türkiye’yle Yunanistan arasındaki keşif görüşmelerine başlanabilirse 2016’dan sonra iki ülke yeniden diplomatik müzakere masasında olacak. Doğu Akdeniz ve Ege'deki anlaşmazlıkları ele almak amacıyla 61'inci toplantı, İstanbul'da düzenlenecek. Dışişleri bakanlıklarının koordinasyonunda yürütülecek toplantının tarihi, heyetlere katılacak isimler belirlendikten sonra ilan edilecek.
İki ülke arasında süreci hızlandırmak amacıyla Almanya Başbakanı Merkel'in danışmanı Jan Hecker’in katılımıyla, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı İbrahim Kalın ve Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis’in danışmanı Eleni Sorani’nin de üçlü görüşmelerini sürdürmesi bekleniyor.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’inse, bugünkü Ankara ve yarınki Atina temaslarıyla bir an önce keşif görüşmelerine başlanmasını sağlamayı amaçladığı vurgulanıyor.
Bugün NATO Karargahı’nda yapılması planlanan askeri teknik müzakereler, şimdilik ileri bir tarihe ertelendi.
“NATO siyasi görüşmelere kapı açmıştır”
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde NATO’da görev yapmış ve Brüksel Karargahı’ndaki gelişmeleri yakından izleyen emekli Tuğgeneral Ali Er, askeri teknik müzakereler süreciyle birlikte 5 soruda son durumu değerlendirdi.
Your browser doesn’t support HTML5
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Er, Doğu Akdeniz’deki tansiyonu düşürme konusunda ancak diplomatik müzakerelere başlanabilirse sonuç alınabileceğini kaydetti. NATO Genel Sekreteri’nin İttifak üyesi iki ülke arasında, askeri çatışma gibi en kötü olasılığı önlemek amacıyla aracılık yürütmesinin doğal olduğunu vurgulayan Er, askeri teknik müzakerelerle diplomasiye zemin hazırlandığını ifade etti. Bunun yanı sıra Ankara ve Atina’nın arasında siyasi mesajlar sertleşmişken teknik müzakerelerle Ege ve Akdeniz’de yani sahada askeri çatışmanın önlendiğini belirten Er, şimdi diplomasiyle çözüm beklendiğini dile getirdi.
Emekli Tuğgeneral Er, sorularımızı şöyle yanıtladı:
1- Türkiye-Yunanistan arasındaki görüşmeler, teknik askeri müzakereler gerçekleşti ve diplomatik sürece geçiş kararı alındı. NATO'nun ev sahipliğinde nasıl bir müzakere masasından söz ediyoruz?
Emekli Tuğgeneral Er : “Genel şapka altında teknik müzakereler, aslında NATO Genel Sekreteri ‘deconfliction’ ile ifade ettiğine göre iki ülke arasında gerçekten ciddi bir çatışma riski var. Bu çatışma riskini asgariye indirmek için neler yapılabilir, anlaşıldığı kadar bunlar nasıl teknik düzeyde çözümlenebilir diye derseniz çünkü sonuç olarak NATO'nun hem hava sahasının kontrolu hem deniz harekatı ve genel olarak bütün ülkelerin aynı anda girebileceği ve tek deniz resmi tek hava resmi üzerinden faaliyetlerinin izlenebilecek teknolojik alt yapıya sahiptir. Özellikle hava sahası ki, NATO'da hava savunma sistemi 24 saat aktif ve NATO'nun işbirliği içinde NATO’nun kendi sorumluluğunda devam eden bir faaliyet olduğu için bu bölgedeki çatışma risklerini NATO’nun önleyebilme, bununla ilgili müdahalelerde bulunabilme olanak ve yeteneği var. Ama bu altyapının işleyebilmesi için doğaldır ki, Yunanistan ve Türkiye’nin kendi egemenlik sahaları içerisinde NATO’nun da kendilerine yardımcı olabilmesini kabul etmeleri öncelikle gerekir. Anlaşıldığı kadarıyla Genel Sekreter’in davetiyle iki ülke, buna olumlu cevap verdi ve bundan sonraki aşama iki tarafın kendi ve taktik resimleri içerisinde, bu hava sahasındaki taktik resim olabilir. Deniz sahasındaki taktik resim olabilir. Ve bu askeri gemileri korumakla veya desteklemekle yükümlü oldukları ülkelerin yapmış olduğu diğer deniz faaliyetlerinin birbirleriyle çakışmaması, çatışmaması için önceden bilgi verme mekanizmaları, önceden birbirlerini haberdar etmeleri konusunda bir yol bulunacaktır. Bu bulunabilir mi? Bu bulunur. Ama bence NATO’nun burada yapmış olduğu, aslında iki ülkenin arasında olabilecek siyasi görüşmelere bir kapı açmak olmuştur. Çünkü böyle bir çatışma riski ortadan kalkmadan böyle bir diken üzerinde iki ülkenin bu konulara siyasi arenada görüşebilmeleri ve bunun için diplomatik bazı çözüm yollarına gidebilmeleri de çok zor. NATO Genel Sekreteri de bunu açıkladı. Türkiye’yle, Yunanistan arasında ‘istikşafi’ görüşmelerin Doğu Akdeniz Bölgesi'nde de başlaması, bunu destekleyen bir gelişme olmuştur. Çünkü NATO içerisinde yapılan bu gelişmelerden de anlaşıldığı kadarıyla, belirli bir mekanizmaların işletilmesi konusunda yeşil ışık görülmüştür, umut vardır. Bu umut çerçevesinde iki ülke, birbiriyle askeri alanda veya Doğu Akdeniz'de, ortamı gerecek bir çatışma riski ortadan kalkmışsa, iki taraf kendi siyasi, hukuki, pozisyonlarını, bu istikşafi görüşmelerde ortaya koyarak acaba biz bu konudan bu problemden çıkış yolu nedir diye buna başlayacaklardır. Dolayısıyla NATO'nun teknik askeri görüşmelerini askeri mekanizmaların oluşturulmasının ne denli olumlu siyasi ve diplomatik gelişmelere de zemin hazırladığını da buradan görebiliriz.
Oruç Reis Gemisi diplomasi için mi geri çekildi?
2- Cumhurbaşkanı Erdoğan da Oruç Reis gemisinin Antalya'da limana çekilmesinin diplomatik gerekçeli olduğunu ifade etti. Sizce bu noktada Türkiye’nin yürüttüğü müzakere açısından diplomatik hamleleri ve verdiği uluslararası mesajlar nasıl ilerliyor?
Emekli Tuğgeneral Er : “Sayın Cumhurbaşkanının açıklaması görüleni ifade etmekte çünkü bütün Avrupa, batı ve bütün dünya kamuoyu, Türkiye'nin Oruç Reis’i geriye çekmesinin sadece teknik bir hamle olmadığını aynı zamanda bunun gerçekte diplomasiye kapı açmak olduğunu ifade etti. Bu adımın ardından işte AB ülkelerinin de katkılarıyla yumuşak bazı mesajlar gelmeye başladı. Ancak burada bence bu saatten sonra Oruç Reis neden geri çekildi bunun çok fazla anlamı yok. Bunun sonucunda da istikşafi görüşmelere bir kapı açıldı. Bu bir kazanımdır. Eğer Oruç Reis’in çekilmesi nedeniyle bu istikşafi görüşmeler başlamışsa bu bizim için bir avantajdır, değer. Ama sırf askeri mekanizma görüşmeleri devam etsin diye olmuş olsaydı bu yanlıştı, çünkü askeri mekanizma görüşmelerinin devam etmesinin sonunda ortaya çıkacak somut bir kazanım olamazdı. Anladığımız kadarıyla arka kapı görüşmelerinde Sayın Cumhurbaşkanına verilmiş olan garantiler yani ‘Siz Oruç Reis’i çekersiniz biz de Yunanistan'a istikşafi görüşmelere bu konunun diplomasi yoluyla iki tarafın karşılıklı anlaşması ve ona çözüm için ikna edeceğiz’ denildi ki Cumhurbaşkanı da bu kararı verdi. Aksi halde sırf kendi inisiyatifiyle vermiş ise herhangi bir garanti almadan, yanlıştı. Ama şu anki görüntü bunun doğru olduğu.
Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki hak iddiası hukuki mi?
3- Uluslararası hukuk bakımından Doğu Akdeniz’deki sorunu nasıl yorumluyorsunuz?
Emekli Tuğgeneral Er : “Bu işin tabii ki bir de uluslararası hukuktan kaynaklanan zorunluluğu özellikle deniz hukukundan kaynaklanan zorunluluğu var. Çünkü, bizim Doğu Akdeniz’de Yunanistan’la karşı karşıya olduğumuz sorunun kökü de zaten 1982 Caracas BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre bu tip yarı kapalı ve birbiriyle karşılıklı kıyıları yakın olan alanlardaki deniz hak ve menfaatlerinin belirlenmesi ‘hakkaniyet’ prensibi dahilinde iki ülkenin ortak görüşmeleri ile sonuçlanması lazım. Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın münhasır ekonomik bölge hakkı nedir? Var mıdır? Bana göre de yoktur. Çünkü sonuç olarak Yunanistan, Doğu Akdeniz’de bir kıta devleti değildir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge ve deniz hak ve menfaatlerinin belirlenmesi konusundaki muhatapları Libya, Mısır, İsrail, Suriye, Lübnan ve Kıbrıs’tır”
“Ankara – Atina hattındaki sorunun devamından memnun ülkeler var”
4- Türkiye ile Yunanistan arasında NATO ev sahipliğinde görüşmeler devam ederken Avrupa üyesi ülkelerden Türkiye’ye yönelik çok sert tepkiler olduğunu görüyoruz . Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz ?
Emekli Tuğgeneral Er : “Yunanistan da şunu bilmeli; bugün eğer kendisine destek veren Fransa ve Almanya, kendisinin arkasında duruyorsa güçlü bir Türkiye’nin karşısında her zaman yalnız bırakılma riski de vardır. Bugün özellikle Almanya'nın liderliğinde biliyorsunuz, 2008 dünya ekonomik krizinden sonra Yunanistan ekonomisi dibe vurduğunda yapılan yardım Avrupa için de önemli bir yardımdı. 110 milyar dolarlık bir yardım. Almanya da Avrupa Birliği de bu parayı mutlaka kurtarmak isteyecektir ki Doğu Akdeniz'de bir tarafta ağırlıklı olarak Doğu Akdeniz’e önem vermelerinin nedeni de kendi açılarından finansal çöküş içinde olan bir ülkeyi kendi içlerinde hazmetmelerini, düştüğünü görmek ama onun ötesinde en önemlisi enerji güvenliği ve stratejileri bakımdan da ortaya çıkan bu kaynaklar üzerinden Avrupa Birliği ülkelerinin enerji güvenliğini sağlayıp dışa bağımlılıktan kurtulmak. Bu da Avrupa Birliği açısından akıllıca bir şey. Ama Avrupa Birliği'nin göz ardı edemeyeceği burada iki husus var birisi Türkiye. Türkiye burada niçin dışlanıyor? Türkiye'nin burada dışlanmasının en büyük nedeni, Türkiye her zaman için Avrupa Birliği'ne baş ağrısı çıkartabilir. Neden çıkartabilir? Bir Avrupa Birliği üyesi değil ve Avrupa Birliği’yle Türkiye arasındaki ilişkiler neredeyse köprülerin altılma noktasına geldi. İkincisi Türkiye, Londra ve Zürih Anlaşmaları’ndan kaynaklanan Kıbrıs üzerinde vazgeçilmez hak ve menfaatlere sahip. Ve şimdi üstüne üstlük AB için en büyük açmazlardan bir tanesi de Brexit sonrası İngiltere de AB’ye rakip bu bölgede. İngiltere AB’nin burada kendi başına Yunanistan için ‘at koşturmasına’ ben müsaade edeceğini düşünmüyorum. Türkiye'nin bence bu istikşafi görüşmeler başladıktan sonra eğer Yunanistan bu konudaki tutumunu değiştirmez ve maksimalist her şey benim düşüncesiyle masada kalmaya devam ederse bundan sonra Türkiye'nin bu konuyu NATO'nun 4. Maddesi çerçevesinde NAC’a (Kuzey Atlantik Konseyi) götürmek olmalıdır. Bunun niçin söylüyorum? Çünkü sonuç olarak iki ülkenin birbirleriyle çatışması, tırnak içinde ilkesel olarak öngörülmemiş olsa bile iki ülke birbirini resmen tehdit ediyor. Böyle bir durumda NATO’da NAC’ta 4. madde kapsamında çağırılıp Türkiye’nin bu konuyu NATO’nun üye ülkelerine de çok net bir şekilde açıklaması gerekir. Çünkü bu Türkiye için vazgeçilmezdir. Bu Türkiye için bir milli güvenlik sorunudur. Dolayısıyla işte bu iyi niyet gösterisinden sonra en güçlü olduğu NAC’a bu konuyu götürüp gerekirse NAC’ta kendi pozisyonlarını bütün NATO’yu, ilgililerini bilgilendirerek NATO içerisinde bu işin çözümü için siyasi yol arayışına girmesi gerekir diye düşünüyorum.
Ege Denizi’ndeki sorun nasıl yorumlanıyor?
5- Bütün bunlar Yunanistan ve Türkiye'nin Ege Kıta Sahanlığı sorununun halen çözülmemiş olmasından mı kaynaklanıyor? Neden NATO üyesi de olan müttefik konumundaki iki ülke, Kaş ve Çeşme örneklerinde olduğu gibi 3 deniz miline kadar düşen bir kıta sahanlığı paylaşımı söz konusu iken Ege’deki durumunu netleştiremedi?
Emekli Tuğgeneral Er : “Lozan Anlaşması’ndaki esaslar dahilinde Ege’de iki ülkenin karasuları 3 mildir. Bunu 12 mile çıkaracağım diyen Yunanistan üstüne üstlük Türkiye'nin FIR hattı konusunda, sadece çünkü FIR Hattı bir egemenlik hiçbir ülke kimseye vermez ve bu, sivil havacılığın kontroludur. NATO da zaten o yüzden kendi stratejilerini değiştirdi. 1999 Washington zirvesinde onaylanan yeni komuta yapısı çerçevesinde NATO kendi içinde kurmuş olduğu COAC dedikleri, Combined Air Operation Center (Müşterek Hava Harekat Merkezi) dedikleri ve mesela Larissa COAC’ta, Norveç’te bütün NATO ülkelerinin hava savunma sahasını aynı şekilde görebilmek olanağına sahip. Burada suçlanması gereken Yunanistan’dır. Ama Ege sularının en iyi şekilde, kendi çıkarları doğrultusunda kullanılması için iki ülkenin birbirleriyle anlaşması bugün ne Avrupa Birliği'nin işine yarar, ne Rusya'nın işine yarar ne de AB ülkelerinin ya da ABD’nin işine yarar. Aralarındaki sorunların devamlılığı bu ülkede, hem bu bölgede hak ve nasıl söyleyeyim çıkarları olan kendi çıkar peşinde koşan ülkeler için en iyi çözüm, Yunanistan’la Ege sorunlarının çözümsüzlüğünden gelmektedir. Maalesef, Yunanistan zaman zaman bu tip cesaretlendirmelerle diyeyim en yumuşağıyla, Türkiye’yi hedef almaktadır. Yoksa Ege’de çözümlenmeyecek bir sorun yok. Çünkü kıta sahanlığı belli iki tane ana kıta var. Bu adaların jeolojik olarak hangi kıtadan parçalanıp Ege Denizi’nde adaya dönüştükleri de belli. Bunlar kıta sahanlığı konusunda sonuç olarak jeolojik biliminin de içine girdiği bunun hukuki haklar getiren ve denizin dibindeki ekonomik kaynakları kullanmakla ilgili olanlar. 12 mil, Türkiye’yle Yunanistan arasında savaş sebebidir. Bu konuda Türkiye'nin yapabileceği hiçbir geri adım olamaz. Çünkü Yunanistan’ın 12 mile kara sularını çıkarması demek, Türkiye'nin bir sonraki yüzyılda bekasını resmen ateş atması demektir. O zaman ateşe atılacaksa bugün çözümün masada değil, sahada savaş ortamında çözülmesi kaçınılmaz olur ki; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bunu yıllarca önce ‘casusbelli’ kararıyla belirlemiştir. Bu konuda Türkiye’nin herhangi bir tırnak ‘blöf’ tavrı olduğunu da düşünmüyorum. Ege konusu çözülmeyecek bir konu değildir yeter ki her iki taraf kendi pozisyonunu hakkaniyet çizgisi içerisinde empati duygularını ön plana alarak çözüm odaklı olarak masaya otursunlar. Bugün NATO’da bildiğim hatırladığım kadarıyla Yunanistan Gayrı Safi Milli Hasılası’nın yüzde 2,69’u kadar yüzde 70’ine kadar parasını savunmaya harcıyor. Bu kadarını harcayacağına Türkiye’yle anlaşmış olsa 110 milyar dolar Avrupa’dan borç almazdı. Dünya artık ekonomi dünyası, ama silahı kimden alıyorsun işte silahla çözümsüzlüğü kendileri için çıkar olan Fransa’dan, Almanya’dan, Amerika’dan hatta Rusya’dan alıyoruz ve zaman zaman bunların kapılarını çalıyoruz yoksa Ege'de bir bölgenin bir barış gölü haline gelmiş olması dünyadaki stratejik dengeleri dahi değiştirebilecek kadar ekonomik sonuçları olabilecek bir sorun olarak da kayda düşmekte yarar var diye düşünüyorum”