Berlin Ukrayna Krizinde Eleştirilerin Hedefinde

The Brandenburg Gate in Berlin, Germany, is illuminated in the colors of the Ukrainian flag to show solidarity with the country as Russia launches a military operation, Feb. 23, 2022.

BERLİN- Ukrayna'nın Almanya Büyükelçisi Andriy Melnyk, Alman hükümetini "Ukrayna’yı yapayalnız bırakmak ve Rusya'ya yönelik sert yaptırımları önlemekle" suçladı. Melnyk yaptığı açıklamada, Alman hükümet temsilcileriyle yaptığı görüşmelerde Almanya’nın Ukrayna konusundaki angajmanın ne kadar sınırlı olacağanı kendisine "doğrudan yüzüne" söylediklerini söyledi. Ukrayna Büyükelçisi Melynk’in sert sözleri, bir süredir devam eden ve Berlin’e odaklı bir eleştiri zincirinin devamı.

Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan krizin en çok zorladığı ülkelerin başında Almanya’nın geldiği belirtilirken, Rusya'nın saldırgan tutumu karşısında Berlin'in ABD ve Fransa’ya kıyasla uzun süre tereddütlü kalan tavrı iki ülke arasındaki sıkı ekonomik ilişkilerle ilişkilendiriliyor. Özellikle Alman basınında, tanınmış köşe yazarları ise Olaf Scholz yönetimindeki hükümetin kendi içindeki sorun ve anlaşmazlıklar nedeniyle pasif kaldığını öne sürerken, sıklıkla "Angela Merkel olsaydı, krizi bitirir, savaşı engellerdi" deniliyor. Nitekim muhalefetteki Sol Parti, kriz savaşa dönüşmeden birkaç gün önce Rusya-Ukrayna ihtilafında Angela Merkel’in arabulucu olmasını önermişti. Sol Parti, Putin ve Zelenski’yi çok iyi tanıyan Merkel’in arabuluculuk için ideal olduğunu açıklamış, Ukrayna’nın Donbass bölgesindeki çatışmanın durdurulması için 2015 yılında Rusya ile Ukrayna arasında imzalanan Minks Anlaşması’nda arabulucu olduğunu anımsatmıştı.

Peki gerçekten de Merkel Rusya’nın saldırısını engelleyebilir miydi? Berlin‘in, Rusya tehdidi karşısında bu şekilde suçlamalara maruz kalmasının nedenleri neler? Almanya’nın ve AB’nin tekrar aktör olarak ağırlığını koyması mümkün mü? Hamburg Protestan Üniversitesi’nden Sosyolog Dr. Yaşar Aydın, VOA Türkçe’nin bu konudaki sorularını yanıtladı.

VOA: Sayın Dr. Yaşar Aydın, Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan önce kriz, şimdide savaş sürecinde, Berlin'in politikasının başka Batılı ülkelerin çoğundan ayrıştığı ve Rusya karşısında çok sert bir yol izlememeye çalıştığı görüntüsü söz konusu. Bazı yorumcular, bu durumu yeni Başbakan Olaf Scholz ile ilişkilendirerek, "Angela Merkel olsaydı, krizi bitirir, savaşı engellerdi" diyorlar. Merkel olsaydı, bugün daha değişik bir tablo olacağı tezini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dr. Yaşar Aydın: Almanya’nın Ukrayna krizini çözme ve savaşı engelleme konusunda başarısız olmasının bir çok nedeni var. Hükümetin yeni kurulmuş olması, kabine içinde görüş ayrılıkları önemli etkenler kuşkusuz. Ancak Merkel olsaydı savaşı engellerdi fikri bir hayli iddialı. Hatırlayalım; 2014’de yaşanan Rusya-Ukrayna krizinde Merkel başbakandı. Ne krizi yatıştırabildi, ne de Kırım işgalini engelleyebildi. Üstelik Ukrayna’nın NATO üyeliğini rededenlerden biriydi. Merkel döneminde, Almanya ile Rusya arasında da ilişkilerde ciddi bir ilerleme olmadı. Sadece Almanya açısından değil, genel olarak bakınca, Rusya’ya karşı tutumda, yaptırımlar söz konusu olduğunda caydırıcı olabilmesi için askeri seçeneğin de masada olması gerekiyordu. Ancak bu yapılamadı. Çünkü ABD Irak’ta, Libya‘da, Afganistan’da, hatta Suriye‘deki son askeri müdahalelerinde başarısız oldu. O yüzden Ukrayna’da ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin yeni bir askeri angajmana girmesinin imkansız olduğunu Rusya baştan biliyordu.

VOA: Başbakan Olaf Scholz, Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattı konusunda, önce bu meselenin tamamen özel sektörü ilgilendiren bir konu olduğunu söyledi ve Rusya'ya karşı muhtemel yaptırımlar çerçevesinde gündeme gelmeyeceğini açıkladı. Adeta son anda gelen baskılar karşısında bu tavrından vazgeçti. ABD ve Fransa’dan yapılan değerlendirmelerde, Almanya’nın enerji konusunda Rusya’ya bağımlılığı nedeniyle hareket alanının kıstlı olduğu öne sürüldü. Berlin’in denge politikaları ile Kremlin’le köprüleri atmamaya çalışmasının nedeni enerji bağımlılığı mı?

Hamburg Protestan Üniversitesi’nden Sosyolog Dr. Yaşar Aydın



Dr. Yaşar Aydın: Almanya’nın Rusya’ya karşı başka Batılı ülkelerden daha bağımlı olduğunu söyleyebiliriz. Almanya doğalgaz ihtiyacının yarıdan fazlasını Rusya’dan temin ediyor. Bu Alman ekonomisinin dünyadaki piyasalarda rekabet gücünü koruyabilmesi için çok önemli bir durum. Ayrıca Almanya, İngiltere ve Fransa ile askeri açıdan karşılaştırdığınızda da çok zayıf. Alman Genelkurmay Başkanı bunu açık bir dille ifade etti. Rusya’nın ekonomik olarak destablizasyonu Almanya’yı Avrupa’daki diğer devletlerden çok daha fazla etkileyecektir. Ukrayna’dan olası bir göç dalgasının da odağında Fransa değil, Almanya olacaktır. Ayrıca Almanya’da siyaset ve kamuoyu ikiye ayrılmış durumda. ‘Transatlantik’ciler olarak tanımlanan kesim daha sert tepki ve tedbirler isterken, ‘Avrupa’cılar daha temkinli, uzun soluklu ve diplomasiyi, ticari ilişkilerin dönüştürücü özelliğini ön plana koyan bir yol izlemekten yana.

VOA: Almanya'nın Rusya'ya karşı daha sert bir politikaya yönelip yönelmeyeceğini şu anda kestirmek çok güç. Peki Almanya, AB’nin diğer lokomotif üyesi Fransa ile bundan sonraki kısa vadede, örneğin; çatışmaların durdurulması ve masaya dönülmesi konusunda inisyatif alabilecek durumda mı? Yoksa, Berlin gelişmeleri sadece izlemekle mi yetinmek zorunda kalacak?

Dr. Yaşar Aydın: Almanya’nın gerek tek başına, gerekse Fransa ile yapabileceği pek birşey yok. Bunu geride kalan haftalarda gördük. Scholz ve Macron’un diplomatik inisyatifleri ve çabaları boşaydı. Böylesi kriz durumlarında askeri gücün önemi daha da ortaya çıkıyor. Almanya işte bu konuda çok kötü bir durumda. O yüzden bundan sonraki inisyatifler ABD ve İngiltere’nin eline geçmiş durumda. Bu kriz sonunda Almanya ve AB’yi ABD’ye daha bağımlı kılacak. Almanya’nın, Avrupa Birliği’nin dünya siyasetinde artık ağırlığını koyabilmesi için zamana ihtiyacı olacak. Askeri kapasitesini arttırması gerekiyor; ekonomik bağımlılıklarını azaltması gerekiyor; bunları yapabilmesi için de uzun bir döneme ihtiyacı olacak. Unutmayalım AB bir ulus-devletler topluluğu, hiçbir ulus kendi bağımsızlığından, kendi özerkliğinden feragat etmeye yanaşmıyor. Bu Almanya ve Fransa için de geçerli. Dolayısıyla bu da Avrupa Birliği’nin dünya siyasetinde, dünya ölçeğinde önemli bir güç olmasının önünde büyük bir engel.