2 Aralık 2005: Irak'ta Basına Rüşvet İddiaları Tartışılıyor

Washington Post, Amerikan ordusunun başarı haberlerini yayınlaması için Irak’ta yerel gazetelere rüşvet verdiği iddiasını şaşırtıcı bulmuyor ve Bush yönetiminin Amerika’da da benzer bir yönteme başvurduğunu hatırlatıyor. Gazete, bu tür yöntemlerin Irak’ta demokrasinin gelişimine zarar vereceğinin de altını çiziyor.

"Bu konuyu açığa çıkartan askeri yetkililerin de çok iyi bildiği gibi, bu propaganda yöntemi, uğruna mücadele edilen bütün değerlere zarar veriyor. Demokrasinin en önemli unsurlarından biri özgür basındır; yönetimin denetlediği veya gizlice yönlendirdiği bir basın değil."

Boston Globe da, benzer bir yaklaşım sergiliyor ve Bush yönetiminin basın özgürlüğü ilkesini çiğneyerek Irak’ta demokrasiyi geliştirme çabalarına zarar verdiğini vurguluyor. Bush yönetiminin Amerikan kamuoyuna karşı da benzer yöntemlere başvurduğunu savunan gazete, Irak’taki olayın ise sahtekarlıkta yeni bir aşama olduğunu belirtiyor.

"Hiçbir işe yaramayan bu çabaların en acı tarafı, yönetim rüşvetle haber yayınlatıp demokrasinin en önemli unsurlarından biri olan basın özgürlüğü ilkesini çiğnerken, Bush’un demokrasi ihraç ettiğini iddia etmesidir. Bunlar, özgür bir toplumun değil, Bush’un özgürlük adına devirdiği Saddam Hüseyin gibi diktatörlerin taktikleri olabilir."

New York Times, Amerika’nın Birleşmiş Milletler temsilcisi John Bolton’un reform tartışmalarındaki tavrını eleştiriyor. Bolton’un Birleşmiş Milletler’de istenen reformların hemen yapılmaması halinde örgütün bütçesini engelleme tehdidinde bulunduğunu kaydeden gazete, Bolton’u uzlaşma arayışını bir kenara bırakıp sadece güç gösterisi yapmakla suçluyor.

"Bolton’un Birleşmiş Milletler bütçesini engelleme yönündeki son tehdidi, istenen amaca hizmet etmiyor. Geçmişte, hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat başkanlara bağlı olarak görev yapan Amerika’nın Birleşmiş Milletler temsilcileri, Amerika’nın gücünü diplomatik yetenekleriyle bütünleştirmeyi başarmıştı. Ne yazık ki Bolton, onların tecrübesinden yararlanmayı beceremedi."

Christian Science Monitor ise Amerika’da para ve siyaset ilişkisini mercek altına alıyor. Kongre üyelerine yapılan yasal bağışlarla rüşvet arasındaki ince çizginin kolayca geçilebildiği görüşüne yer veren gazete mevcut yasaların yetersiz kaldığı yorumunda bulunuyor.

"Diktatörlerin, Amerika’dan gelen temsili demokrasi talebini gülerek karşıladığından hiç kuşkunuz olmasın. Çünkü, bu taleplere Amerikan demokrasisinin en büyük açığını göstererek cevap verebilecek durumdalar. Bu açık da, parası olan herkesin, yasal veya yasadışı yollarla hükümet kararlarını etkileyecek biçimde Kongre üyelerini baştan çıkartabilmesidir."