Amerika’da geçtiğimiz haftaya damga vuran en önemli konulardan biri oy kullanma hakkı tartışmalarıydı. Bazı eyaletlerde yürürlüğe giren seçim yasaları oy kullanma hakkını kısıtlayıcı olarak niteleniyor. Ülke, 1865’te sona eren iç savaş sonrası yaşanan ve 100 yıl devam eden oy kullanma hakkı mücadelesi sırasındaki tartışmaların benzerine sahne oluyor. Geçen hafta yaşananlar bir yerde oy kullanma hakkı mücadelesinin aslında sona ermediğini de gösterdi.
Your browser doesn’t support HTML5
“Demokrasi tehdit altında, demokrasiye saldırı bir gerçek…” Amerikalılar Ocak ayının üçüncü haftasında bu açıklamaları oldukça fazla duydu, üstelik en üst düzey isimlerden.
İlgili Haberler Oy Hakkı Yasasına Cumhuriyetçi Parti EngeliBunun nedeni, ülkede son dönemde 20'ye yakın eyalette oy hakkını kısıtlayıcı olarak nitelenen yasaların kabul edilmesi.
Amerika’da oy hakkı tartışmaları iç savaşın sona erdiği 1865’ten sonra 100 yıl boyunca nerdeyse hep gündemde oldu.
İç savaş resmi olarak köleliği son erdirdi ama siyahlar için tam özgürlük mücadelesi yıllarca sürdü ve oy hakkı bu mücadelede önemli bir yer tuttu. İç savaşta kölelik yanlısı Konfederasyon’un yenilgisi sonrası 4 milyon siyah kadın, erkek, çocuk özgürlüğüne kavuştu ama bu nasıl bir özgürlük oldu?
Kölelikten gelen ve köleliğin kaldırılması için öne çıkan bir aktivist haline gelen Frederick Douglass, Mayıs 1865’te Konfederasyon’un yenilgisinden sadece bir ay sonra “siyahlar oy kullanıncaya kadar kölelik kaldırılmamıştır” diyordu.
Başkan Abraham Lincoln’ün 1865’te suikast sonucu yaşamını yitirmesinin ardından birliği yeniden oluşturma işi sonraki başkan Andrew Johnson’a kaldı. Johnson, güney eyaletlerine yeniden yapılanma konusunda geniş bir hoşgörü gösterdi.
Bunun sonucu olarak 1865-66 yıllarında birçok güney eyaleti Black Codes (Siyah Kodlar) olarak bilinen ve siyah vatandaşların oy kullanma haklarıyla diğer haklarını yok sayan yasalar yürürlüğe koydu.
Bunun üzerine Kongre harekete geçti ve 1866’da büyük çoğunlukla Başkan Johnson’ın da vetosunu aşarak Vatandaşlık Hakları Yasası’nı kabul etti. Amaç siyah Amerikalılar’a vatandaşlık haklarını vermekti.
1867’de Yeniden Yapılanma Kanunu’yla yeni adımlar atıldı. Gelecek 10 yılda siyah Amerikalılar güney bölgelerde yüksek katılım göstererek oylarını kullandı. 1868’de yürürlüğe giren kanunla Amerika’da doğanlara eski köleler de dahil vatandaşlık hakları verildi, kanun önünde eşitlik sağlandı. 1870’de Kongre oy kullanma hakkının ırk, renk ya da önceki koşullara göre kaldırılamayacağını kabul etti. Peki kabul edilen bu yasalar hayata geçti mi? Güney eyaletleri için pek söylenemez. Eyaletlerin yönetimindeki gücün çoğu hala beyazların elindeydi. Siyah seçmenler gibi siyah yetkililer de genelde ırkçı Ku Klux Klan ya da diğer beyaz ırkın üstünlüğünü savunan grupların yürüttüğü şiddet ve sindirme politikasıyla karşı karşıyaydı.
Kongre’de kabul edilen 15. Madde ırk bağlamında oy kullanma ayrımcılığı yapılmasını yasaklasa da oy kullanmak için gerekli özelliklerin belirlenmesini eyaletlere bıraktı.
Güney eyaletleri de siyahların oy kullanmasını engellemek amacıyla okuma-yazma testleri, oy kullanma vergisi gibi bir dizi uygulamayı yürürlüğe koydu.
Sonuç olarak beyazların hakim olduğu eyalet yasama organları oluştu ve bunlar da Siyah Kodları, Jim Crow yasaları olarak nitelenen uygulamalarla yeniden yürürlüğe koydular.
Başkan Joe Biden’ın Atlanta’daki konuşmasında atıfta bulunduğu Jim Crow yasaları nerdeyse 100 yıl yürürlükte kalan ayrımcı bir sistem olarak tarihte yerini aldı.
1950 ve 60’larda Afrikalı Amerikalılar’ın oy haklarını garanti altına alma çabası vatandaşlık hakları hareketinin odaklandığı konu oldu. 1964 tarihli Vatandaşlık Hakları Kanunu okullarda ve diğer kamu alanlarında ayrımcılığı yasaklarken oy kullanma konusunda yaşanan ayrımcılığı sona erdirmede önemli bir ilerleme sağlamadı. Mart 1965’te vatandaşlık hakları savunucusu Martin Luther King Jr’ın liderliğinde Alabama, Selma’daki yürüyüşe sert müdahale oy kullanma haklarına ilgiyi birden beklenmedik oranda arttırdı.
O yıl, Başkan Lyndon Johnson Oy Kullanma Hakları Kanunu imzaladı. Bu kanunla siyah seçmenleri sandıktan caydırmayı amaçlayan uygulamalar kaldırıldı. 1966’da da Anayasa Mahkemesi oy verme vergisinin anayasal olmadığına hükmetti.
Yıllar içinde Afrikalı Amerikalılar’ın seçimlere katılımı arttı ve 2012’de siyah Amerikalı seçmenler yüzde 66.6 oranla katılım rekoru kırarak ülkenin ilk siyah Başkanı Barack Obama’nın ikinci kez seçilmesini sağladı.
Uzun mücadeleler sonunda gelinen noktada son dönemde bazı eyaletlerin yürürlüğe koyduğu yasalar eski dönemi çağrıştırıyor. Erken oy kullanma ve posta yoluyla oy kullanmaya getirilen kısıtlamaların siyah seçmenleri hedef aldığı belirtiliyor. Kimlik kartı gösterme mecburiyeti de yürürlüğe giren tartışmalı yasalardan biri.
Kimlik kartı almak için resmi bir daireye gidip doğum belgesi çıkarmak gerekiyor ve bu da işten izin almanız gerektiği anlamına geliyor; bunun da hedefinin siyah seçmenler olduğu vurgulanıyor.
Amerika’da bu yılki ara seçimlerde Temsilciler Meclisi’nin tamamı, Senato’nun bir bölümüyle bazı eyaletlerin valileri için oy kullanılacak.
Eğer Demokratlar bu konuda adım atamazsa seçimlerde yüzleri pek gülmeyecek gibi ve bazılarına göre de oy kullanma hakları konusunda adım atmayanları tarih de iyi hatırlamayacak.