PARİS, FRANSA- Avrupa Birliği, Doğu Akdeniz'deki petrol arama faaliyetlerinden dolayı Türkiye'ye yaptırım uygulanması konusunu 3 zirvede üst üste görüşse de, bu zirvelerin hiçbirinde yaptırım kararı çıkmadı.
Yunanistan, Fransa ve Güney Kıbrıs, Türkiye'ye yaptırım uygulanması konusunda birlik içinde azınlıkta kaldı. Türkiye’yle "Pozitif ajanda" ile yola devam etmek isteyen ülkeler ise, bir an evvel üst düzey görüşmelerin başlamasını istedi.
AB Konseyi ise, her zaman olduğu gibi, her iki tarafın da "başını suyun üstünde" tutan bir sonuca onay verdi. AB sonuç bildirisiyle, Türkiye ile bundan sonra iki olasılıklı bir ilişki metoduna resmen geçiş yaptı.
AB'nin bu yeni kararı ne anlama geliyor? VOA Türkçe'ye konuşan uzmanlar, "AB'nin diplomatik bir incelikle orta yolu bulduğu" görüşünü paylaşıyor.
Brüksel'i iş dünyası adına yakından izleyen TUSİAD Avrupa Birliği temsilcisi Dilek Aydın, Türkiye kararını, "AB üye ülkeleri arasında denge ve eğilimler düşünüldüğünde, olumlu siyasi gündem iradesini koruyan ve önerileri netleştiren bir ara karar. Devamının nasıl geleceği önemli. Özellikle Gümrük Birliği güncellenmesi, üst düzey diyalog mekanizmaları ve bireyler arası temasın güçlendirilmesi ve sığınmacı desteğinin devamlılığı konuları kademeli olarak somutlaştırılıyor" sözleriyle değerlendiriyor.
Fransa-Türkiye Ticaret Odası Başkanı Selçuk Önder ise, AB içindeki pazarlıkları, "kapalı çarşı pazarlığının diplomatik lisana yansıması" olarak nitelendirdi.
Önder son zirveyi, "Yaptırım konusu 3 zirvedir erteleniyor. İki tarafta da bu güven ilişkisi yıkıldı. Avrupa Birliği; Fransa, Avusturya, Güney Kıbrıs ve Yunanistan koalisyonunun 'Türkiye ile çatışma' politikasına karşı tarafsız kalmayı seçti ve 'daha çok diplomasi' diyerek, 3 ay sonraya 'dava günü' verdi. Günü geldiğinde, Yunanistan'a ve Türkiye'ye 'siz masaya oturun ve anlaşın', Fransa'ya 'Sen karışma, bak onlar masaya oturdu' diyecek, yani bir nevi hakem rolü oynadı. Sonuçta, Türkiye ve AB ile imzalanmış bir anlaşma var. Kimse de bu başarısızlık hikayesinin sorumluluğunu almak istemiyor. Üstelik Türkiye'nin AB'den uzaklaşmasından büyük endişe duyuluyor" sözleriyle değerlendirdi.
Zirvede kimin istediği oldu?
Peki zirvede kimin dediği oldu? Bundan sonra kim, hangi yöntemi izleyecek? Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, zirve sonrası yaptığı açıklamada, bu metodun Fransa'nın istediği bir yol olduğunu öne sürdü.
Fransa Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (IRIS) Başkan Yardımcısı Didier Billion ise, yaptırım için bastıran Fransa'nın isteğinin AB içinde yeterli çoğunluğu bulmadığını söylüyor. Billion, "AB Konsey toplantısı gösterdi ki; Konsey, Türkiye konusunda Fransa ile aynı noktada değil. AB'nin Türkiye ile tansiyonu düşürme çabaları varken, birdenbire, bir programda, AB zirvesinden hemen bir kaç gün önce, Türk devletinin Fransız seçimlerine müdahale edeceği iddiası, Türkiye konusunu bir kez daha olumsuz bir şekilde AB gündemine getirme çabasıydı. Sayın Macron, 'bizim istediğimiz karar alındı' diyor ama Fransa'nın yaptırım isteyen görüşü hala taraftar bulamıyor. Özellikle Almanya yaptırım yöntemine karşı ve iyi ki de böyle. Yaptırımın hiçbir zaman işe yaradığı görülmedi. Ama Macron'un bu adımları, tümüyle olmasa da, büyük ölçüde Fransa iç politikasına dönük adımlardır. İslam, AB tartışmalarını Türkiye üzerinden yürütüyor. Merkel daha sakin, sorumlu ve diyalog yanlısı bir tutum izliyor. Macron'un çizgisi AB içinde azınlıkta. Birbiri ardına 3 zirve oldu ama sürekli erteleniyor. Konsey şimdilik bunu kabul etmiyor" dedi.
Macron'un seçimlere müdahale çıkışı
Macron'un, AB zirvesi çıkışında seçimlere müdahale iddiasını daha da genişleterek yenilediğini belirten Billion, "Bu delilsiz iddia ortaya atma yöntemi son derece kötü bir metod. Bu kadar ciddi bir iddia, böyle belgesiz şekilde ortaya atılamaz. AB zirve sonrası, daha uzun anlattı ama hala genel sözler. Devlete ait medya taraf tutuyor, bir takım haberler yayıyor, vs diyor. Türk devletinin merkezi bir biçimde Fransız seçimlerine doğrudan müdahalesi gibi bir açıklama hala yok. Herkes şimdi her konuda bilgi yayıyor. Türkler tarafından yazılan Macron'u eleştiren haberler seçime müdahale olarak değerlendirilemez. Gazeteciler istediklerini yazarlar, Erdoğan'a yakın gazeteciler bile. Buna seçime müdahale diyebilir misiniz? Elbette Türkiye'deki medyanın üzücü durumunu biliyoruz. Ama buna seçime müdahale diyemezsiniz. Seçim ortamında, sosyal medyanın tümünü yoğun bir şekilde kullanarak Fransa'yı sarsan haberler yazarsanız, Fransa'da Erdoğan hakkında yazılanlar da, Türkiye'de Erdoğan'ı yıkmaya dönük haberler mi diyeceğiz ? Gazeteciler istediğini yazar. Bana kalırsa Macron bu konuda belgesiz konuşmakla hata yapıyor. AB ile zirveden önce, bir yumuşama vardı. Erdoğan ile görüştükten hemen sonra, delilsiz, kanıtsız, neden bu agresif tavrı takındı anlamadım. Hiçbir faydası yok ve kendisi için de ters etki yaratabilecek bir açıklama. AB zirvesi öncesinde Türkiye hakkındaki sert çizgisini bir kez daha göstermek için yaptı bunu. Ama bir sonuca ulaşamadı" diye konuştu.
HDP ve İstanbul Sözleşmesi
Türkiye'nin de AB zirvesi öncesinde HDP'nin kapatılması davası ve İstanbul Anlaşması'ndan çekilmek gibi "kabul edilemez" adımlar attığını belirten Billion, "Erdoğan da kendisi için karmaşık bir politik durumda. HDPkonusu gerçekten kabul edilemez. Bugün, Erdoğan'ın politik yaşamını sürdürebilmesi daha milliyetçi, daha muhafazakar olmaktan geçiyor. HDP bu noktada gündeme geliyor. Milliyetçilerin oylarını çekmek için böyle bir taktik olabilir. Bana kalırsa, kabul edilemez, vahim bir politik hatadır. İstanbul Sözleşmesi de aynı, tarikatların oylarını daha çok çekebilmek için bu adımı attı. Erdoğan kendi durumundan endişeli" dedi.
Billon, Erdoğan ve Macron'un dış politik unsurları kendi iç politikasında kullanma konusunda birbirini yansıtan "simetrik bir ayna oyunu içinde olduklarını", her ikisinin de çoğunlukla iç politika için, bu tür semboller üzerinden politika yaptıklarını öne sürüyor.
Fransa-Türk Ticaret Odası Başkanı Selçuk Önder de, devletlerin medyayı kullanma taktikleri konusunda, "Biliyorsunuz, her ülkede olduğu gibi, neo-conservateur iktidarlara yakın basın endüstrileri var. Doğu Akdeniz krizinden sonra basın gücü olan bir Endüstriyel Aile Grubu, kendi ürettiği Rafale uçaklarını Yunanistan'a sattı, ki yakın zamanda vefat eden baba-oğul milletvekilleri. Fransa ve Avusturya, kendi politik ajandasında basın gücü ile hem iç hem dış düşman yaratıyor'' diye konuştu.
Bundan sonra taraflar birbirini nasıl izleyecek?
Avrupa, Türkiye'den, "Doğu Akdeniz ve Libya'da olduğu gibi tek taraflı adımlar atmasını" istemiyor. İç politikada ise AB değerleri ile uygun demokrasi, ifade özgürlüğü ve hukuk devleti normlarına aykırı adım atıp atmadığını izleyecek.
Macron'un AB zirvesi öncesi "seçimlere müdahale" çıkışına Türk Hükümeti, Dışişleri Bakanlığı seviyesinde yanıt vererek, polemikten uzak duracağını gösterdi. Türkiye daha çok, kendisine üyelik sürecinde ve Göçmen Anlaşması'nda verilen ancak tutulmayan sözleri takip edecek. AB yöneticileri Nisan ayında Türkiye'ye giderek bundan sonra nasıl adım atılacağını konuşacak.
Türkiye'nin önümüzdeki süreçte uzun vadeli menfaatler ile uyumlu şekilde tam üyelik perspektifinin, zayıflatmadan ilerlemesi gerektiğini kaydeden TÜSAİD temsilcisi Dilek Aydın, "Bu çerçevede ilerici bir vizyon ile yeşil ve dijital politikalar öncelikli olmak üzere AB gündeminin çok boyutluluğu yakalanmalı. Bu yaklaşım entegrasyon işbirliğinin yeniden canlanması için zemin oluşturur. Bu alanlarda atılacak adımlar dönemsel sorunların ötesine geçerek, sürdürülebilir kazan-kazan denklemi için esas teşkil eder. Transatlantik ekonomi, teknoloji, iklim değişikliği, sağlık politikaları ve güvenlik konuları da belirleyici önemde. Zirvede ABD Başkanı Biden ile AB liderleri arasındaki görüşmede bu konular odaktaydı. Türkiye’nin demokrasi ve ekonomi alanında ulusal reform ihtiyaçları, AB ile ilişkileri ve transatlantik ortaklık gündemi bütünlük içinde" dedi.