Japonya'da meydana gelen deprem sonrasında Fukuşima nükleer enerji santralinden sızan radyasyonun en tedirginlik yarattığı ve siyasi tartışmalara yol açtığı ülkelerin başında Almanya geliyor.
Enerji ihtiyacının yüzde 22'sini nükleer santrallerden elde eden Almanya'da atom santrallerinin geleceği ile ilgili tartışmalar devam ediyor. Ülke genelinde 2 nükleer santralin kapatılması ve beşinde de geçici olarak üç ay boyunca üretimin durdurulması sonrasında enerji tröstü RWE kararının yasalara uygun olmadığı gerekçesiyle mahkemeye başvurdu. Şirketin davayı kazanma şansı çok yüksek olarak tanımlanırken bu durumunda Alman hükümetini yüklü bir tazminatın beklediği belirtiliyor. Güvenlik uzmanları ise, kapatma kararı alınan eski reaktörlerin yeniden işletilemeyeceğini, santral duvarlarının özellikle terör saldırılarına ve uçak kazalarına karşı yeteri kadar koruyucu kalınlıkta olmadığını savunuyorlar. Yapılan kamuoyu araştırmalarında da Almanya’da yaşayanların yüzde 80’ni santrallerin kapatılmasından yana tavır koyarken, Türk kökenliler de nükleer enerjiyle ilgili tartışmaları yakından takip ediyor.
Bu arada Japonya’daki deprem sonrasında yaşanan gelişmeler Berlin’deki siyasi tabloda adeta artçı şok etkisi yarattı. Hükümetdeki Hristiyan Birlik ve Hür Demokrat partileri Fukuşima'daki nükleer sızıntı sonrası yaşanan tartışmalara paralel geçen Pazar yapılan Baden-Württemberg ve Rheinland-Pfalz eyaletindeki seçimlerde ağır bir yenilgi aldı. Özellikle Baden-Württenberg’de 58 yıldır süren Hıristiyan Demokrat Parti iktidarının sona ermesi ile birlikte Angela Merkel’e yönelik partisi içinden eleştirisel sesler yükselmeye başladı. Eleştirilerde, Merkel’in daha geçen sonbaharda ülkedeki nükleer santrallerin işletim sürelerini 8 yıl uzattığı, ancak Fukuşima sonrasında popülizm uğruna kapatmayı bile göze aldığı vurgulanırken, bu tavrın CDU’nun inandırıcılığına büyük zarar verdiği belirtiliyor. Siyasi kariyerinin en zor günlerini yaşayan Merkel’e yakın çevreler, Alman başbakanının geçirdiği menisküs ameliyatını öne sürerek geride kalan günlerde ortalıkta gözükmemesinin rastlantı olmadığını ve bundan sonraki stratejisi üzerinde çalıştığını öne sürüyorlar. Bu arada Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle’nin partisi hükümetin küçük ortağı Hür Demokrat FDP için de seçim maratonu büyük bir yenilgiyle sonuçlandı, parti Baden Württenberg’de kıl payı meclise girebilirken, Rheinland-Pfalz’da ise yüzde 5’lik barajın altında kaldı. Şimdiye kadar Almanya’da nükleer lobisinin sesi olarak tanımlanan partide alınan kötü sonuçtan dolayı Westerwelle genel başkanlık görevini bırakacağıni açıkladı. Westerwelle, seçimlerdeki yenilginin sorumluluğunu üstlendiğini söylerken, partisinin nükleer enerji konusundaki politikalarının da yeniden belirlenmesi gerektiğini açıkladı. Westerwelle'nin yerine parti başkanlığını alabilecek en güçlü isimler olarak partinin genel sekreteri Christian Lindner' ve Sağlık Bakanı Philipp Rösler’in ismi geçiyor. Westerwelle Dışişleri Bakanlığı görevini ise sürdüreceğini açıkladı. Türkiye’nin AB üyeliği sürecine verdiği destekle bilinen Westerwelle, Almanya'nın BM Güvenlik Konseyi'nde Libya'ya askeri müdahale konusunda kullandığı çekimser oy ile ilgili çok yoğun bir şekilde eleştirildi.