Almanya'da yaşayan Müslümanlar’la Alman devleti arasında bir iletişim ve diyalog mekanizması olarak işlev gören İslam Konferansı'nın dördüncüsü gelecek hafta Çarşamba günü Berlin'de düzenlenecek.
Merakla beklenen konferans öncesinde, Almanya’daki İslami çatı örgütlerine yönelik eleştirileriyle bilinen bazı tanınmış isimler, "Seküler İslam Girişimi” adlı bir inisyatif kurdu. Yeşiller Partisi’nin eski Eş Başkanı Cem Özdemir, sosyolog Necla Kelek, kadın imam Seyran Ateş ve sosyal demokrat SPD’nin Federal Meclis eski milletvekili Lale Akgün’ün de aralarında bulunduğu kurucular, bugün “Die Zeit” gazetesinde yayınladıkları kuruluş belgesinde, "çağdaş İslam anlayışının sesi olmayı" amaçladıklarını açıkladılar.
Your browser doesn’t support HTML5
Almanya’daki İslami örgütleri isim vermeden eleştiren ve ülkedeki Müslümanlar üstünde egemenlik kurmaya çalıştıklarını öne süren kurucular, "İslam'ın yorumlanması hakkını sadece kendinde gören, demokrasiden uzak, siyasallaşmış İslam'ın artan gücünü kabullenmek istemiyoruz” şeklinde görüş belirttiler.
"Alman İslamı'nın" oluşması gerektiğini ve bunun da Müslümanlar’ın geldikleri ülkelerden bağımsızlaşmasını hedeflediğini savunan girişimciler, "insan haklarına uyumlu bir İslam'ın gelişmesini” amaçladıklarını da duyurdular.
"Seküler İslam Girişimi” adlı gruba destek veren SPD’nin eski İslam politikaları sözcüsü Lale Akgün, İslam’ın teolojik reformdan geçmesi gerektiğine inandığını belirtiyor: “Laik devlete saygı gösteren bir İslam’ın Almanya’da oluşması çoktan beri gerekiyordu. Böyle bir oluşumdaki kişiler kim olursa olsun, bu girişime destek verilmesi gerektiğine inanıyorum. Birinci nedeni tutucu İslami organizasyonlar, ‘Almanya’da laik Müslümanlar yok, laiklikle Müslümanlık zaten birbiriyle uyuşmaz, arkalarında kimse yok’ diyerek, laik düşünenleri kenarda ve güçsüz bırakmaya çalışıyorlar. İkinci neden, ben İslam’ın hakiki bir teolojik reformdan geçmesi gerektiğine inanıyorum.”
"Seküler İslam Girişimi” adlı girişim eleştirilere de neden oldu. Almanya İslami Dayanışma Kurumu Başkanı Bekir Yılmaz, söz konusu girişimin amacının Almanya’daki Müslümanlar’ı bölmek olduğunu iddia ediyor: “Bu planlı bir hareket. Aydınlanmış İslam’ın ötesinde, Almanya’daki Müslüman toplum içindeki ayrışmanın sağlanması için bir çalışma olarak görüyorum. Çok uzun vadeli bir proje olarak karşımıza çıktığını düşünüyorum. Buradaki dini cemaatler konusunda eleştirme getirmelerinde haklılık payları olabilir. Ama bunun alternatifi toplumu ayrıştırmak, İslam anlayışını kökünden silmek olamaz. İslam’la alakası olmayan kişiler, buradaki Müslümanları ilkel, gerici göstererek, sadece kendileri gibi seçilmiş bir grubun İslam’ı temsil ettiğini ortaya koymaya çalışıyorlar. Bu da yanlıştır.”
Alman kamuoyu, uzun süredir İslam'ın ve Müslümanlar’ın ülkenin bir parçası olup-olmadığını tartışıyor. 2010 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Christian Wulff'un "İslam Almanya'nın bir parçasıdır" açıklamasından sonra, şu andaki Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer'in "İslam Almanya'nın bir parçası değildir" sözüyle tartışmalar yeniden alevlendi. Bu bağlamda gündeme getirilen bir terim ise "Alman İslamı". Ancak "Alman İslamı"na yönelik tartışmalarının teologlar yerine siyasiler tarafından yürütüldüğü biliniyor. Lale Akgün, "Seküler İslam Girişimi” adlı inisyatifin bu konudaki tartışmalara da katkı sunmayı hedeflediğini savunuyor: “Ben İslam’ın küresel bir din olarak yaşadığı ülkenin kültürüyle bağdaştığına inanıyorum. Müslümanlar kendi ülkelerindeki kültürle İslam’ı her zaman biraraya getirebilmiştir. O bakımdan ben bir Avrupa İslamı, Alman, Fransız, Hollanda İslamı’nın ortaya çıkmasının gerektiğine inanıyorum. Bugün kimse Türkiye’deki İslam’la Suudi İslamı’nın aynı olduğunu anlatamaz. Madem İslam 20 milyon Müslüman’la Avrupa’ya geldi, Avrupa’ya özgü bir İslam da ortaya çıkacaktır. Bu, zaman isteyen bir olay, ama başlaması da gerekiyor. Bunu asimilasyon olarak tanımlamak yanlıştır ve sadece tutucu Müslümanlar’ın elinde bulunan bir silahtır.”
İslami Dayanışma Kurumu Başkanı Bekir Yılmaz ise, İslam’ın tek referansının Kur’an olduğunu hatırlatarak, ülkeler ve kültürler bazında değişik İslam anlayışları olamayacağını belirtiyor: “Ben bir Müslüman olarak İslam’ın evrenselliğine inanıyorum. Türk’ün İslamı, Arab’ın İslamı diye bir şey yok. İslam’ın kaynağı Kur’an ve Peygamber Efendimiz. Onun dışına olanlar yorumlar, bölgesel yorumlar. Örneğin kıyafet konusunda Türkiye’deki bir Müslümanla Arap Yarımadası’ndaki bir Müslüman’ın giyim tarzı farklı. Hatta namaz kılış tarzı da değişeniliyor. Ama bu İslam’ın evrenselliğini ortadan kaldırmıyor. O açıdan ben Avurpa İslam’ı terimini çok doğru bulmuyorum.”