'Ermenilere Kızgın ve Kırgın Değilim'

Amerika'nın North Carolina eyaletindeki Duke Üniversitesi'nde antropoloji doktorası yapmakta olan Yektan Türkyılmaz, araştırma amacıyla daha önce de gittiği Ermenistan’da bu yaz aylarında iki ay hapis yattı. Türkyılmaz'a yöneltilen suçlama, Ermenistan yasalarına aykırı olarak "50 yıldan eski kitapları ülke dışına çıkarmaya çalışmaktı."

Türkyılmaz'ın serbest bırakılması için Amerika'daki akademik çevrelerde Ermenistan yöneticilerine mektup kampanyası açıldı.

Son seyahati, Türkyılmaz'ın Ermenistan'a araştırma amaçlı beşinci seyahatti.

Türkyılmaz, hafta serbest bırakılarak geçen hafta Amerika'ya döndükten sonra sorularımızı yanıtladı:

AK (Aydan Kızıldağlı): Bu son seyahatinizde neler oldu, anlatır mısınız?

YT (Yektan Türkyılmaz): Açıkçası Ermenistan kütüphaneleri bir araştırmacı için çok ilgi çekici bir yer. Ermenilerle ilgili bir şeyler araştırıyorsanız çok önemli kaynaklara sahipler. Örneğin bir ulusal kütüphanede 6.5 milyon belge var. Bu en son seferinde ben açıkçası biraz da tesadüfi şekilde başvurdum. Ve Ermeni arşivinde çalışmama izin verildi. Bu tabii ilk kez bir Türk vatandaşına verilen izindi.

AK: Hangi konuda araştırma yapmak için başvurdunuz?

YT: 1908-1938 yıllarıyla ilgili tez konum için. Arşivde geçirdiğim süre içinde Patriklik belgelerine baktım. Dönemin önemli Ermeni gazetelerine gelen yazışmalara ve bunların kendi içindeki yazışmalarına baktım. Van`la ilgili yazışmalara baktım. Ermeni Ulusal Delegasyonunun Sevr`de Paris konferansında Nubar Paşa’nın öncülüğünü yaptığı, dönemin Ermeni politikalarını yöneten organizasyonun yazışmalarına baktım. Burada kaynakların büyük bir kısmı Ermenice. Onun dışında Rusça, Fransızca ve İngilizce.

AK: Bu yaptığınız araştırma sonucu neyle karşılaştınız ?

YT: Ben kendi araştırmamda kim kimi kesti sorusunu sormuyorum. Bu herhalde şu aralar çok daha gündemde. Ama köylerini evlerini terk etmek zorunda kalmış insanların anılarına ve bunların mektuplarına çok sıklıkla rastladım. Oradaki Rus orduları ile beraber bölgeye giden Ermeni gönüllülerine çok rastladım. Bu belgelerin büyük kısmındaki iddialar, bölgedeki Ermeni nüfusunun nerdeyse tamamına yakınının yok olduğu iddiasıydı. Tarihle ilgili hiçbir belgeyi mutlak kabul edemeyiz. Yani bir belge çıkmayacak ki söylediğiyle herşeyi aydınlatsın. Burada aslında bir yanlış anlamanın da üzerine gitmek lazım. Bize gerçeği hiçbir zaman arşivler söylemeyecek. Arşivler yoluyla çok gizli bir gerçeği bulmak iddiasında kimse olamayacak. Bu hem Ermeni hem Türk tarihçilerin bence biraz da bir yanılmasıydı diyeyim. Bizim kuşak araştırmacılar daha çok, bu belgeler vasıtasıyla geçmişte tam olarak gerçekten ne olduğunu anlamaya çalışmak yerine, biz bu belgeleri nasıl okumalıyız şeklinde konuya yaklaşıyoruz. Bu belgelerin hiçbirini mutlak kabul etmiyoruz. Bunların hepsinin içinde birer konuşma noktası olduğunu herkesin subjektif bir noktası olduğunu ve hiçbir belgenin gerçeğin fotoğrafını çekmediğini söylemek gerekiyor. Benim çalıştığım dönem olarak düşünürsek bölgedeki Ermenilerin yok olduğuna ilişkin belgelere sıklıkla rastlanıyor.

AK: Araştırmanızı yaptınız ve yurtdışına çıkarken havaalanında tutuklandınız. Bundan sonra ne oldu?

YT: Ben 50 yaşını geçen 89 kitaptan dolayı tutuklandım. Ermenistan’da halen akıllara durgunluk verecek bir yasa var. İsterseniz baştan anlatayım. Ben havaalanına gittim. Etrafımda belli yoğunlaşmalar olduğunun farkındaydım. Havaalanına bazı gariplikler oldu. Bavullarımın hepsi kontrolden geçtikten sonra uçağa doğru giderken, pasaportuma damga vuruldu. Herhalde kaçakçılığın tamamlanmasını beklediler, ben iki adım attıktan sonra etrafımı halen KGB olarak anılan, şimdiki adı Milli Güvenlik Teşkilatı olan gizli servis elemanları çevirdi. Benim yakalanmam tamamen siyasi bir karardı. Daha önceden planladıkları, ne yapmak istedikleri kestirilebilir.

AK: Nedir sizin düşünceniz ?

YT: Ben kabaca şunu söyleyeyim. Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin iyileşmesini istemeyen insanlar olabilir. Çünkü yoktan yaratılmış bir gerilimdir. Şöyle garip bir noktadır ki yani, olmayacak şeyler bahane edildi. Ben ilk kez sunu da belirtmek istiyorum. Ermenistan’da bir kişi kitap yüzünden yargılandı ve ceza aldı.

AK: Bu kitapların içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz?

YT: Mesela Daşnak Sütyun'un programı, Daşnak Sütyun'un çıkardığı dergiler, Ermeni tarihi üzerine Ermenice kitaplar, ben aynı zamanda kitap kolleksiyoncusuyum. Bunu da herkes biliyor, oradakiler de biliyordu. Orada 51 yaşındaki bir kitapla sınırda yakalanmanız 4 ila 8 yıl yargılanmanız demek olabiliyor. Eğer öyle yorumlamak isterlerse, Tarihi olarak Ermeni coğrafyasının Ermeniler tarafından anlatılması, Türkler ve Kürtler üzerine kitaplar vardı. Çok büyük kısmı Ermeni partilerin programlarıydı.

AK: Peki bu kitapları nasıl elde ettiniz?

YT: Başkanlık sarayına 150 metre mesafedeki, haftada iki gün kurulan bir pazardan satın aldım.

AK: Yani bunları elde etmek için özel bir çaba göstermediniz.

YT: Hayır para verip alıyorsunuz.

AK: Siz izinli olarak ordaydınız. Çalışmalarınız sırasında tedirginlik duydunuz mu?

YT: Ermenistan'ı da Türkiye'yi de monolitik olarak düşünmemek gerekir. Bu bana karşı yapılanlar, dediğim gibi Ermenistan’da belli bir grubun tercihi idi. Ama diğer insanlar da başka tercihler içindeydi ve bana yapılan bu tavrı şiddetle kınadılar, beni desteklediler. Mesela arşiv müdürü ve Ermenistan’da demokratikleşme ve açık topluma yürüme doğrultusunda siyaset izleyen ya da bu düşünceleri destekleyen herkes benim yanımda durdu. Bu sevindirici birşeydi ama halen garip bir Soğuk Savaş dönemi mantığını yurtseverlik milliyetçilik anlayışıyla harmanlamış ve buna göre hareket eden küçük ama çok güçlü bir grup da var ki bu insanlar kimseyi dinlemiyorlar. Kendi kafalarına göre işler yapıyorlar ve benim olayımı da onlar üstlendiler. Tabii ummadıkları bir şey oldu. Çok tepki aldılar. Ben bundan da çok mutluyum ve umutluyum. Belki de yakın dönemde hic görülmedik bir miktarda Türk, Ermeni ve başka kökenlerden araştırmacılar, tarihçiler, akademisyenler, insan hakları savunucuları biraraya geldi. Benim olayım etrafında bence bu önemli bir düzlem oluşturdu. Değişik kesimler açısından ve bunun kalıcı olması benim için çok önemli. Ben bu olayın öyle bir kazanım olduğunu düşünüyorum.

AK: Tutuklandınız, karakola götürüldünüz. Sonra ne oldu?

YT: Şehirdeki KGB binasına götürüldüm Aynı akşamda ulusal KGB merkezine götürüldüm . Bu ikisi de şehrin merkezindedir. Ve buradaki hücrelerden birine kondum ve iki ay boyunca da bu hücrelerde kaldım.

AK: Yakalandıktan sonra size nasıl davranıldı?

YT: Tehdidkar, küfürlü konuşanlar oldu. Ama bunları benim de uyarımla onların şefleri susturdular. Bazıları çok büyük kin ve nefretle yaklaştı. Fiziksel bir saldırı oldu mu, diyorsanız, bunu yapmadılar. Bunu yapacaklarını sanmıyordum . Kendileri de düşünmüyordu. Sanırım herhalde.

AK: Hücredeki süreyi tek başınıza mı geçirdiniz. Yoksa başkaları ile kaldınız mı?

YT: Bir ay boyunca bir kişiyle kaldım. Sonra yanımda iki kişi vardı.

AK: O günlerde neler düşündünüz?

YT: Zor tabii. Korkunç bir izolasyon. Dış dünyayla ilişkimiz sadece bir Ermeni radyosu ve günlük üç tane Ermeni gazetesiydi. Gazeteler çok sınırlı dünya ile ilgili çok az şey var. Onun dışında avukatım vardı, onu görebiliyordum. Bana ilk KGB’nin kendi avukatını atadılar. 10 gün sonra kendi avukatımı tuttum. Başlangıçta 10 günden fazla kalacağımı sanmıyorlardı. Kendi içlerinde nasıl bir güç ilişkisi var, nasıl tartışmalara gidildi, bilemiyorum ama beni tuttular. Bir aydan sonra herhalde beni 1 yıla kadar tutmayı düşünebilirler diye düşündüm. Tabii çok büyük bir tepki geldi. Hesaba katmayacakları kadar ve en sonunda işte eski Senatör Robert Dole’un mektubundan sonra da herhalde artık, akademisyenlerden gelen tepki çok önemliydi. Benim yakalanmam, tutuklanmam hepsi politik kararlardı. Politik cephede çok kaybettiklerinin, kendileri için çok zararlı bir iş yaptıklarının farkına vardılar. En son çok güvendikleri insanların da bu tavırlarını onaylamadıklarını görünce sanırım yine politik bir karar verip beni serbest bıraktılar. Tabii beni Türkiye ajanı olduğunu düşündükleri için yakaladılar.

AK: Peki siz Türkiye’nin ajanı mıydınız?

YT: Hayır. Bence en büyük sorun bu. Biz akademisyenler hiç kimsenin ajanı değiliz. Biz sadece akademik etik etrafında çalışan insanlarız tek sorunuma bağlı bulunduğumuz kurumlardır. Ve akademik etik ilkeleridir. Ama ne yazık ki bazı insanlar bunu bir türlü anlamak istemiyorlar. Onlar akademisyenin ne olduğunun farkında değiller. Akademik çalışma ve özgürlükler hakkında fikirleri yok. Onlara göre biz onların ırkçı kategorilerinden birine ya da milliyetçi kategorilerinden birine girmeliyiz. Ne yazık ki bu son 20 yıllık dünyamız bambaşka bir dünya hiç bir sınırı kabul etmiyor. Hiçbir zorlama dar kategoriyi kabul etmiyor. Benim için Türk basınında ilk günlerde Ermeni dostu diye birşeyler çıktı... Ermeni dostu ve Ermeniler yakalıyor... Yani az önce de söylediğim gibi insanları kategorilere koymaya çalışıyorlar. Ermenistan’da akademik çalışma yapılabilir mi? Ermenistan araştırmacıların önüne dökümanları koyuyor mu? Bunu bilemeyiz. Bunu Türkiye için de bilemeyiz. Ermenistan`la ilgili de bilemeyiz. Biz sonuç itibariyle önümüze konulan belgeleri inceliyoruz.

AK: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir akademik çalışma yapılmasını istedi. Siz bu konuda neler söyleyeceksiniz?

YT: Bu sorun çok katmanlı, çok aktörlü, halledilmesi güç bir sorun. Bu tartışmaya her kesim katılmalı. Biz bu sorunu Ermeni sorunu diye bir başlıkta toplamaya çalışıyoruz. Ama çok farklı. Aktörlere baktığımız zaman Ermenistan’da bulunan aktörler ayrı, diasporada bulunanlar Ermeniler ayrı noktadalar. Diasporanın değişik kesimlerindeki Ermeniler ayrı noktadalar. En nihayetinde Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunları düşünürsek, bunlar siyasi sorunlardır, siyasetçilerinde topu taca atmamaları gerekli.

AK: Politikacıların bu sorunu kullanmaması nasıl sağlanabilir?

YT: İlk başta şunu söylemek istiyorum. Birbirine düşmanlıkla büyümüş nesillerden bahsediyoruz . Onun dışında yakın dönemin olaylarıyla iyice karışmış, Karabağ meselesi, sınır meselesi ve sürekli gündeme gelen soykırım tasarılarıydı. İyice karmakarışık bir hale gelmiş meseleden bahsediyoruz. Politik yumuşama çok önemli. İki ülke arasında.

AK: Ermeni soykırım tasarısının farklı ülkelerin gündeminde onaylanması bu işi daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmiyor mu?

YT: Burada mesele dış politikayla ilgili birşeydir. Tabii iki grup olarak siz konuşmuyorsanız ve sizin dışınızda herkes konuşuyorsa bu çözümsüzlüğün artmasına sebep verecektir. Sonuç olarak başkalarının ne yaptığı değil bizim ne yapacağımız önemli. Bizim oturup meseleleri çözmeye çalışmamız gerekiyor. Bazı politik adımlar atılması gerekli.

AK: Nedir bu politik adımlar?

YT: Ermenistan’la Türkiye arasında belli bir yumuşama... Sınır kapısının açılması... Şunu söyleyeyim: Ermenistan’da bir Türk düşmanlığı var mıdır? Vardır. Niçin vardır? Çünkü Türk bilinmiyor. Beni gördüğünde bana düşmanlık duymuyor. Ancak bir kavram olarak bana düşman. Politik iyi niyet burada çok önemli. Sorunları çözme niyetinde olan insanların adım atmaları. Ben iki ülke arasındaki gerilimlerin bedelini ödedim. Ben bu konuda şunu da söyleyeyim. Herkesin aklına şu gelebilir. Yektan neden bu izinler sana verildi ve sen gidebildin diye. Çok basit bizim Türk tarihçileri akademisyenleri bu konulara çok ilgisiz kaldı. Hiç kimse dil öğrenmek istemedi. Çünkü gözümüzü kapattık. Açıkçası bir tabu gibi yaklaştık bu meseleye. Mesela şu anda arşivler açılsın diye başbakanımız çağrıda bulunuyor. Arşivler açıldığı zaman Türkiye’den kim gidip çalışacak, ona kimse bir şey söylemiyor. Ermenice dökümanları kim okuyacak? Bu soruya cevap yok. Bütün kurumlar açılsa bizim tarihçilerimiz ne yapacak bilemiyorum doğrusu. Dolayısıyla bu iş çok abartıldı. Milli tarihlerimiz oluştu. Milli tarihçilerimiz oluştu. Bu sadece bizim için değil. Ermenistan tarafı içinde geçerli. Bizdeki tavır bu meseleyi unutmak yönündedir. Sovyet eğitimli Ermeni tarihçileri de aynı şekilde aynı şeyi yazıp duruyorlar. Artık inanılmaz bir sıkıcılığa geliyor. Bizde resmi duruşumuza ilişkin kaynak aramaya çalışıyoruz. Eleştirel akademik bir konum alamadık şimdiye kadar istisnalar hariç. Ancak yeni kuşaktan umutluyum. Bizim kuşaktan umutluyum. Son olarak şunu söylemek istiyorum, bu olaylardan dolayı kızgın ve kırgın değilim.