New York Times, Avrupa Birliği’nin Türkiye’yle üyelik müzakerelerinin Ekim ayında başlamasını kararlaştırdığını duyururken, gazetenin muhabiri Susan Sachs, Adana mahreçli haberinde Türk halkının üyelik süreciyle birlikte kimlik ve egemenliğini kaybetme endişesi yaşadığını aktarıyor. Hoover Institution uzmanı Timothy Garton Ash ise Türkiye’den sonra Ukrayna’nın da AB üyeliği talebinde bulunacağını vurgulayarak genişleme sürecinin Avrupa tarzı bir demokrasiyi de bütün bölgeye yaydığı tespitinde bulunuyor. Yazar, Bush yönetiminin bu süreçten ders çıkarması gerektiğini savunuyor:
'Orta ve Doğu Avrupa’dan sonra, şimdi de Balkanlar’da ve Türkiye örneğinde, Avrupa Birliği’ne katılmak isteyen ülkelerin bunun için ekonomik, toplumsal, hukuki ve siyasi sistemlerinde önemli değişikliklere hazır olduğunu görüyoruz. Gerçekten de Avrupa Birliği, üyelik sürecinde aday ülkelerin içişlerine yoğun bir biçimde müdahale etti. Ancak bunu söz konusu ülkelerin demokratik biçimde seçilmiş hükümetlerinin onayıyla yaptı. İşte bu, Avrupa tarzı rejim değişikliğidir.'
Ortadoğu’da son dönemde barış rüzgarları estiğini ifade eden Christian Science Monitor, bu fırsatın iyi değerlendirilmesi için Amerika ve Avrupa’nın da katılımıyla bir konferans yapılması çağrısında bulunuyor. Filistinlilerin lideri Mahmud Abbas’ın silahlı mücadeleye karşı çıktığını ve Suriye Devlet Başkanı Beşir Esat’ın İsrail’e görüşmelerin başlaması çağrısında bulunduğunu hatırlatan gazete, İsrail’in de Batı Şeria’daki yasa dışı kontrol noktalarını kaldırarak ve Şam yönetimine olumlu cevap vererek, sürece katkıda bulunabileceği görüşüne yer veriyor:
'Ortadoğu’da bugüne kadar sağlanan bütün gelişmelerin başlangıç noktası 1991’de Madrit’te düzenlenen uluslararası konferanstır. Şimdi de, benzer bir konferans sayesinde, daha fazla Arap ülkesinin İsrail’le yakınlaşması sağlanabilir ve kendini yeterince güvende hisseden İsrail, barış karşılığı toprak vermeyi kabul edebilir.'
Washington Post’ta ise iki eski dışişleri bakanının James Baker ve Warren Christopher’ın ortak bir yazısı dikkat çekiyor. Kongrenin Başkan Bush’un da desteklediği istihbarat reformunu büyük ölçüde gerçekleştirdiğini hatırlatan iki eski bakan, şimdi terörizme ortam sağlayan bölgelere öncelik verilmesinin zamanının geldiğini vurguluyor. Baker ve Christopher, bunun için Amerika’nın dış yardım bütçesinin daha da artırılmasını savunuyor ve dış yardımların en az askeri operasyonlar ve istihbarat çalışmaları kadar önem taşıdığının altını çiziyor:
'Amerika’nın nasıl daha güvenli olabileceğini araştıran 11 Eylül Komisyonu, dış yardım bütçesi gibi girişimlerin Amerikan dış politikasının en önemli silahlarından biri olduğu sonucuna vardı. Komisyonun ulusal güvenlik açısından en önemli tavsiyelerinden biri, ulusal güvenliğimiz için askeri olmayan yollara yatırım yapılması. Yönetimin bu tavsiyeyi dikkate alması şarttır.'
New York Post yazarı Emir Tahiri ise, İran’ın Irak’ta izlediği politikayı inceliyor. Yazar, Afganistan’daki Taleban rejimi ile Irak’taki Baas yönetiminin devrilmesinin Amerika’nın olduğu kadar İran’ın da işine geldiğini savunuyor. Tahran hükümetinin Irak’ta Sünnilerin yeniden iktidara gelmesini istemediğini vurgulayan Tahiri, İran’ın bu nedenle Amerika’nın Irak’taki etkisini kısıtlamaya çalıştığını ancak Amerikan askerlerinin çekilmesini arzulamadığını belirtiyor:
'İran’ın stratejisi Amerika’yı Irak’ta köşeye sıkıştırmak ama daha ötesi değil. Bu nedenle Amerika da, benzer şekilde tepki göstermeli. Amerika, şu anda Irak’ta Sünnilere dayanan pan-Arap bir yönetime karşı çıktığı için İran’ın objektif olarak taktik bir müttefik olduğunun farkına varmalıdır. Ancak Amerika, her iki tarafın da istediği siyasi başarının İran’a maliyetini artırmalıdır.'