Rusya ve Ukrayna savaşına odaklanan dünyanın gözü son aylarda iki kez üst üste askeri darbe gören Afrika kıtasına çevrildi. Geçtiğimiz ay Nijer’de, geçen hafta da Gabon’da askeri yönetimler birbiri ardına iktidara geldi. Fransa’nın etkisi altındaki Sahara Afrikası’ndaki rejimler, domino taşı gibi devrilmeye devam ediyor.
Afrika’da yaşanan askeri darbeleri artık halk da destekliyor. Fransa, 200 yıllık sömürge ilişkileri olan Sahara bölgesi ülkelerinden birbiri ardına çekiliyor. Son çekilme hamlesi bir aylık direnişin ardından, Nijer’de de sahneye konulmaya başlandı.
Göreve gelen her askeri rejim Fransa’yı ülkeden kovarak icraatlarına başlıyor. Mali ve Burkina Faso’yu terk eden Fransa, cunta rejiminin Nijer’deki “askeri üsten çık” talimatına direnerek, devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum’u desteklediğini açıkladı.
Bir ay süren bilek güreşinin sonunda cunta Fransa büyükelçisini “persona non grata” ilan etti ve ülkeyi terk etmesi için ültimatom verdi.
Fransa ise buna da direndi, büyükelçi hala Niamey’de. Ancak, dün sabahtan itibaren rejimle masaya oturarak, Nijer üssünde görev yapan bin 500 askerin nasıl çekileceğini pazarlık etmeye başladı.
Peki, neden Fransa’nın derin askeri, politik ve ekonomik ilişkilerinin bulunduğu, cihatçı terörle mücadele etmek için binlerce askerini Sahara’ya gönderdiği bu ülkelerde Fransa nefreti yükseldi ve bugün neden cunta rejimleri Fransa’yı kovuyor?
Bölgede güç kazanan Çin, Rusya ve Türkiye bu gelişmeleri nasıl izliyor? Fransa’nın boşalttığı nüfuz merkezlerini kim dolduracak? Türkiye’nin Afrika’daki nüfuz boşluğunu doldurmaya gücü var mı?
Sahara bölgesinde neler oluyor?
Darbeler serisi 2020'de Mali'de başladı. Mali’yi 2021'de Gine, 2022'nin başında Burkina Faso, 2023’te de 26 Temmuz ve 31 Ağustos’da Nijer ve Gabon izledi.
Bu ülkelerin hepsinin tarihi ve politik yapısı farklı ancak önemli bir ortak noktaları var: Hepsi eski Fransız sömürgesi ve bu ülkelerde diktatör rejimler altında değişim arzusuyla yanıp kavrulan Fransa karşıtı halk, darbeleri destekliyor.
Uzmanların bir bölümü Afrika’da yaşananları bir “uyanış ya da Afrika baharı” olarak değerlendiriyor. Merkezi Paris'te bulunan Jean Lecanuet Enstitüsü’nün gelişmelere ilişkin kullandığı, “Afrika baharı, Avrupa kışı” ya da haftalık Fransız dergisi Marianne’in bu haftaki sayısında yer verdiği “Afrika baharı, Fransa kışı” şeklinde benzer başlıkları bu gelişmeleri özetler nitelikte.
Afrika ülkelerindeki “Yurttaş direnişi”, “Artık bıktık” , “Kara Pazartesi Hareketi”, “Yurttaş Süpürgesi” gibi sivil toplum örgütleri, sürekli “ülkeyi pençesi altına alan diktatör ve kirli rejimlere ve onların Batılı destekçilerine” son verilmesini talep ediyor.
Burkina Faso, Demokratik Kongo, Nijer, Somali, Senegal ve daha pek çok ülkede; gençlerin kurduğu, sayıları giderek artan, seçimleri gözlemleyen, usulsüzlükleri kınayan, terörle etkin mücadele edilmesini isteyen, vatandaşları oy kullanmaya teşvik eden bir Afrika sivil toplumu ve Afrika gençliği artık gelişmelerde önemli rol oynuyor.
“Afrika’da tarihi dönüm noktası”
Fransa Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IRIS) Afrika uzmanlarında Caroline Roussy, VOA Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, “Afrika kıtası değişiyor, tarihi bir dönüm noktasındayız. Bu bir şok dalgası. Fransa’nın bölgede bir çıkmazda olduğu da açık” diyor.
Fransa'nın en önemli siyaset bilimi okulu Science Po'nun Uluslararası Araştırmalar Merkezi CERI'de uzman, siyasetbilimci Bayram Balcı da VOA Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, “Bundan 6 ay önce Nijer’deydim. Afrika’da çok hızlı gelişmeler oluyor, çok şey değişti. Bağımsızlık ve egemenliğe susamış ulusal hareketlere tanık oldum. Birbiri ardına yaşanan darbelerin arkasındaki en önemli motivasyon bana kalırsa bu. Ancak burada önemli bir şeye de dikkat çekmek istiyorum. Aşırı bir Afrika milliyetçiliği doğuyor. Bir intikam, bir öç duygusu yükseliyor. Bugüne kadar ülkelerini sömüren diktatörleri destekleyen, yeraltı zenginliklerini çeken Batılı ülkelere bir nefret büyüyor. Fransa karşıtlığı da bunun bir parçası. Ama bu daha da yükselecek. Jeopolitik olarak buna hazırlanmak lazım” uyarısında bulunuyor.
Mali darbesinden bu yana süreci yakından izleyen IRIS uzmanı Caroline Roussy, özellikle Nijer darbesinin ardından yaşanan gelişmelere dikkat çekerek, “Nijer’de 26 Temmuz’da darbe oldu. Fransa yurttaşlarını boşalttı. Bu hiç görülmeyen bir olaydı. Herkes Fransa’nın Nijer’de devrik Cumhurbaşkanı Bazoum’u destekleyen bir operasyon yapacağını düşündü. Ama böyle bir operasyon olmadı. Hemen ardından Bazoum, Huffington Post’tan Fransa’yı değil, ABD’yi yardıma çağırdı. Fransa Nijer’de bir bilek güreşine girdi. Hem müdahale etmiyor hem de cunta rejimini tanımıyor, Bazoum’a desteği sürüyor. Bu karar tabii anlaşılamıyor ve bana göre de kalmakta ısrar etmesi hatalı bir karar” dedi.
Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu çarpıcı gelişmelere karşı uluslararası sahnedeki imajı ve güvenilirliği ciddi şekilde tehdit gören Fransa, cunta yönetimi ile bilek güreşine girdi. Fransa desteklemese de bir aydır iktidara yerleşen ve geçici hükümeti dahi oluşturan cunta rejimi, “Fransa’dan ulusal egemenliğe ters düşen ve terörle mücadelede beklenen etkinliği gösteremeyen askerlerini” geri çekmesini istedi.
Geçen hafta sonu sokağa dökülen göstericiler, Fransız büyükelçiliği ve askeri üssünün önünde ‘Fransa ve onun yağmacı şirketlerinin kıtadaki doğal kaynakları sömürmeye son vermesini’ isteyen sloganlarla ülkeyi terk etmesini istedi.
Fransa sonunda Nijer’de görev yapan askerlerinin bir kısmının yeniden konuşlandırılması konusunda cunta rejimiyle masaya oturdu. Savunma Bakanlığı görüşmelerin başladığını “Bazı askeri unsurların geri çekilmesi yöntemleri üzerinde konuştuklarını” belirterek doğruladı.
Rusya, Çin ve Türkiye etkisi
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Fransız Dışişleri, bu ülkelerdeki Fransa karşıtlığının, “gençliğin özgürlük arzusunun” bazı ülkeler tarafından kendilerine karşı kışkırtılmasından kaynaklandığını açıklıyor. Libya’da Türkiye’yi suçladığı gibi Mali, Burkina Faso ve Nijer’de de Rusya’yı sorumlu tutuyor.
CERI uzmanı Bayram Balcı, “Asıl sorun bu değil. Rusya’nın o kadar da etkili olduğunu düşünmüyorum. Asıl yaşanan uyanan Afrika gençliğinin bağımsız ve egemen olma arzusu, ülkesinin ekonomik kaynaklarını artık kendi halkı için kullanmak istemesidir” dedi.
Caroline Roussy de, “Fransa karşıtı duygu var. Evet, Ruslar bu alevi körüklüyor. Bu da tamam. Ama orada körükleyeni değil, ortadaki alevi görmek lazım. Durum basit bir ‘Rusya kışkırtıyor’ açıklamasından çok daha karmaşık. Egemenlik ve bağımsızlık arzusu var” diyerek bu tezi eksik bulduğunu söylüyor.
Rusya, Çin ve Türkiye gibi yeni bölgesel aktörler, uzun süredir Afrika’da söz sahibi olmak istiyor. Mali, Gine ve Burkina Faso’da darbelere destek veren halk sokağa dökülerek ‘Fransa defol’ sloganları atıp, Rus bayraklarıyla gösteriler yapıyor.
Bu sarmala geçen hafta Nijer de eklendi. Afrika halkı artık ‘bağımsız ve egemen olmak’, tek bir ülkenin hegemonyasına girmeden, tüm aktif ülkelerle karşılıklı çıkarlar bazında pazarlık yapmak istiyor.
Le Monde Diplomatique’te konuya ilişkin bu hafta yer alan bir analizde dile getirildiği gibi, “Afrika artık açık büfe ilişkilerde, kiminle iş yapacağını kendisi seçmek istiyor” diye tanımlıyor. Buna engel olan diktatörleri destekleyen Batılı ülkelere ise öfke büyüyor.
Çin’den yatırım diplomasisi
El Kaide’nin Afrika’ya yerleşmesi ve Afrika’daki cihatçı terör gruplarına karşı mücadele zorunluluğu kıtada askeri gücü ön plana taşıyınca, Rusya Wagner grubuyla nüfuzunu arttırmayı seçti. Yatırıma aç yoksul kıtanın kalkınması stratejisini izleyen Çin, “yatırım diplomasisini” tercih etti.
Türkiye ise askeri, sosyal ve kültürel yardımlarıyla bölgede nüfuz sahibi olma politikasını izledi.
Bugün Wagner grubuyla ilgili gelişmeler nedeniyle Rusya’nın bu ülkelerdeki güçlü varlığı bir nebze de olsa sarsıldı, ancak Çin’in yatırım diplomasisi hala tüm hızıyla sürüyor.
Bayram Balcı, Nijer’e yaptığı ziyaret sırasında, Çin etkisine ilişkin izlenimlerini, “Nijer’de uranyum var. Fransa eskiden Nijer’den çok uranyum çekiyordu. Bugün ise kullandığı uranyumun yüzde 20’si Nijer’den geliyor. Yıllardan beri burada petrol var. Ama Fransız şirketleri bu petrol ‘rantabl’ değil diyerek işletmiyor. Sonunda Çinliler geliyor, petrolü işletiyorlar. Nijer otoriteleri mutlu, ‘hem onlar kazanıyorlar, hem de biz’ diye bana anlattılar. Çin’in yatırım diplomasisi çok güçlü ilerliyor” diyor.
Türkiye boşluğu doldurabilir mi?
Afrika’da önemli aktör olma çabasındaki Türkiye ise, 10 yılı aşkın süredir kıta ile ilişkilerini önemli ölçüde geliştirdi. Daha çok askeri destek, askerlerin eğitimi, zırhlı araç ve dron satışı gibi stratejik ilişkilerin yanı sıra; okul, hastane açmak, öğrenci değişimi gibi kültürel ve sosyal politikaları izleyerek ilerliyor.
Henüz, Çin ya da Rusya kadar güçlü ve iddialı bir varlık göstermese de, Türkiye’nin de özellikle Libya başta olmak üzere Kuzey Afrika ve Orta Afrika’da giderek artan bir etkisi olduğu açık.
Ankara, gelişmeleri uzun süredir dikkatle izliyor ve ekonomik ve politik sıkıntılarla boğuşan Sahara Afrikası’nda anlamlı bir varlık oluşturmayı istiyor. Sömürgecilik karşıtı söylemi stratejik olarak Çin ve Rusya gibi Türkiye de kullanıyor. Kendilerinin kıtaya “eşit ve adil” yaklaştığını söyleyerek de farklı bir çizgi izliyor. Ancak bu gücü, henüz bölgedeki diğer aktörlerin ötesinde, oyunun kurallarını değiştirecek bir seviyede olmadığı için “şimdilik bekle ve gör” politikasını uyguluyor.
Peki Amerika’nın kıtadaki etkisi ne? Bayram Balcı, ABD'nin Afrika’daki esas hedefinin bu bölgesindeki varlığını sürdürmek ve buradaki Rus ve Çin ilerlemelerini kontrol altına almak olduğunu vurguluyor.
ABD aynı zamanda, kendilerine ait bir politikayla, önemli askeri üsleri ve ekonomik ilişkileri korumayı da hedefliyor.
“Francafrique öldü” mü?
Peki Fransa’nın bıraktığı boşluğu bu aktörlerden hangisi dolduracak? Uzun süredir ‘Francafrique’ adı verilen ve karanlık sömürge ilişkilerini özetleyen sistem sorgulanıyor.
Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, Le Monde gazetesine bu hafta sonu verdiği söyleşide, “Francafrique ilişkileri zaten uzun süredir ölmüştü” diyerek bu değişimi gördüklerini savunuyor.
Ancak Bayram Balcı, “Fransa’nın şu anda geldiği Nijer politikası bir çıkmazda. Bir yanlışa direnerek vakit kaybediyor. Bir aydır cunta iktidarda, Fransa’nın Bazoum’u hala tanıması anlaşılmaz. Askeri cuntalar, halk tarafından destekleniyor. Fransa ‘Bazoum demokrasi ile geldi’ demeye devam ediyor. Halk egemenlik ve ekonomik bağımsızlık için, demokrasi değil güç istiyor. Üstelik Nijer’de Bazoum’un kendisi de darbe sonrası, askerlerin yardımıyla iktidara gelmişti” dedi.
Fransa bugün Afrika’da kendi görüşlerini hakim kılacak siyasi veya mali araçlara sahip değil. Ekonomik küreselleşme, kıtayı yeni oyunculara açarak, hükümetlerin desteklerini çeşitlendirmesine olanak sağladı.
Peki, bütün bunlar Fransa ile Afrika ülkeleri arasındaki ilişkilerin kopması anlamına mı geliyor?
Roussy, Fransa’nın sömürgelerindeki gücünü kaybettiğinin açık olduğunu vurgulayarak, “Bu bir dönem, bir döngü… Ama bu Fransa’nın Afrika’da sonu anlamına gelmiyor. Önemli olan Fransız diplomasisinin bunun farkına varıp, yeni gelişmeleri doğru okuması ve doğru politikaları uygulamaya koyması. 5 yıl sonra neler olacağını kimse öngöremez” diyor.