Hukukçu Kezban Hatemi, 17 Aralık tarihinden itibaren yaşananların, 'hükümete, seçilmiş siyasetçilere ve parlamenter rejime müdahale' olduğunu ve 'çözüm sürecini sabote etmeyi' amaçladığını' söylüyor
WASHINGTON —
17 Aralık 2013'te başlayan, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına bağlı bakanların çocuklarının, hükümete yakın işadamları ve Halkbank müdürü gibi üst düzey bürokratların tutuklanması, operasyonların üst düzey yetkililerin haberi olmadan yürütülmüş olması, hükümette yaşanan istifalar ve kabine revizyonu, polis ve yargı içinde etkili olduğu iddia edilen Gülen cemaatiyle hükümet arasındaki arasındaki sert tartışmalar,Türkiye'de 'paralel devlet', 'yargı-siyaset ilişkileri' ve 'yargı bağımsızlığı' tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.
Türkiye'nin tanınmış hukukçularından Kezban Hatemi'ye özellikle rüşvet ve yolsuzluk soruşturması operasyonlarından sonra hükümetin Adli Kolluk Yönetmeliği'nde değişiklikler yapması, ardından Danıştay'ın bu kararı durdurmasını, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) açıklaması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın soruşturmayı yürüten savcılar hakkındaki değerlendirmelerini sorduk.
Mehtap Çolak Yılmaz'ın sorularını yanıtlayan Kezban Hatemi, 17 Aralık tarihinden itibaren yaşananları, "hükümete, seçilmiş siyasetçilere ve parlamenter rejime müdahale" şeklinde yorumluyor. Kendisi de Akil İnsanlar Grubu'nda görev alan Hatemi, son operasyonların Barış Süreci'ni sabote etmeyi amaçladığını savunurken, Türkiye'deki her sorun ve huzursuzluğun temelinde 'sivil anayasa ihtiyacı'nın yattığını söylüyor:
VOA: “Öncelikle, Danıştay’ın Adli Kolluk Yönetmeliği’nin yürütmesini oy çokluğu ile durdurma kararını bir hukukçu olarak nasıl yorumluyorsunuz?”
KEZBAN HATEMİ: “Yargı bağımsızlığı ilkesi anayasanın maddesinde yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerde kullanılacağı şeklinde düzenlenmiştir. Yönetmelikle yapılan düzenlemeler, soruşturma aşamasında adli kolluk amirleriyle olan idari ve hiyerarşik ilişkilere yönelik olup mahkemelerin yargı yetkisi ve takdir hakkına bir müdahale söz konusu değildir. Dolayısıyla yargı bağımsızlığına müdahale olarak değerlendirilmez. Bu husus Anayasada belirtilen kuvvetler ayrılığı ilkesine de aykırı değildir. Yönetmelikte yapılan düzenleme, cumhuriyet savcısının gözetimi ve denetimini de ortadan kaldırmış değildir. Soruşturmanın birinci derecede sorumlusu cumhuriyet savcısıdır. Yönetmelikte yapılan düzenleme sadece adli kolluk görevlilerinin amirlerine bilgi vermelerine ilişkin olup, bu durum zaten yasal mevzuatın zorunlu bir sonucudur.”
VOA: “Başbakan ‘HSYK suç işledi, buradan suç duyurusunda buluyorum’ sözleriyle ilgili, HSYK’yı denetleyecek bir kurum var mıdır?"
KH: “Anayasanın 138.maddesinde hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemeler ve hâkimlere emir talimat veremez, genelge göndermez tavsiye ve telkinde bulunamaz. Yine anayasanın 11. Maddesinde anayasa hükümleri, yasama yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Dolayısıyla siyasilerin başbakanın ne söylediğinin dışında, Türkiye'de bir paralel devlet ve derin yapılanma gerçeğini görmek gerekir. Bunları deşifre ederek hesap sormalısınız. Şüphesiz hem yolsuzluklar hem de paralel devletle hesaplaşılmalıdır. Kim olursa olsun yolsuzluklar ilgili gereken hukuki ve cezai yaptırımlar yapılmalıdır. Bu süreçte yargı bağımsızlığına, hukuk devleti ilkelerinden taviz verilmeden kurumların görev alanları içinde takip edilmesi zaruridir. Adli kolluk yönetmeliği hakkında HSYK’nın duyurusu, anayasanın 138. Maddesinin ihlali anlamına gelir. HSYK yargıya intikal etmiş bir konuda hâkimlere emir ve talimat veremez. Ayrıca böyle bir yetkisi de yoktur. Anayasal ve yasal düzenlemeler çerçevesinde HSYK’nın açıklaması anayasal bir suçtur.”
VOA: “Başbakan Erdoğan, ikinci soruşturmayı yürüten savcı için, ‘O savcı yüz karasıdır’ dedi. Sizce gerçekten söz konusu savcı hukuka aykırı davranışta bulundu mu?”
KH: “İstanbul cumhuriyet başsavcısının yapmış olduğu resmi basın açıklamasında açıkça vurguladığı gibi soruşturmaları başsavcılar başlatıp ya da yetki verdiği başsavcı vekilleri ve cumhuriyet savcıları soruşturmaları yapar. Sonuçta olay dikkate alındığında, iki yıldır hiçbir bilgi verilmemeden yürütülen soruşturma dosyalarının birçoğunun kaydedilmediği ya da başka isimlerle kayda girdiği açıkça anlaşılmıştır. Bir savcı düşününüz, başsavcıya ve birlikte çalıştığı arkadaşlarına en ufak bir bilgi vermeden medyaya servis ediyorsa ve bir savcı medya gücüyle çalışmaya başlıyorsa yargının nasıl siyasete alet edildiği ve hukuk dışı mekanizmaların devreye girdiği açıkça görülmektedir.”
VOA: “Özetle 17 Aralık 2013 tarihinden bu yana tüm gelişmelere baktığınızda, herhangi bir hukuka aykırı tutum, adım, davranış gözlemlediniz mi?”
KH: “17.12.2013 tarihinden itibaren hükümet aleyhine, seçilmişlere karşı bir operasyon başlatıldığı, parlamenter rejime gayrimeşru bir müdahalenin olduğu aşikar olup, asıl amaç barış ve çözüm sürecinin sabote edilerek engellenmesini sağlamaktır. Sonuç olarak hükümetin gücünü azaltarak çözüm sürecine engel olmaktır.”
VOA: “Türkiye’de yargının bağımsızlığı sık sık gündeme geliyor son günlerde. Sizin görüşünüz nedir?”
KH: “Türkiye'de yargı bağımsızlığı çok ciddi bir sorun olup, demokratikleşme sürecinde, Avrupa birliği uyum yasalarıyla yapılan bir dizi reform değişikliklere rağmen maalesef en arka sırada kalmış hastalığı bir yapıdadır. Bu konu çok ciddi ele alınıp sorgulanması gereken bir husustur.”
Türkiye'nin tanınmış hukukçularından Kezban Hatemi'ye özellikle rüşvet ve yolsuzluk soruşturması operasyonlarından sonra hükümetin Adli Kolluk Yönetmeliği'nde değişiklikler yapması, ardından Danıştay'ın bu kararı durdurmasını, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) açıklaması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın soruşturmayı yürüten savcılar hakkındaki değerlendirmelerini sorduk.
Mehtap Çolak Yılmaz'ın sorularını yanıtlayan Kezban Hatemi, 17 Aralık tarihinden itibaren yaşananları, "hükümete, seçilmiş siyasetçilere ve parlamenter rejime müdahale" şeklinde yorumluyor. Kendisi de Akil İnsanlar Grubu'nda görev alan Hatemi, son operasyonların Barış Süreci'ni sabote etmeyi amaçladığını savunurken, Türkiye'deki her sorun ve huzursuzluğun temelinde 'sivil anayasa ihtiyacı'nın yattığını söylüyor:
VOA: “Öncelikle, Danıştay’ın Adli Kolluk Yönetmeliği’nin yürütmesini oy çokluğu ile durdurma kararını bir hukukçu olarak nasıl yorumluyorsunuz?”
KEZBAN HATEMİ: “Yargı bağımsızlığı ilkesi anayasanın maddesinde yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerde kullanılacağı şeklinde düzenlenmiştir. Yönetmelikle yapılan düzenlemeler, soruşturma aşamasında adli kolluk amirleriyle olan idari ve hiyerarşik ilişkilere yönelik olup mahkemelerin yargı yetkisi ve takdir hakkına bir müdahale söz konusu değildir. Dolayısıyla yargı bağımsızlığına müdahale olarak değerlendirilmez. Bu husus Anayasada belirtilen kuvvetler ayrılığı ilkesine de aykırı değildir. Yönetmelikte yapılan düzenleme, cumhuriyet savcısının gözetimi ve denetimini de ortadan kaldırmış değildir. Soruşturmanın birinci derecede sorumlusu cumhuriyet savcısıdır. Yönetmelikte yapılan düzenleme sadece adli kolluk görevlilerinin amirlerine bilgi vermelerine ilişkin olup, bu durum zaten yasal mevzuatın zorunlu bir sonucudur.”
VOA: “Başbakan ‘HSYK suç işledi, buradan suç duyurusunda buluyorum’ sözleriyle ilgili, HSYK’yı denetleyecek bir kurum var mıdır?"
KH: “Anayasanın 138.maddesinde hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemeler ve hâkimlere emir talimat veremez, genelge göndermez tavsiye ve telkinde bulunamaz. Yine anayasanın 11. Maddesinde anayasa hükümleri, yasama yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Dolayısıyla siyasilerin başbakanın ne söylediğinin dışında, Türkiye'de bir paralel devlet ve derin yapılanma gerçeğini görmek gerekir. Bunları deşifre ederek hesap sormalısınız. Şüphesiz hem yolsuzluklar hem de paralel devletle hesaplaşılmalıdır. Kim olursa olsun yolsuzluklar ilgili gereken hukuki ve cezai yaptırımlar yapılmalıdır. Bu süreçte yargı bağımsızlığına, hukuk devleti ilkelerinden taviz verilmeden kurumların görev alanları içinde takip edilmesi zaruridir. Adli kolluk yönetmeliği hakkında HSYK’nın duyurusu, anayasanın 138. Maddesinin ihlali anlamına gelir. HSYK yargıya intikal etmiş bir konuda hâkimlere emir ve talimat veremez. Ayrıca böyle bir yetkisi de yoktur. Anayasal ve yasal düzenlemeler çerçevesinde HSYK’nın açıklaması anayasal bir suçtur.”
VOA: “Başbakan Erdoğan, ikinci soruşturmayı yürüten savcı için, ‘O savcı yüz karasıdır’ dedi. Sizce gerçekten söz konusu savcı hukuka aykırı davranışta bulundu mu?”
KH: “İstanbul cumhuriyet başsavcısının yapmış olduğu resmi basın açıklamasında açıkça vurguladığı gibi soruşturmaları başsavcılar başlatıp ya da yetki verdiği başsavcı vekilleri ve cumhuriyet savcıları soruşturmaları yapar. Sonuçta olay dikkate alındığında, iki yıldır hiçbir bilgi verilmemeden yürütülen soruşturma dosyalarının birçoğunun kaydedilmediği ya da başka isimlerle kayda girdiği açıkça anlaşılmıştır. Bir savcı düşününüz, başsavcıya ve birlikte çalıştığı arkadaşlarına en ufak bir bilgi vermeden medyaya servis ediyorsa ve bir savcı medya gücüyle çalışmaya başlıyorsa yargının nasıl siyasete alet edildiği ve hukuk dışı mekanizmaların devreye girdiği açıkça görülmektedir.”
VOA: “Özetle 17 Aralık 2013 tarihinden bu yana tüm gelişmelere baktığınızda, herhangi bir hukuka aykırı tutum, adım, davranış gözlemlediniz mi?”
KH: “17.12.2013 tarihinden itibaren hükümet aleyhine, seçilmişlere karşı bir operasyon başlatıldığı, parlamenter rejime gayrimeşru bir müdahalenin olduğu aşikar olup, asıl amaç barış ve çözüm sürecinin sabote edilerek engellenmesini sağlamaktır. Sonuç olarak hükümetin gücünü azaltarak çözüm sürecine engel olmaktır.”
VOA: “Türkiye’de yargının bağımsızlığı sık sık gündeme geliyor son günlerde. Sizin görüşünüz nedir?”
KH: “Türkiye'de yargı bağımsızlığı çok ciddi bir sorun olup, demokratikleşme sürecinde, Avrupa birliği uyum yasalarıyla yapılan bir dizi reform değişikliklere rağmen maalesef en arka sırada kalmış hastalığı bir yapıdadır. Bu konu çok ciddi ele alınıp sorgulanması gereken bir husustur.”