Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, uranyum zenginleştirme işlemlerini durdurması için İran’a bu ay sonuna kadar süre tanıdı. Zenginleştirilen uranyum, sivil amaçlar için olduğu gibi nükleer silah üretmek için de kullanılabiliyor. Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Atom Enerji Dairesi Başkanı Muhammed El Baradey’den, İran’ın Güvenlik Konseyi’nin taleplerini yerine getirip getirmediği konusunda Konseye bilgi vermesini istedi.
Bu karardan sonra İran, uranyum zenginleştirme işlemini başarıyla gerçekleştirdiğini açıkladı. Baradey, Tahran'da görüştüğü İranlı yetkililerden, nükleer tesislerini uluslararası denetime açmalarını istedi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararı, Tahran’ın nükleer programı üzerinde Batılı devletlerle İran rejimi arasında devam eden çekişmede gelinen son aşama oldu. Amerika ve Avrupa devletleri, İran’ın nükleer silahlar edinmeye çalıştığına inanıyor. Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad liderliğindeki İran hükümeti ise nükleer programının sadece sivil ve barışçı amaçlara yönelik olduğunu belirtiyor.
Başkan Bush Güvenlik Konseyi’nin son kararından önce yaptığı bir basın toplantısında, İran’ın nükleer silah sahibi olmasının kabul edilemeyeceğini ve uluslararası güvenlik açısından tehdit oluşturacağını söyledi:
“İran nükleer silah sahibi olursa, bütün dünyaya şantaj yapabilir. İran’ın nükleer silah edinmesi, bu silahların hızla yayılmasına yolaçabilir.”
İran’ın, uranyum zenginleştirme işlemini başarmış olsa da, nükleer silah üretebilmek için gerekli bilgi ve teknoloji düzeyine ne zaman ulaşabileceği konusunda uzmanlar arasında görüş ayrılıkları var. Tahminler, bu sürenin 2’yle 10 yıl arasında değişebileceğini gösteriyor. Silah Kontrol Derneği adlı bağımsız araştırma kuruluşunun başkanı Daryl Kimball şöyle diyor:
“İranlıların katetmesi gereken uzun bir mesafe var. Ellerindeki nükleer malzemenin silah yapımı için uygun hale getirilmesi aşamasındaki kırmızı çizgiye henüz ulaşmış değiliz. Ayrıca nükleer silah programı geliştirmek isteyip istemedikleri de kesin olarak belli değil. Ama aynı zamanda Uluslararası Atom Enerji Dairesi de bu programın tamamen barışçı amaçlara yönelik olduğunu söyleyemiyor.”
Uzmanlar, İran’ın, gizlice nükleer faaliyet yürüttüğünün 2003 yılında ortaya çıktığını hatırlatıyor. Oysa İran, Uluslararası Nükleer Malzemenin Yayılmasını Önleme Anlaşmasını o tarihten 18 yıl önce imzalamıştı.
Amerikalı eski diplomat Tom Graham son 30 yıldır silah kontrolu amacıyla yapılan bütün uluslararası görüşmelerin hepsinde görev aldı. Eski Büyükelçi Graham, İran’ın nükleer programının 1970’lerdenberi devam ettiğini söylüyor:
“Kendilerini, tarihi Pers İmparatorluğunun devamı olarak gören batı İranlılar, bugün çevreye bakıyor ve Pers imparatorluğunun eski toprakları arasındaki Pakistan’da ve İsrail’de nükleer silahların mevcut olduğunu görüyorlar. Kuzeyde Rusların silah sahibi olduğunu biliyorlar. İran’ın doğusunda, batısında ve güneyinde Amerikan kuvvetlerinin bulunduğunu düşünüyor ve şöyle diyorlar: büyük bir ülke, büyük bir güç olmak istiyoruz. Bugünlerde kuvvetin ölçüsü nedir? Nükleer silah sahibi olmaktır...”
Bazı uzmanlar İran’ın nükleer programı konusunda gelinmiş olan noktada çözümün zor olacağını, bunun için iki tarafın da esneklik göstermesi gerektiğini düşünüyor. Konu üzerinde Batılı güçler ve İran tamamen farklı tutum içinde bulunuyor. Dış İlişkiler Konseyi adlı düşünce kuruluşunun uzmanlarından Charles Kupchan’a göre, Amerikalılar ve Avrupalılar açısından tek sorun, Tahran’ın nükleer silah sahibi olması:
“İranlılar açısından ise konu sadece nükleer silah meselesi değil. Onlar açısından önemli olan konu, ulusal saygınlık. İran’ın, diğer ülkeler gibi egemenlik hakkını kullanıp kullanamayacağı... Egemenlik ve haklar konusunun İranlılar için bu kadar önemli olmasının bir sebebi, İran’ın 19’ncu yüzyılda İngiltere ile Rusya arasındaki büyük çekişmede piyon olarak kullanıldığını düşünmesi. Aynı şeyin İkinci Dünya savaşından sonra da Rusya ile Amerika arasındaki çekişme döneminde olduğunu düşünüyorlar. Bence İran İslam devrimi artık bir din meselesi olmaktan çıkmış, milliyetçiliğin ifadesi haline gelmiş bulunuyor. Ya da din rejimi, milliyetçilik kimliğine bürünmek istiyor. Halkına, ‘İran’ı, büyük güçlerin oyuncağı olmaktan kurtardık’ diye mesaj vermeye çalışıyor. Nükleer program uyuşmazlığını bu amaçla kullanıyor.”
Amerika’da yaşayan ve New Jersey’deki Ramapo Üniversitesi’nde siyasi ekonomi profesörü olan İranlı Behzad Yagmanian, nükleer uyuşmazlıkta ilginç bir diğer siyasi unsur görüyor:
“İran halkının çoğu işbaşındaki yönetimi ve özellikle Devlet Başkanı Ahmedinejad’la yakın çevresindeki delileri desteklemiyor. Ancak aynı zamanda Amerika’nın İran’a, kendi arzusunu yerine getirmesi için baskı yaptığını düşündükleri için ülkelerinde nükleer enerji programının geliştirilmesini destekliyorlar. Bu programın barışçı amaçlara yönelik olup olmadığı onları pek ilgilendirmiyor. Dolayısıyla Amerika’nın tutumu ortaya çelişkili bir durum çıkarmış bulunuyor: İran rejimine muhalif olan İranlılar aynı zamanda bu konuda, rejime destek veriyor.”
Profesör Charles Kupchan, Amerika’nın, İranlıların ulusal gurur duygusundan yararlanarak bir diyalog başlatabileceğini söylüyor:
“İran’la diyalog yolları ararken, İranlılar arasında çok güçlü olan ulusal gurur duygusundan yararlanmak gerekir. Bu, İran halkının ulusal gururunu hiçe sayarak ‘nükleer araştırma programınızı durdurun yoksa başınıza kötü şeyler gelir’ demekten daha akıllıca bir yaklaşım olur.”
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İran’dan uranyum zenginleştirme çalışmalarını durdurmasını ve tesislerini uluslararası denetime açmasını istedi. Son günlerde ise Amerika’da yayınlanan New Yorker dergisinde, Amerika’nın İran’daki nükleer tesislere karşı askeri operasyona girişmek için hazırlık yaptığı yolunda bir yazı çıktı.
Uluslararası Atom Enerjisi Dairesi, İran’ın, Güvenlik Konseyi’nin son talebini yerine getirip getirmediği konusunda Konseye bu ay sonunda bir rapor sunacak. Uzmanlar, uyarıları dikkate almadığı takdirde İran’ın daha sert önlemlere ve hatta uluslararası yaptırımlara hedef olabileceğini söylüyor.