Başkan Obama, İran’a karşı uygulanan yaptırımların uluslararası yasaların boş bir kavram olmadığını kanıtladığını söyledi.
Obama, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, dünya toplumunun bir üyesi olarak İran’ın yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini vurguladı.
Obama şöyle dedi:
“Nükleer silahların yayılmasını önleme girişimlerim kapsamında, geçen yıl İran İslam Cumhuriyeti’ne elimi uzattım. Onlara, uluslararası toplumun bir üyesi olarak bazı haklara sahip olduklarını ancak sorumlulukları da bulunduğunu hatırlattım. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda belirttiğim gibi, sorumluluklarını yerine getirmezlerse bunun bir bedeli olacağını anlattım. Ve aynen öyle oldu. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Sözleşmesi'ne üye ülkeler arasında, nükleer programının sivil amaçlı olduğunu kanıtlayamayan tek ülke İran. Ve bunun bir bedeli var. 1929 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı devletler hukukunun boş laflardan ibaret olmadığını gösterdi. Bir kez daha açık konuşuyorum. Amerika ve uluslararası toplum İran’la yaşanan sorunları gidermek istiyor. Diplomasi kapısı halen açık, tercih ederlerse bu kapıyı kullanabilirler. Ancak İran hükümeti açık ve inandırıcı bir şekilde nükleer programının barışçı amaçlı olduğunu ve buna bağlı kalacağını tüm dünyaya göstermelidir.”
Konuşmasında Ortadoğu barış görüşmelerine geniş yer ayıran Obama, tüm dünya ülkelerine barış sürecini desteklemeleri çağrısında bulundu.
Obama şöyle konuştu:
“Geçen yıl, İsrail’le komşuları arasında kapsamlı bir barış sağlanması için İsrail’le Filistin’in barış ve güvenlik içinde yan yana yaşayacağı iki devlet hedefine destek vereceğimi söylemiştim. Son bir yıl içinde engebeli bir yoldan geçtik. Ancak bu ay İsraillilerle Filistinlilerin doğrudan görüşmelere başladıklarını açıklamaktan memnunluk duyuyorum. Birçok kişinin bu süreç konusunda karamsar olduğunu biliyorum. Ama tersini düşünün: Eğer anlaşma sağlanamazsa Filistinliler hiçbir zaman egemen bir devlet olmanın onur ve itibarına kavuşamayacaklar. İsrailliler hiçbir zaman egemen ve istikrarlı komşuların getireceği güvenliği ve rahatlığı tadamayacaklar. Ben bu geleceği reddediyorum. Önümüzde bir tercih var. Hepimiz barış yolunu seçmeliyiz. Bu sorumluluk elbette taraflara ait; taraflar bu tarihi çağrıyı yanıtlamalı. Ancak yolun zorluklarla dolu olduğu bilincindeyim. Bu nedenle, İsraillileri ve Filistinlileri – tüm dünyayı – bu hedefler uğrunda birleşmeye çağırıyorum. Önümüzde bazı testler olacak. Biri hızla yaklaşıyor. İsrail’in yerleşim inşaatlarına uyguladığı moratoryum etkili oldu ve görüşmelerin başlamasına katkıda bulunan bir hava yarattı. Bizim bu konudaki tutumumuz biliniyor. Moratoryumun uzatılması gerektiğini düşünüyoruz. Araplarla İsrailliler arasındaki bu ihtilaf Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kadar eskiye dayanıyor. Bu sefer, Kudüs’ün kutsallığına inanan üç büyük dinin öğrettiği hoşgörü anlayışından ilham almalıyız. Bu sefer, kendi iyi niyetimizi öne çıkarmalıyız. Eğer bunu yaparsak, önümüzdeki yıl buraya geri geldiğimizde aramızda Birleşmiş Milletler’in yeni üyesi olan – İsrail’le barış içinde yaşayan bağımsız, egemen bir Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak bir anlaşma olabilir…"