Almanya, Alman İslam Konferansı (AİK) dördüncü dönem toplantıları öncesinde "Alman İslamı" tartışmaları ve Alman makamların Müslüman örgütlere yönelik tutumlarını tartışıyor.
Başbakan Angela Merkel’in, 2006 yılında önerisi ve dönemin İçişleri Bakanı Wolfgang Schäuble’nin himayesinde ilk kez toplanan Alman İslam Konferansı öncesinde açıklama yapan şimdiki İçişleri Bakanı Horst Seehofer, yarınki zirvenin ana konusunun "Müslüman cemaatlerinin örgütlenmesi ve finansmanı" olacağını bildirdi.
Your browser doesn’t support HTML5
Müslümanları temsil eden örgütlerin Alman anayasasının belirlediği din hukukuna göre organize olmalarını hedeflediklerini belirten bakan, dış ülkelerin Almanya'daki Müslümanlar üzerinde nüfuzuna son vermeyi hedeflediklerini de açıkladı.
Din adamlarının eğitimi için desteğin arttırılacağını ifade eden Seehofer, “Müslüman Almanlar’ın Alman ve Müslüman kimliklerini güçlendirmelerine ve vatanları Almanya ile özdeşleşmelerine yardımcı olunacak” şeklinde görüş belirtti.
Seehofer’in Çarşamba günkü toplantının açılışında yapacağı konuşmada, konuya yönelik fikirlerini daha geniş bir şekilde dile getireceği öğrenildi. Seehofer, göreve geldikten kısa bir süre sonra, "İslam Almanya'ya aittir" tanımlamasını yanlış bulduğunu ve İslam'ın değil Müslümanlar’ın Almanya'ya ait olduğunu söyleyerek tepkileri üzerine çekmişti.
“İslam Almanya’ya aittir” tanımlaması ilk olarak 2010 yılında eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff tarafından dile getirilmiş, ardından gelen diğer Cumhurbaşkanları Joachim Gauch ve Frank-Walter Steinmeier’le Başbakan Angela Merkel de bu tutumu sürdürmüşlerdi.
“Seküler İslam Girişimi” de davetli
Federal İçişleri Bakanı Seehofer, Alman İslam Konferansı’nı da yeniden yapılandırdı. Şimdiye kadar yaklaşık 2 bin 400 caminin bağlı bulunduğu Müslüman çatı örgütlerinin davet edildiği konferansa, Çarşamba günü ilk kez örgütlü olmayan Müslümanları temsilen bireyler de davet edildi.
Davetliler arasında geçen hafta kurulan ve muhafazakar dini dernekleri eleştiren "Seküler İslam Girişimi” adlı oluşumdan sosyolog Necla Kelek, avukat Seyran Ateş, siyaset bilimci Hamed Abdel-Samad ve psikolog Ahmad Mansour gibi isimlerde var.
Söz konusu inisiyatifin üyelerinden Yeşiller eski Eş Başkanı Cem Özdemir, ''çağdaş İslam anlayışıyla'' hareket ettiklerini belirterek, varolan Müslüman dini kuruluşların uzaktan, yabancı ülkelerden idare edildiğini ve bunun aşılabilmesi için bir "Alman" gerektiğini savunuyor ve bu konuda İslam Konferansı'na görev düşeceğini söylüyor.
''Alman İslamı'' terimi, Alman İslam Konferansı 2006 yılında ilk kez hayata geçirildiğinden bu yana dillendirilen bir kavram. Kavramı ilk kez 1992 yılında gündeme getiren İslam bilimci Bassam Tibi, Almanya’daki Müslümanlar’ın geldikleri ülkeleri değil de Almanya'yı anavatanları olarak görmedikleri müddetçe topluma uyum göstermelerinin ve anayasaya saygı göstermelerinin mümkün olmadığını savunuyor ve Almanya'daki yaşam tarzlarına uygun kendi kriterlerini geliştirmeleri gerektiğini öne sürüyor.
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nden Zekeriya Altuğ, Müslümanlar’a yapılan çağrılarda sürekli olarak "anayasaya bağlılık" vurgusunun yanlış bir algılamaya ve önyargıların çoğalmasına neden olduğu görüşünde.
Konferans öncesinde DİTİB’de istifa
Bu arada Alman İslam Konferansı öncesinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Aşağı Saksonya ve Bremen Yönetim Kurulu, Bremen Konsolosluğu Din Hizmetleri Ateşeliği’nin ve Köln'deki DİTİB merkezinin artan müdahalelerini gerekçe göstererek istifa etti. Almanya’daki en büyük Müslüman çatı örgütü olan DİTİB, uzun süredir Almanya’nın gündeminde. DİTİB’e bağlı camilerde görevli bazı imamların Fethullah Gülen yapılanması hakkında Ankara’ya bilgi notları göndermesinin ortaya çıkmasından sonra, casuslukla suçlanan 10 DİTİB imamının yargılanmamak için ülkeyi terk ettiği öne sürülmüştü. Son olarak Alman iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın, DİTİB’i izlemeyi gündemine aldığı basına sızmıştı.