Taleban güçlerinin Afganistan’ın büyük çoğunluğunu kontrol altına almasıyla birlikte, binlerce Afgan, ülkesini terk ederek, Pakistan ve İran üzerinden Türkiye’ye gelmeye devam ediyor.
Türkiye’ye yönelik, İran sınır bölgesinden başlayan Afgan göçmen akını, aynı zamanda Suriye’deki 10 yıllık savaş sonrası, ülkedeki nüfusları yaklaşık 3 milyon 700 bine ulaşan Suriyeli mülteciyi de gündeme taşıdı. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu iktidar olmaları durumunda Suriyeli mültecileri 2 yıl içerisinde ülkelerine göndereceği açıklamasını yaparken, İran üzerinden ülkeye giriş yapan Afgan göçmenlerle ile ilgili son gelişmeler Türkiye’deki birçok kesim tarafından tepki ile karşılandı.
Gerek haber yayın organları gerekse sosyal medya hesapları üzerinden binlerce Afgan göçmenin Türkiye’nin farklı bölgelerindeki hareketleri görüntülenirken, Savunma Bakanı Hulusi Akar, Tacikistan-Özbekistan sınırının güvenliği de dahil olmak üzere bölgedeki gelişmelerin yakından takip edildiğini, şu an için bir sıkıntı olmadığını söyledi.
Kamuoyu tarafından anlık gelişen bir kriz gibi görülse de uzmanlara göre, Afganistan’daki olaylar ve Afgan göçü, yaklaşık 100 yılı aşkın süredir devam eden, ülkenin dış müdahaleler ve iç karışıklıklarla kabusa dönen acılı tarihinin sonucu. Afganistan için “100 yıldan fazladır rahat yüzü görmeyen ülke’’ ifadelerini kullanan Gaziantep Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Dr. Mehmet Nuri Gültekin, Afgan göçünü, sadece Afganistan’ın iç siyasetinin değil, ABD ve İngiltere’den, Sovyetler Birliği, Pakistan ve İran’a kadar pek çok dış aktörün onlarca yıllık sayısız yanlış siyaset ve müdahalelerin bir tür bumerang gibi yansıması olarak görüyor.
‘Afganlar Türkiye’yi bir geçiş güzergahı olarak kullanıyor’
VOA Türkçe’ye konuşan Dr. Gültekin, son günlerde sayıları binleri bulan Afgan göçmenlerle ilgili kriz anlarında sınır duvarlarının bir işe yaramayacağına bir kez daha tanıklık edildiğine dikkat çekerek, “Afganlar şiddetten kaçıyor ancak niyetleri Türkiye’ye gelmek değil, daha çok Türkiye’yi bir geçiş güzergahı olarak kullanmak. Yani Afganların Türkiye’yi batıya geçmek için uygun fırsat bulana kadar bir bekleme sahası olarak gördüklerini anlıyoruz’’ dedi.
Your browser doesn’t support HTML5
Afgan göçünün Türkiye’ye yönelmesinin birinci sebebi olarak coğrafi koşulları işaret eden Dr. Gültekin, göç eden Afganların asıl hedefinin Türkiye’ye gelmek olmadığını belirterek, “Gördüğümüz kadarıyla Afganlar bir batı ülkesine gidebilmek için Türkiye’yi mecburi bir geçiş güzergahı olarak kullanıyorlar. Zaten Türkiye’nin bu geçiş pozisyonu durumu göç ve mülteciler için yaklaşık 100 yıldır devam ediyor. Yani Afganların Türkiye üzerinden batıya geçmesi yeni bir durum değil. Mesela Gaziantep’te İran Pazarı olarak bilinen, ya da İranlı olarak bilinen mültecilerin önemli bir kısmı aslında Afganlardı. 1980’lerden bu yana belli bir istikrarla devam eden Türkiye üzerinden bir Afgan göçü hep vardı. Fakat Afgan mültecilerin çok ilginç bir özelliği var; bu da görünmez olmalarıdır. Çünkü Türkiye’de kayıt altına alınmak büyük oranda sınır dışı edilmek anlamına geldiği için, Afgan mülteciler mümkün mertebe kayıtlara, devlete, sisteme görünmeden batılı ülkelere geçmeyi hedefliyorlar’’ diye konuştu.
‘İnsani krizlerin olduğu yerlerde sınırlar işe yaramaz’
Kamuoyunda tepkilere neden olan binlerce Afgan göçmenin Türkiye sınırından rahatlıkla geçmesiyle ilgili “İnsani krizlerin olduğu yerlerde sınırlar belli bir noktadan sonra işe yaramaz’’ diyen Dr. Gültekin, “Duvarların yüksekliği sadece, sınırlardan, mayınlardan ve duvarlardan rant elde edenler için karı, bu sınırlardan hayatlarını tehlikeye atarak geçmeye çalışan Afganlı mültecileri gibi insanlar içinse maliyeti arttırır. Yani iki ülke arasındaki sınırın yüksekliği aynı zamanda o iki ülke arasındaki kaçak ekonominin kar oranını da belirler. Dolayısıyla Türkiye sınırlarını ne kadar korursa korusun, insani krizlerde bir işe yaramaz. Bu duruma Suriye savaşında Türkiye sınırını örnek gösterebiliriz ya da Meksika ve ABD arasındaki sınırda benzer durumlar var. Bu sınırlar ne kadar işe yaradı. İnsani krize hiç kimse gözlerini kapatamaz. Böyle konularda asıl çözüm, belki ülkeler arasındaki duvarları yükseltmek değil, bu insanların geldikleri yerlerdeki coğrafyalarda toplumsal hayat koşullarına odaklanmak ve bu insanların neden göç ettiğine, neden iltica etmek zorunda kaldıklarına kafa yormak olmalı. Dolayısıyla Pakistan’dan, Afganistan’dan, Suriye’den, Afrika’dan mültecilerin ülkelerinize gelmesini istemiyorsanız, o insanların yaşadığı bölgelerde demokrasiyi, insan haklarına dayalı rejimleri, sosyal adaleti ve eğitimi desteklemeniz lazım. Yani siz bu bölgelerde diktatör rejimleri desteklediğinizde ya da demokrasi ve hak taleplerine kulak tıkadığınızda bu olumsuzluklar bir bumerang siyaseti olarak gelip sizin kapınıza dayanabiliyor’’ şeklinde konuştu.
Your browser doesn’t support HTML5
‘Toplumsal mühendislik her zaman düşünüldüğü gibi işlemez’
Afgan ve Suriyeli göçü arasındaki benzerlikler veya farklılar üzerine bir değerlendirme yapan Dr. Gültekin “Ülkemizdeki yaklaşık 4 milyon mülteciyi biz sadece Suriyeli mülteci olarak değerlendirip kolaycılığa kaçıyoruz ama bu yanlış bir sınıflandırma. Gelen insanların ayrı ayrı sahip oldukları sosyo-kültürel arka plana, sermaye çeşitlerine sahip olarak bir Suriyeli tanımı yapmak çok daha mantıklı, bu durum Afganlar için de böyledir. Türkiye’deki son 10 yıllık bu mülteci deneyimi ve tekrar artışa geçen Afgan mülteciler arasında benzerlikler olduğu gibi farklılıklar da var. Türkiye’ye gelen Suriyelilerin büyük bir kısmının amacı batıya geçmek değil, ülkelerindeki savaş ve şiddetten kaçarak Türkiye’ye sığınmaktı. Afganlar da şiddetten kaçıyor ancak Türkiye’ye gelmek gibi bir niyet yok, daha çok Türkiye’yi bir geçiş güzergahı olarak kullanıyorlar. Afganların Türkiye’yi batıya geçmek için uygun fırsat bulana kadar bir bekleme sahası olarak gördüklerini anlıyoruz. Türkiye’de kalmak isteyen Afganlar mutlaka vardır ama bunların çoğunlukta olduğunu düşünmüyorum. Bunun yanı sıra Türkiye’ye gelen Suriyeli mülteciler ilk başlarda Türkiye’de geçici olarak kalıp ülkelerine tekrar dönmek için gelmişti, Türkiye’deki siyasetçilerin büyük bir kısmı da böyle düşünüyordu ama toplumsal mühendislik her zaman düşünüldüğü gibi işlemez’’ ifadelerini kullandı.