Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasında yükselen ticaret gerilimi geçen hafta dünya borsalarının üst üste değer kaybetmesine neden oldu. Borsalardaki çalkantıdan en çok etkilenen merkezlerden biri Almanya’daki Frankfurt Borsası oldu. DAX endeksi sadece Cuma günü yüzde 1,28 oranında değer kaybetti. Borsada işlem gören hisse senetlerinden 451’i değer kaybetti, değer kazananların sayısı sadece 228 olarak belirlendi. Borsalardaki huzursuzluğun ötesinde, ekonomik veriler de sanayi çevrelerinde tedirginliğe yol açıyor. Analizcilerin Alman ekonomisinin geleceğinde karanlık bulutlar biriktiği uyarısı Alman ekonomisini son yıllarda artık unutulan bir karamsarlığa sürüklüyor. Anlaşmasız bir Brexit olasılığı ve İtalya'daki politik belirsizliğin de Almanya’daki beklentilere olumsuz yansıdığına işaret ediliyor.
Alman ekonomisinin bel kemiği olarak tanımlanan ihracattaki düşüş şu anda en çok tedirginlik yaratan durum. İhracatta yıllardır ABD ve Çin’le dünyanın en büyük ülkelerinden biri olan Almanya'nın ihracatının Haziran ayında bir önceki aya göre yüzde 0,1, bir önceki yılın Haziran ayına göre yüzde 8 oranında gerilediği açıklandı. Böylece son üç yılın en büyük düşüşü kaydedilmiş oldu. 2018’de 1 trilyon 317 milyar Euro ihrcatı olan ülkenin bu konuda gerilemesinin sonucu olarak reel büyümesinin yüzde 0,6‘yı aşamayacağı vurgulanıyor.
Geçen yıl Almanya’nın büyümesi yüzde 1,5 olarak saptanmıştı, hükümet bu yıl için ise yüzde 1 büyüme öngörüyordu. Her ne kadar Federal Ekonomi Bakanı Peter Altmaier, ülke ekonomisinin resesyona doğru gitmediğini, hükümetin büyümeyi desteklemek için mali tedbirleri tartışmakta olduğunu iddia etse de, uzmanlar olası yüzde 0,6 oranını ‘resesyon riski’ olarak tanımlıyorlar.
Bundesbank yani Alman Mekez Bankası da, ekonominin daralacağı uyarısı yaptı. Sanayi ve banka çevrelerindeki huzursuzluk, tüketiciye de olumsuz yansıyor. Almanya Tüketici Güven Endeksi, Ağustosta 9,7’e gerileyerek son 26 ayın en düşük seviyesi olarak kayıtlara geçti. Almanya’da kalifiye işgücünün yetersizliğinin ve otomotiv sanayiinde yaşanan sıkıntıların ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilemesi bekleniyor ve tüm bu etkilerin Alman ekonomisini resesyona itmesinden korkuluyor. Başta Altmaier olmak üzere hükümete yakın çevreler ise, iş gücü piyasasının istikrarlı kalması, enflasyon üzerindeki ücret artışları ve düşük borçlanma maliyetlerini vurgulayarak, resesyon kaygıların yersiz olduğu konusunda kamuoyunu ikna etme çabalarını sürdürüyor.