Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) bugün açıkladığı Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 155. sırada yer aldı.
Örgüt yayınladığı raporda 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası Türkiye’de gazetecilere yönelik baskının doruğa ulaştığı vurguladı.
Sınır Tanımayan Gazeteciler, daha önceki raporlarında olduğu gibi son raporunda da Türkiye’nin dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olduğu tespitini yineledi.
Doçent Sözeri: ‘Gazetecileri tutuklayarak dışarıdaki gazeteciler üzerinde baskı yaratılıyor’
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Ceren Sözeri, bugün Türkiye’de yaşanan durumunun 1955-1960 yılları arasında Demokrat Parti iktidarında yaşananlarla kıyaslanabileceği kanısında.
Amerika’nın Sesi’ne değerlendirmelerde bulunan Sözeri, “Bugün yaşananlar hiçbir dönemde bire bir benzerlik taşımıyor. Aslına bakarsanız Türkiye’de gazeteciler için hiçbir zaman ideal demokratik bir ortam olmadı. Çok uzak bir tarih değil, bundan 25 yıl önce 1990’lu yıllarda gazeteciler öldürülüyordu. Bugünkü sorun daha farklı bir formda. Gazetecileri cezaevine atılarak dışarıdaki gazetecilerin üzerinde baskı yaratılıyor. İktidar bununla da yetinmiyor. Kendi politikalarına muhalif gazeteleri tazminat davalarıyla sıkıştırıyor, ilan verilmesini engelliyor. Bu açıdan bakıldığında Demokrat Parti iktidarının ikinci yarısıyla kıyaslayabiliriz” dedi.
RSF, bugün yayınladığı raporda Türkiye’de internet ve sosyal ağlar üzerinde eşi görülmemiş baskılar yaşandığına dikkat çekiyordu.
Doçent Sözeri: ‘Muhalif basın kapanma baskısı altında’
Doçent Ceren Sözeri de Twitter paylaşımları nedeniyle kimi sosyal medya kullanıcılarının gözaltına alındığını hatta bunlardan bazılarının tutuklandığını vurguluyor.
“Birkaç gün önce belgeselci gazeteci Kazım Kızıl tutuklandı. Avukatına savcılıkta ‘Gezi gibi büyük olaylar bekleniyor. Bunlar da bu işleri fitilleyeceğini düşündüğümüz insanlar’ denmiş. Bu baskılar sıradan sosyal medya kullanıcıları üzerinde dahi otosansüre neden oluyor. Gazeteciler için de haberden başka bir şey olmayan iddianamelerle cezaevinde tutuluyor. Zaten Evrensel, Birgün, Cumhuriyet, Özgürlükçü Demokrasi gibi gazeteler her an kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Hükümet sadece benim istediğim şekilde haber yapılabiliri ısrarla dayatıyor.”
Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü gibi uluslararası kurumlardan gelen eleştirilerin hükümet üzerinde herhangi bir etki yaratmayacağı görüşünde.
TGS Başkanı Durmuş: ‘Baskılar daha da artacak gibi gözüküyor’
Türkiye’nin en köklü gazetecilik sendikası olan Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın başkanı Gökhan Durmuş da Ceren Sözeri ile aynı fikirde.
“Bu durumu yurtdışından hükümete yapılacak baskılar değil ancak Türkiye’de çalışan gazetecilerin dayanışması, bir araya gelmesi değiştirebilir. Bu tür raporların hükümetin geri adım atmasına yol açacağını düşünmüyorum. Bilakis baskılar artacak gibi gözüküyor. İktidar, KCK ve Ergenekon sürecinde hem bize hem de dünyaya ‘gazetecilikten tutuklu yok’ diyordu. Şimdi vardığımız nokta daha vahim. Çünkü cezaevindekiler katil, hırsız, tecavüzcü, terörist deniyor. Böylelikle kamuoyunda gazetecileri sahiplenme duygusunun önüne geçmek istiyorlar. AB ile müzakere sürecinde 14 yıl geriye gidilmesi 2003 dönemine geri dönülmesine verilen tepkiye baktığımızda bu tarz açıklamalarla baskı kurulamayacağı ortada” dedi.
Durmuş: ‘Türkiye basın özgürlüğünde en sancılı dönemden geçiyor’
Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan TGS Başkanı, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası Türkiye’deki gazeteciler üzerinde baskının daha önce görülmemiş ölçüde arttığını dile getiriyor.
“Dünya Basın Özgürlüğü Listesi’nde 155. olmak utanç verici. Türkiye’deki gazeteciler basın özgürlüğünün en sancılı sürecini yaşıyor. Cezaevinde 157 tutuklu gazeteci var. Binlerce gazeteci işsiz. İşi olan gazeteciler de özgür değil, hem otosansür hem de baskıyla karşı karşıyalar. Güvenli bir çalışma ortamı da yok.”
Doçent Sözeri: ‘Alternatif medyaya sahip çıkılmalı’
Türkiye’de basının bu kadar köşeye sıkışmasında sermayedarların hükümetle olan iktisadi ilişkilerinin rolü olduğunu belirten alternatif medyanın rolünü önemsiyor.
“Alternatif medyaya sahip çıkılmalı ve yeni gelir modelleri oluşturulmalı. Ana akımda farklı seslerin çıkması Fox TV gibi yabancı yatırımcı değilse pek mümkün olmayacak. Ancak ana akım medyayı kontrol altına alma, yandaş sermayedarlar vasıtasıyla yeniden şekillendirme stratejisi referandumda sonuç vermedi. Bu nedenle Hürriyet’i Sabah’a, CNN Türk’ü A Haber’e çevirmenin bir yararı olmaz.”