Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr. Naci Görür, beklenen İstanbul depremine ilişkin VOA Türkçe’ye önemli açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Görür, İstanbul’da minimum 7,2 maksimum 7,6 şiddetinde deprem yaşanabileceğini söyledi.
Prof. Dr. Naci Görür, “Bu hangi fayın veya fayların kırılacağına bağlı. Kumburgaz fayı Silivri açıklarından Yeşilköy açıklarına kadar sürüyor. Eğer o fay kırılırsa depremin büyüklüğü 7,2 olur ama Adalar fayıyla birlikte kırılırsa 7,6 olur. Sadece Adalar’ın güneyindeki fay kırılırsa o zaman depremin şiddeti en fazla 7 civarında olur. Onun için büyüklük vermek doğru değil ama minimum 7,2 bekliyoruz. Çünkü öncelikle Kumburgaz fayının kırılmasını bekliyoruz” diye konuştu.
Marmara depreminin zamanıyla ilgili çalışmaların yıllar önce yer bilimciler tarafından yapıldığını kaydeden Prof. Görür, sözlerine şöyle devam etti: “Depremin ne zaman olacağı zaten 2000 yılının başlarında söylenmiş. Özellikle Yer bilimci Prof. Tom Parsons ve diğer bilim adamları 500 yıllık tarihi deprem kayıtlarını çalışarak oradaki verileri göz önüne almış, Coulomb stres transferi hesabını ve de kırılacak fayın özelliklerini göz önüne alarak 1999’dan sonra her an olmak kaydıyla 30 yıl içerisinde depremin olma olasılığını yüzde 62 artı eksi 15 olduğunu söylemişlerdi. Bunu bütün dünya da biliyor. Bilim literatüründe yazılı olan, bilim dünyasının süzgecinden geçmiş olan zamanlama budur.”
“En riskli yerler Avrupa yakasındaki sahil şeridi”
İstanbul’da beklenen depremde zarar görebilecek riskli bölgeleri belirleyen faktörlerin deprem kaynağına olan uzaklık, zemin durumunun özelliği ve o bölgelerin üzerinde bulunan binaların depreme güvenli yapılar olup olmadığıyla ilgili olduğunu ifade eden Prof. Görür, “Ölçüler içerisinde baktığımız zaman en riskli yerler İstanbul’un Avrupa yakasındaki Marmara sahillerinden 10 km içeriye girecek şekilde sahile paralel şeritin olduğu kısımdır. Özellikle Avrupa yakasında bulunan zemin, deprem şiddetini arttıracak şekilde, depremin etkisini katlayacak şekilde Türk deprem yönetmeliğimize göre iyi nitelikli olmayan D ve E dediğimiz bazen C tipi zeminlerdir. Yerel zemin yönetmeliğine göre ise Z3-Z4 dediğimiz gevşek, az çimentolu, içerisinde su bulunduran, kil, kum veya çakıl tipinde genç malzemelerden yapılmıştır. Böyle zeminler depremin etkisini kat be kat arttırır. En büyük endişemiz de Avrupa yakasında bu sözünü ettiğimiz şerit içerisinde en fazla can ve mal kaybının olacağı yönündedir” şeklinde konuştu.
“7 ve üzeri bir depremde tsunami olacak”
İstanbul’da tarihte 7 ve üzeri büyüklükte yaşanan bütün depremlerde tsunami yaşandığına dikkat çeken Prof. Görür, bunun sebeplerini şu sözleriyle açıkladı: “Klasik tsunami, deniz tabanındaki fay hareketlerine bağlı gelişir. Halbuki İstanbul’da gelişen tsunami bu anlamda klasik tsunami değildir. Deprem başladığı zaman oluşan şiddetli sarsıntı nedeniyle Marmara’nın kuzey kıta kenarında bulunan kimi çökeller sağlam kayalar olmadığı için bu şiddetli sarsıntı karşısında denizaltı heyelanları yaparlar. Muazzam kütleler kıta yamaçlarından derin denize doğru kayarlar. Bu kütle hareketleri sonucunda denizde bir anlamda hacimsel değişiklik meydana geldiği için tsunamiye neden olurlar. Dolayısıyla İstanbul’da her zaman tsunami bekliyoruz. 1509 yılında 10 metre yüksekliğinde tsunami olmuş ve Marmara kıyılarındaki İstanbul surlarını aşmıştır.”
“Kumburgaz fayı üzerinde olan artçılar endişelendiriyor”
Marmara Denizi çevresinde yaşanan 4’ten küçük depremlerin normal olduğuna ancak bu artçıların ne sıklıkta ve hangi fay çevresinde olduğunun çok önem taşıdığına dikkat çeken Prof. Görür, depremin orta Marmara çukurluğuyla Tekirdağ çukurluğu arasında hidrokarbon gaz çıkışlarının fazla olduğunu ve bu gaz çıkışlarının denizin altındaki çökeller içerisinde birikerek küçük depremler yaratabildiğini kaydetti.
Kilitli olan Kumburgaz fayı üzerinde olan küçük depremlerin ise kendilerini endişeye sevk eden depremler olduğunun altını çizen Prof. Görür, sözlerine şöyle devam etti:
“Silivri açıklarıyla Yeşilköy açıkları üzerinde olan bu fay kilitlidir. O fay üzerinde de zaman zaman 3-4 büyüklüğünde depremler olabiliyor. Böyle kilitli faylarda krip dediğimiz çok yavaş kaymalar olabiliyor. Bu yavaş kaymalar zamanla yeterince stres biriktirince küçük depremler oluştururlar. Bu depremler de aslında kilitli faya bir anlamda tetikleme yaparlar ama tabi onların stres transferi küçüktür. Bunların fazlalığı asıl ana depremi tetikleme noktasında bir etki yapabileceği için bizi endişelendirmektedir.”
“İstanbul depreme hazır değil”
İstanbul’un depreme hazır olmadığını vurgulayan Prof. Naci Görür, kamu binaları ve bazı yolların depreme karşı güçlendirildiğini ancak halkın yaşadığı yüz binlerce binanın depreme karşı güvenli olmadığını söyledi. Prof. Görür, kentsel dönüşümün çok iyi bir proje olduğunu ancak onun da hızlı ve doğru yürümediğini ifade etti.
Prof. Dr. Görür: “İstanbul, devletin gücü, kararlılığı ve denetimini ortaya koyarak 1999’dan bu yana depreme hazırlandı mı, tabi ki hayır. Dolayısıyla İstanbul depreme hazır mı diye sorarsanız, büyük ölçüde hazır değil. Bir şeyler yapılıyor ama bu yapılanların can kaybını önlemedeki rolü son derece düşüktür. Örneğin resmi binalar, okullar, hastaneler, yollar ve viyadükler güçlendirildi. Bunlar iyi, güzel şeyler ama halkın yaşadığı yerlerde yüz binlerce bina var ve bunlar depreme karşı dayanıklı değil. Burada yaşayan halkın can güvenliği yok. O nedenle tabi ki herkes korkuyor. Kentsel dönüşüm yapmak suretiyle yapı stoğunu biraz düzeltmeye çalıştılar ama bu kentsel dönüşüm hızlı ve doğru yürümedi daha çok bir müteahhitlik projesi olarak algılandı. Kentsel dönüşüm depremde en büyük darbeyi yiyecek olan Avrupa yakasından başlamadı. Asya kıtasında, Bağdat caddesinde daha fazla oldu. Neden? Çünkü orada yapı para ediyor. Kentsel dönüşüm bence çok iyi bir projeydi ama bunu beceremedik” dedi.
Prof. Dr. Görür, son olarak halkın deprem farkındalığının arttırılması yönünde eğitimler verilmesinin önemli olduğunu belirtirken İstanbul’u yönetenlerin de afet ve risk yönetimini ciddiye almalarının gerekliliğinden bahsetti. Görür, ayrıca depremin en büyük çevre felaketi olduğunu ve bu konuda da gereken önlemlerin alınmasının önemine vurgu yaptı.