Christian Science Monitor Lübnan’daki hükümet krizinin barışçıl yöntemlerle çözülmesi çağrısında bulunuyor. Gazete, Hizbullah’ın şiddete başvurması halinde, örgütün prestijini kaybedeceğini kaydediyor;
“Hizbullah, eğer eski başbakan Hariri’yi kendisinin öldürmediği iddiasını savunmak için şiddete başvurursa, bu suikastı Hizbullah’ın düzenlediği yönündeki iddiaları teyit etmiş olacak. Önümüzdeki günlerde yine Sünnilere saldırmaya başlarsa, Lübnan’daki dini gruplar arasındaki prestijini daha da azaltacak. Lübnan’daki demokratik süreç, Hizbullah’ın ve onu destekleyen İran ile Suriye’nin baskıcı yöntemleriyle çelişiyor. Ancak demokrasinin galip gelmesi için, adaletin de galip gelmesi gerekiyor. Lübnan’da kurulacak yeni hükümetin, Hariri suikastını soruşturan BM Mahkemesini desteklemeye devam etmesi gerekiyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Lübnan’ın şiddet dolu geçmişinden kurtulması için uygun bir zemin hazırladı. Bu çabalar, şimdilik başarılı olmuş görünüyor.”
New York Times Kuzey Kore’den gelen görüşme taleplerine şüpheyle yaklaşıyor. Ancak gazete Güney Kore’nin ve Amerika’nın elinde fazla seçenek olmadığını da vurguluyor;
“Kuzey Kore, önce sözler verip, ardından ekonomik kazanımlar elde edip sonra da sözünden dönme konusunda kabarık bir sicile sahip. Amerika, Güney Kore ve Japonya, haklı olarak bir kez daha kandırılmak istemiyor. Ancak bir Güney Kore adasının bombalanması da dahil olmak üzere son yaşananlar öylesine kaygı verici oldu ki, Obama yönetimi Güney Kore’yi ikili görüşmelere dönmesi için teşvik etmeye karar verdi. Amerikalı yetkililer de Pyongyang’la önce ikili daha sonra altılı görüşmelere başlamayı düşünüyor. Ancak Kuzey Kore’nin bu açılımı yanlış değerlendirerek bir zayıflık olarak görme ihtimali de var. Kuzey Kore’nin nükleer programından vazgeçmesini sağlamak uzun vadeli bir çabanın ürünü olacak ve son iki yılda yaşanan açmaz, sadece işlerin daha da kötüye gitmesine neden oldu.”
Washington Post Freedom House’un raporuna göre, 2010 yılında bütün dünyada özgürlüklerin gerilediğini belirtiyor. Gazete, bu durumdan Obama yönetiminin de sorumlu olduğunu savunuyor;
“Obama ve dışişleri bakanı Clinton, insan hakları ihlallerine karşı tavır alma fırsatlarını genellikle değerlendirmediler. Örneğin Amerika’nın Mısır seçimlerine ve Hodorkovsky davasına tepkisi, sözcü düzeyinde kaldı. Diğer örneklerde ise, yapılan sert açıklamaların ardından gereken somut adımlar atılmadı ve diktatörler bir bedel ödemedi. Amerika, özgürlükleri güçlü bir biçimde desteklemediğinde, diğer demokrasiler de geriliyor ve diktatörler güç kazanıyor. Eğer Freedom House’ın rahatsızlık veren raporunun değişmesi isteniyorsa, Obama’nın özgürlükleri dış politikada bir öncelik haline getirmesi gerekiyor.”
Wall Street Journal Merkez Bankası başkanı Durmuş Yılmaz’ın açıklamalarına yer veriyor. Haberde, cari açığın yanı sıra artan kredi hacminin de Türk ekonomisi için kaygı verici olduğu ifade ediliyor;
“Merkez Bankası Aralık ayında hem bankaların zorunlu karşılık oranlarını artırdı hem de gösterge faiz oranını düşürdü. Bu kararla, kredi miktarını azaltmayı ve Amerika, İngiltere ve Euro bölgesinde faizlerin düşük olması nedeniyle Türkiye’ye akan spekülatif yatırımların miktarını azaltmayı amaçladığını açıkladı. Şu ana kadar bu ikili politikanın ne kadar başarılı olduğu açıklık kazanmış değil. Faiz indirim kararından sonra, sıcak para akışına ilişkin veriler henüz açıklanmadı. Ancak BDDK’nın verilerine göre, 2010 yılında verilen kredi miktarı % 34 arttı. Türkiye’nin kredi yükünün göreceli olarak düşük olmasına rağmen, son veriler bazı uzmanların kaygılarını daha da artırdı.”