WASHINGTON —
Önümüzdeki dört yıllık dönemde Washington nasıl bir dış politika izler? Suriye, İran, Türkiye konusunda Obama yönetiminden farklı yaklaşımlar görmemiz mümkün mü? Washington’daki Amerika Dış Politika Konseyi adlı düşünce kuruluşunun Başkan Yardımcısı olan Ilan Berman, Başkan Obama’nın ikinci döneminde izlemesi beklenen dış politikaları değerlendirdi. Berman’la Hülya Polat konuştu.
HP - Stüdyomuza geldiğiniz için teşekkür ederiz Ilan Berman. Başkan Obama ikinci dört yıllık dönemine başlamaya hazırlanıyor. Dış politikada İran, yönetimi bekleyen önemli konulardan biri olacak. Amerika-İran ilişkileri konusunda birçok yazı yazdınız. Amerika sizce İran’la nasıl bir ilişki içinde olur önümüzdeki dört yıl içinde?
IB - İran kuşkusuz Obama yönetiminin ikinci döneminde dış politikada en başta olmasa bile en üst sıralarda yer alacak bir konu. Ancak ikinci dönemde de birinci dönemdekine benzer bir İran politikası göreceğimizi düşünüyorum. Son dört yıl içinde izlenen dış politikalar ve savunma stratejileri, Avrupalı müttefiklerle işbirliği genişletilecek ve güçlendirilecek. Kongre’nin aldığı yeni yaptırım kararları da bunun bir göstergesi. Burada amaç, İran’a uygulanan yaptırımların genişletilmesi çünkü Washington’da yaygın kanı, İran üzerindeki ekonomik baskının işe yaradığı, sonuç verdiği yönünde. Gerçi İran rejimi nükleer programıyla ilgili politikalarını ve tutumunu değiştirmedi ama yaptırımların İran ekonomisini sarstığını biliyoruz. Bu konuda yönetimin yapacağı şey, müttefik ülkelerle birlikte İran üzerindeki baskıyı daha da arttırarak ekonomik açıdan İran’ı izole edip diyalogda ısrar etmek olacaktır. Bu yüzden Başkan Obama’nın ikinci döneminde, bence ilk döneme benzer bir İran politikası göreceğiz.
HP - Sizin de söylediğiniz gibi yaptırımlar İran’ın tutumunu değiştirmesini sağlamış değil. İran’ı daha çok zorlamanın bir yolu var mı sizce ve İran’la ilişkilerin ikinci dönemde kötüleşmesi mümkün mü?
IB - Genelde dış politikada izlenen strateji, ülke içinde büyük sorunlar varsa, dikkatleri uluslararası sorunlara çekmektir. Amerikan dış politikasında da bunu sık sık görmek mümkün. Ancak sadece Amerika’da değil, dünyada durum böyle. İran konusunda da daha çok böyle bir strateji izliyoruz. İran da aynı yöntemi izliyor. İran ekonomik açıdan zayıfladıkça, istikrarı bozuldukça, başka ülkelerle daha çok ilgilenmeye başlıyor. Suriye’de muhalefete karşı Esat rejimine verdiği destekte bunu görmek mümkün. Aynı zamanda Irak’ta, Afganistan’da ve Yemen’de de böyle bir politika izliyor. Özetle Tahran’ın daha agresif bir dış politika çizgisinde olduğunu görüyoruz. Bu bence İran içinde meydana gelmesini istediğimiz ekonomik hassasiyetten kaynaklanıyor ancak bunun Türkiye üzerindeki etkileri kaçınılmaz. Daha agresif bir İran, Ortadoğu bölgesinde ağırlığını daha çok hissettiren ve tartışmalı dış politikalar izleyen bir İran, bence yakın komşuları için ve özellikle de Türkiye açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor.
HP - Diyelim ki İran nükleer silah geliştirdi. Birincisi bu yakın gelecekte mümkün mü, ikincisi nükleer silaha sahip bir İran, komşuları için ne kadar büyük bir tehdit oluşturuyor?
IB - İran’ın nükleer bomba geliştirip geliştirmeyeceği sorusuna kesin bir yanıt vermek zor. Çünkü Amerika ve Avrupalı müttefikleri, İran’ın nükleer güç elde etmesine engel olmak için her şeyi yapmaya kararlı. Elbette bu bize bunu önleyebileceğimiz konusunda yüzde yüz garanti vermiyor. Politikalarımız ne ölçüde etkili olur, bunu tahmin etmek zor. Ortadoğu bölgesinin nükleer bir İran yüzünden nelerle karşılaşabileceğini çok iyi düşünmemiz, riskleri iyi değerlendirmemiz gerekir. Şu anda bile, İran, nükleer eşiğe yaklaştıkça dış politikasında daha agresif bir tutum izlemeye, uluslararası alanda varlığını daha çok hissettirmeye, komşuları için giderek daha da tehlikeli bir hale gelmeye ve istikrarsızlık ihraç etme çabalarını yoğunlaştırmaya başlamış durumda. Bu tabii, Türkiye açısından da ciddi bir risk oluşturuyor. Bütün bunları İran’ın Suriye konusunda perde arkasında izlediği kritik rolde, Suriye içinde Esat rejimine sağladığı yardımda çok yakından görüyoruz.
HP - Türkiye’yle İran arasındaki ilişkiler NATO’nun Türkiye’ye Patriot füzeleri yerleştirme kararıyla gerginleşti. İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejat Türkiye ziyaretini iptal etti. Türkiye’yle İran arasındaki ilişkiler yakın gelecekte kötüleşebilir mi?
IB - Bence kötüleşecek. Çünkü son birkaç yıl içinde Türkiye’nin İran politikası büyük bir evrimden geçti. Türkiye komşularıyla sıfır sorun politikası izlerken, İran’la yapıcı ilişkiler içinde olabileceğini düşünerek durumundan memnun görünüyordu. Ancak Türkiye giderek dış politikada daha da güçlendikçe, bölgedeki nüfuzu arttıkça, Arap Baharı ülkeleri için bir model olarak gösterildikçe ve bunu daha çok kabullendikçe, yalnızca İran ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleriyle ideolojik ayrılığa düşmekle kalmadı, aynı zamanda Türkiye’nin çifte rolünü benimsemek istemeyen İran’la siyasi ilişkileri de çıkmaza girdi. Türkiye bir NATO üyesi, aynı zamanda bir Ortadoğu ülkesi. Bir süre Türkiye’nin hangi rolünün daha ağır basacağı konusunda bir ikilem yaşandığını düşünüyorum. Suriye krizi Türkiye için belirleyici oldu, Ankara’nın zor tercihler yapmasını gerektirdi. NATO’nun, Suriye’den gelebilecek olası bir sınırötesi saldırıya karşı Türkiye’yi korumak için füze yerleştirme kararı alması, Türkiye’nin Suriye’yi ve füzeleri bir tehdit olarak gören İran’ı karşısına almasına neden oldu. Füze kararı Ahmedinejat’ı ve Tahran’daki öteki yetkilileri kızdırdı. İran’da Türkiye giderek çözümün değil, sorunun bir parçası olarak görülüyor. NATO içinse Türkiye sorunun değil, çözümün bir parçası, İran’ın sorunlu bir ortağı değil, çözüm üretebilecek bir ortak olarak değerlendiriliyor.
HP - Türkiye’nin, komşularıyla sıfır sorun politikası, sizce beklendiği kadar başarılı oldu mu?
IB - Bence Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti giderek güçlenirken ve ekonomik refahı arttırmaya yönelik adımlar atarken, Türkiye’nin komşularla sıfır sorun politikası bir süre iyi işledi. Artık bu dönem geçti. Şimdi gördüğümüz, Ankara’nın izlediği, toprak açısından değil ama dış politikada vizyon olarak daha büyük bir Türkiye politikası. Türkiye’nin bölgede oynayabileceği rol konusunda Obama yönetimi çok olumlu düşünüyor. Beyaz Saray yetkilileri açıkça Türkiye’nin Arap Baharı ülkeleri için bir model olabileceğini söyledi. Suriye’ye komşu olarak bu ülkeyle ilişkilerine yeni bir yön veren Türkiye önemli bir güvenlik noktası oluşturuyor. Türkiye de bu rolü giderek daha büyük bir istekle benimsediği için artık komşularla sıfır sorun politikası geçerliliğini kaybetmiş durumda. Ayrıca Türkiye bölge konusunda farklı bir vizyonu olan İran gibi ülkelerle de anlaşmazlığa düştüğü için artık bu politika geride kaldı diyebiliriz.
HP - Türk-Amerikan ilişkileri açısından Obama yönetiminin ikinci dört yıllık döneminde neler beklemeliyiz? İlişkiler sizce gelişir mi, aynı mı kalır, ya da gerginlik yaşanması mümkün mü?
IB - Kuşkusuz şu anda durum ilişkilerin ya aynı kalacağını ya da olumlu yönde ilerleyeceğini gösteriyor. Birçok şey Obama yönetiminin NATO konusunda, Suriye konusunda, füze savunma sistemleri konusunda ne yapacağına bağlı. Bu üç konuda da Türkiye çok büyük bir role sahip ve Amerika’nın bütün bu konularda Türkiye’yle diyaloğu sürdürmesi bir seçenek değil, bir zorunluluk. Ancak eğer Obama yönetimi NATO’ya desteğini azaltmaya karar verir, Suriye konusunda pasif bir politika izlemeye devam eder ve Avrupa’daki füze savunma sistemlerine desteğini azaltırsa, o zaman Türkiye’yle danışmalar şimdiki düzeyinde kalır. Bunlar olmazsa Amerika’yla Türkiye arasındaki diyaloğun daha da arttığını göreceğimize inanıyorum.
HP - Stüdyomuza geldiğiniz için teşekkür ederiz Ilan Berman. Başkan Obama ikinci dört yıllık dönemine başlamaya hazırlanıyor. Dış politikada İran, yönetimi bekleyen önemli konulardan biri olacak. Amerika-İran ilişkileri konusunda birçok yazı yazdınız. Amerika sizce İran’la nasıl bir ilişki içinde olur önümüzdeki dört yıl içinde?
IB - İran kuşkusuz Obama yönetiminin ikinci döneminde dış politikada en başta olmasa bile en üst sıralarda yer alacak bir konu. Ancak ikinci dönemde de birinci dönemdekine benzer bir İran politikası göreceğimizi düşünüyorum. Son dört yıl içinde izlenen dış politikalar ve savunma stratejileri, Avrupalı müttefiklerle işbirliği genişletilecek ve güçlendirilecek. Kongre’nin aldığı yeni yaptırım kararları da bunun bir göstergesi. Burada amaç, İran’a uygulanan yaptırımların genişletilmesi çünkü Washington’da yaygın kanı, İran üzerindeki ekonomik baskının işe yaradığı, sonuç verdiği yönünde. Gerçi İran rejimi nükleer programıyla ilgili politikalarını ve tutumunu değiştirmedi ama yaptırımların İran ekonomisini sarstığını biliyoruz. Bu konuda yönetimin yapacağı şey, müttefik ülkelerle birlikte İran üzerindeki baskıyı daha da arttırarak ekonomik açıdan İran’ı izole edip diyalogda ısrar etmek olacaktır. Bu yüzden Başkan Obama’nın ikinci döneminde, bence ilk döneme benzer bir İran politikası göreceğiz.
HP - Sizin de söylediğiniz gibi yaptırımlar İran’ın tutumunu değiştirmesini sağlamış değil. İran’ı daha çok zorlamanın bir yolu var mı sizce ve İran’la ilişkilerin ikinci dönemde kötüleşmesi mümkün mü?
IB - Genelde dış politikada izlenen strateji, ülke içinde büyük sorunlar varsa, dikkatleri uluslararası sorunlara çekmektir. Amerikan dış politikasında da bunu sık sık görmek mümkün. Ancak sadece Amerika’da değil, dünyada durum böyle. İran konusunda da daha çok böyle bir strateji izliyoruz. İran da aynı yöntemi izliyor. İran ekonomik açıdan zayıfladıkça, istikrarı bozuldukça, başka ülkelerle daha çok ilgilenmeye başlıyor. Suriye’de muhalefete karşı Esat rejimine verdiği destekte bunu görmek mümkün. Aynı zamanda Irak’ta, Afganistan’da ve Yemen’de de böyle bir politika izliyor. Özetle Tahran’ın daha agresif bir dış politika çizgisinde olduğunu görüyoruz. Bu bence İran içinde meydana gelmesini istediğimiz ekonomik hassasiyetten kaynaklanıyor ancak bunun Türkiye üzerindeki etkileri kaçınılmaz. Daha agresif bir İran, Ortadoğu bölgesinde ağırlığını daha çok hissettiren ve tartışmalı dış politikalar izleyen bir İran, bence yakın komşuları için ve özellikle de Türkiye açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor.
HP - Diyelim ki İran nükleer silah geliştirdi. Birincisi bu yakın gelecekte mümkün mü, ikincisi nükleer silaha sahip bir İran, komşuları için ne kadar büyük bir tehdit oluşturuyor?
IB - İran’ın nükleer bomba geliştirip geliştirmeyeceği sorusuna kesin bir yanıt vermek zor. Çünkü Amerika ve Avrupalı müttefikleri, İran’ın nükleer güç elde etmesine engel olmak için her şeyi yapmaya kararlı. Elbette bu bize bunu önleyebileceğimiz konusunda yüzde yüz garanti vermiyor. Politikalarımız ne ölçüde etkili olur, bunu tahmin etmek zor. Ortadoğu bölgesinin nükleer bir İran yüzünden nelerle karşılaşabileceğini çok iyi düşünmemiz, riskleri iyi değerlendirmemiz gerekir. Şu anda bile, İran, nükleer eşiğe yaklaştıkça dış politikasında daha agresif bir tutum izlemeye, uluslararası alanda varlığını daha çok hissettirmeye, komşuları için giderek daha da tehlikeli bir hale gelmeye ve istikrarsızlık ihraç etme çabalarını yoğunlaştırmaya başlamış durumda. Bu tabii, Türkiye açısından da ciddi bir risk oluşturuyor. Bütün bunları İran’ın Suriye konusunda perde arkasında izlediği kritik rolde, Suriye içinde Esat rejimine sağladığı yardımda çok yakından görüyoruz.
HP - Türkiye’yle İran arasındaki ilişkiler NATO’nun Türkiye’ye Patriot füzeleri yerleştirme kararıyla gerginleşti. İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejat Türkiye ziyaretini iptal etti. Türkiye’yle İran arasındaki ilişkiler yakın gelecekte kötüleşebilir mi?
IB - Bence kötüleşecek. Çünkü son birkaç yıl içinde Türkiye’nin İran politikası büyük bir evrimden geçti. Türkiye komşularıyla sıfır sorun politikası izlerken, İran’la yapıcı ilişkiler içinde olabileceğini düşünerek durumundan memnun görünüyordu. Ancak Türkiye giderek dış politikada daha da güçlendikçe, bölgedeki nüfuzu arttıkça, Arap Baharı ülkeleri için bir model olarak gösterildikçe ve bunu daha çok kabullendikçe, yalnızca İran ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleriyle ideolojik ayrılığa düşmekle kalmadı, aynı zamanda Türkiye’nin çifte rolünü benimsemek istemeyen İran’la siyasi ilişkileri de çıkmaza girdi. Türkiye bir NATO üyesi, aynı zamanda bir Ortadoğu ülkesi. Bir süre Türkiye’nin hangi rolünün daha ağır basacağı konusunda bir ikilem yaşandığını düşünüyorum. Suriye krizi Türkiye için belirleyici oldu, Ankara’nın zor tercihler yapmasını gerektirdi. NATO’nun, Suriye’den gelebilecek olası bir sınırötesi saldırıya karşı Türkiye’yi korumak için füze yerleştirme kararı alması, Türkiye’nin Suriye’yi ve füzeleri bir tehdit olarak gören İran’ı karşısına almasına neden oldu. Füze kararı Ahmedinejat’ı ve Tahran’daki öteki yetkilileri kızdırdı. İran’da Türkiye giderek çözümün değil, sorunun bir parçası olarak görülüyor. NATO içinse Türkiye sorunun değil, çözümün bir parçası, İran’ın sorunlu bir ortağı değil, çözüm üretebilecek bir ortak olarak değerlendiriliyor.
HP - Türkiye’nin, komşularıyla sıfır sorun politikası, sizce beklendiği kadar başarılı oldu mu?
IB - Bence Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti giderek güçlenirken ve ekonomik refahı arttırmaya yönelik adımlar atarken, Türkiye’nin komşularla sıfır sorun politikası bir süre iyi işledi. Artık bu dönem geçti. Şimdi gördüğümüz, Ankara’nın izlediği, toprak açısından değil ama dış politikada vizyon olarak daha büyük bir Türkiye politikası. Türkiye’nin bölgede oynayabileceği rol konusunda Obama yönetimi çok olumlu düşünüyor. Beyaz Saray yetkilileri açıkça Türkiye’nin Arap Baharı ülkeleri için bir model olabileceğini söyledi. Suriye’ye komşu olarak bu ülkeyle ilişkilerine yeni bir yön veren Türkiye önemli bir güvenlik noktası oluşturuyor. Türkiye de bu rolü giderek daha büyük bir istekle benimsediği için artık komşularla sıfır sorun politikası geçerliliğini kaybetmiş durumda. Ayrıca Türkiye bölge konusunda farklı bir vizyonu olan İran gibi ülkelerle de anlaşmazlığa düştüğü için artık bu politika geride kaldı diyebiliriz.
HP - Türk-Amerikan ilişkileri açısından Obama yönetiminin ikinci dört yıllık döneminde neler beklemeliyiz? İlişkiler sizce gelişir mi, aynı mı kalır, ya da gerginlik yaşanması mümkün mü?
IB - Kuşkusuz şu anda durum ilişkilerin ya aynı kalacağını ya da olumlu yönde ilerleyeceğini gösteriyor. Birçok şey Obama yönetiminin NATO konusunda, Suriye konusunda, füze savunma sistemleri konusunda ne yapacağına bağlı. Bu üç konuda da Türkiye çok büyük bir role sahip ve Amerika’nın bütün bu konularda Türkiye’yle diyaloğu sürdürmesi bir seçenek değil, bir zorunluluk. Ancak eğer Obama yönetimi NATO’ya desteğini azaltmaya karar verir, Suriye konusunda pasif bir politika izlemeye devam eder ve Avrupa’daki füze savunma sistemlerine desteğini azaltırsa, o zaman Türkiye’yle danışmalar şimdiki düzeyinde kalır. Bunlar olmazsa Amerika’yla Türkiye arasındaki diyaloğun daha da arttığını göreceğimize inanıyorum.