'Kerkük Referandumu Ertelenmeli'

Uluslararası Kriz Grubu Kerkük’ün geleceğine ilişkin bir rapor yayınladı. Raporun yazarlarından Ortadoğu Programı Direktörü Joost Hilterman, Kerkük’te 2007 yılında yapılması öngörülen referandumun ertelenmesi gerektiği görüşünde.

Hilterman’dan Kerkük için en iyi ve en kötü senaryoları değerlendirmesini istedik. Joost Hilterman, Barış Ornarlı’nın sorularını yanıtladı.

Söyleşinin tam metni:

Barış Ornarlı: Kerkük'teki durumu kısaca değerlendirir misiniz?

Joost Hilterman: Kerkük’teki durum giderek şiddetleniyor. Son bir ay içinde çatışmalarda artış gözleniyor – insanlar öldürülüyor, bomba yüklü araçlarla saldırılar düzenleniyor. Bu saldırıların, Kerkük’teki etnik bölünmeyi derinleştirmeyi hedeflediğini düşünüyorum. Tabii, Kerkük’teki gerginlik yeni bir şey değil. Bu gerginlik 2003 yılından bu yana gözleniyor. Bu gerginlik, Kerkük’ün kimin tarafından kontrol edileceği konusunda toplumlar arasında yaşanan tartışmadan kaynaklanıyor.

BO: Geçtiğmiz günlerde, Irak Türkmen Cephesi Başkanı Sadettin Ergeç’e suikast girişiminde bulunuldu. Sizce bu gelecekte yaşanacakların işareti mi?

JH: Bu yeni bir şey değil. Daha önce de suikastlar; suikast girişimleri düzenlenmişti. Kerkük sorununa çözüm bulunmadıkça da, bu durum daha da kötüleşecek.

BO: Kerkük’ün geleceğine ilişkin ‘en iyi senaryo’ ve ‘en kötü senaryo’ nasıl gelişebilir?

JH: En iyi senaryo şöyle: Kerkük’teki farklı toplumlar, Bağdat hükümeti ve bölgesel Kürt yönetiminin yardımlarıyla müzakere etmek üzere masaya otururlar... Toplumlar burada, tarihi eşikler; tarihi sınırlamalardan vazgeçtiklerini söylerler. Barışçıl bir çözüme ulaşmak için geçici bir süre konusunda anlaşırlar – örneğin 10 yıl... Ancak bunlar Irak halkının karar vermesi gereken şeyler. Bu geçici süre zarfında, Kerkük ayrı bir federal bölge olarak kalır... Bu süreç için toplumlar iktidar paylaşımına giderler. Bu süreç sonunda çözüme varmak için de bir mekanizma oluştururlar.

En kötü senaryo ise şöyle gelişir: Kerkük’te bir kargaşa başlar, şiddet olayları yaygınlaşır, etnik gruplar arasında çatışmalar başlar ve iç savaşa doğru sürüklenilir. Veya Kürtler 2007 yılında referandum yapılması konusunda ısrar ederler. Diğer toplumlar referanduma katılmayı reddederler, veya referandum sonuçlarını tanımazlar ve Kürtler, buna karşılık Kerkük’ü tek taraflı olarak kendi bölgelerine katmaya kalkışırlar. Bu da toplumların şiddete başvurmasına, yine toplumlar arasında çatışmalar yaşanmasına ve en sonunda da bir dış gücün – örneğin Türkiye’nin – müdahalesine gider...

BO: Kerkük’ün belirli bir süre için değil de, temelli olarak ayrı bir federal yapıya kavuşturulması konusunda ne düşünüyorsunuz?

JH: Benim veya benim bağlı olduğum kurumun bu konuda herhangi bir görüşü yok. Bu Iraklılara ait bir karardır. Bence bu Kerküklülerin vermesi gereken bir karardır. Benim savunduğum şu; Kerkük’te bir referandum yapılmasının zamanı değil. Çünkü daha pek çok konuda belirsizlik var. Kimler Kerkük’te bulunmalı? Kimlerin referanduma katılma hakkı olmalı? Kerkük’ün sınırları nerede? Irak’ta kargaşa veya iç savaş sürerken bu sorulara yanıt bulamazsınız. Onunun için bence bu referandumu ertelemek gerekir, ve geçici bir uzlaşmaya varılmalı. Ama son kararı Iraklılar ve özellikle Kerküklüler vermeli...

BO: Raporunuzda bazı önerilere yer veriyorsunuz. Bunlar özetler misiniz?

JH: Kerkük sorununu çözme konusunda uluslararası katılım gerekiyor. Çünkü, aralarında derin bir güvensizlik olduğu için Kerkük’te yaşayan toplumlar, sorunları gidermekte zorlanacak gibi görünüyor. İşte bu nedenle, Irak hükümetinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Kerkük için bir özel temsilci ataması çağrısında bulunması gerektiğini düşünüyoruz. Bu Özel Temsilci, Kerkük’ün ayrı bir federal yapıya kavuşmasını sağlayacak, iktidarın paylaşılması için bir yöntem belirleyecek ve az önce bahsettiğim bu geçici sürecin işlemesi için mekanizmalar kurulmasını sağlayacak.

BO: Kürtlerin Kerkük konusundaki görüşlerini biliyoruz. Türkmenlerin görüşlerini de biliyoruz. Peki, Şiilerin petrol zengini Kerkük’ün geleceğine ilişkin bir bakış açısı var mı?

JH: Bilemiyorum, pek çok Şii kesim var Irak’ta. Kerkük’e bakacak olursak, Arapların bir kısmı Şii, bir kısmı Sünni. Türkmenler, yarı yarıya Şii ve Sünni olarak bölünmüşler. Kerkük’teki Şiilerin çoğu geçen seçimleri kazanan Birleşik Irak İttifakını destekliyor. Onun için liderlerinin görüşlerini izleyeceklerdir. Liderlerinin çoğu olmasa da, önemli bir kısmı Kerkük’ün ve doğal zenginliklerinin Irak’ta kalmasını tercih edeceklerini düşünüyorum. Ancak, Kerkük’ün ayrı bir federal yapıya kavuşmasına da razı olacaklarını düşünüyorum. Ne de olsa, Irak’ta federalizmi destekleyenler Birleşik Irak İttifakıydı...

BO: Şöyle bir görüş var – katılıp katılmadığınızı merak ediyorum: Türkmenler, Kerkük merkezde sayıca fazlalar, ancak ulusal anlamda Kürtler önemli bir siyasi güce eriştiler. Kerkük’ün geleceğine ilişkin bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

JH: Sayılar konusunu bilemeyeceğim. 1957 yılından bu yana Irak’ta güvenilir bir nüfus sayımı yapılmadı. Bugün, her şey son derece gayrı resmi ve tartışılır. Örneğin, Kerkük’te ‘şu kadar Kürt vardır’ desem, bütün toplumlar bunu reddedecektir. Türkmenler bu sayının çok yüksek olduğunu, Kürtler ise çok az olduğunu söyleyecektir. Ancak bu bütün istatistikler için geçerlidir. Sayılar hakkında konuşmak, gerçekten çok tehlikeli. Ancak tarihi olarak, Kerkük’te en nüfuslu grup Türkmenlerdi; Kürtlerin önemli bir nüfusu vardı; daha az sayıda Arap ve biraz da Hıristiyan ve Yahudi vardı. Kerkük ilinde - yani merkezin dışına da baktığımızda - Kürtlerin büyük bir nüfusu vardı. Yani 1957 yılı sayımlarına bakarsanız, Kerkük ilinde, çok az bir farkla Kürtler çoğunluğu oluşturuyordu. Sonra Araplar, sonra da Türkmenler. Çünkü Türkmenler diğer topluluklara göre şehirliydi – yani merkezde toplanmışlardı.

BO: Az önce en iyi senaryoyla en kötü senaryo üzerinde durduk. Sizce olası senaryo nasıl gelişecek?


JH: Bakın ben Kürt liderleri yakından tanıyorum. Son derece pragmatik kişilerdir. Bence azami taleplerinden vazgeçmeyi kabul edecekler. Çünkü bu talepler gerçekçi değil ve tek taraflı olarak uygulanamaz. Bunu yapmaya kalkışırlarsa, kendi çıkarlarına zarar verirler. Onun için, Saddam Hüseyin’den çok çekmiş olan Kürtlerin yine istikrarsızlık ve şiddete dönmeyi kabul edeceklerini zannetmiyorum... 1991 – 1992 yılından bu yana bölgelerinde oluşturdukları göreceli sükuneti tehlikeye atacaklarını zannetmiyorum... Eğer siyasi liderler bu yönde karar verebilirlerse, Kürtlerin önemli ödünler vereceklerini düşünüyorum. Kerkük’teki hiç bir toplum, bütün taleplerinin karşılandığını görmeyecek ve hepsi ödün vermek zorunda kalacak. Tabii buradaki sorun Kürt halkını ikna etmek olacak. Halkı ödün vermeye ikna etmek zor olacak. Çünkü, uzun bir süredir, siyasi liderler, halka, Kerkük’ün tarihi olarak Kürtlere ait olduğunu ve 2007 yılına kadar Kerkük’e sahip olacaklarını söylüyorlardı. Kerkük’ün tarihi olarak Kürtlere ait olduğuna dair kanıt yok ve 2007 yılına kadar da Kerkük’ün Kürtlerin olacağı gerçekçi bir beklenti değil...

BO: Çok teşekkür ediyorum, sayın Hilterman.

JH: Ben teşekkür ediyorum.