23 Mayıs 2005: Bush Yönetiminin Politikaları Eleştiriliyor

New York Times, Başkan Bush’un Ebu Gureyb cezaevindeki kötü muameleden sorumlu olan herkesin yargılandığı yönündeki açıklamasının gerçeği yansıtmadığını savunuyor. Gazete, Ebu Gureyb’de yaşananların münferit olaylar olmadığını öne sürüyor ve Bush yönetimini, cezaevlerindeki kötü muamelenin üstünü örtmeye çalışmakla suçluyor.

"Yönetim; Irak, Afganistan ve Guantanamo’daki Amerikan cezaevlerinde yaşanan kötü muamelenin sorumluluğunu hiçbir zaman tam anlamıyla üstlenmedi. Yapılan iç soruşturmaları gizli tutarken, dışarıdan soruşturma yapılmasını da engelledi. Kötü muamele olaylarını münferit olaylar gibi göstermeye kalkıştı. Resmi soruşturmaları da etkileyerek, Beyaz Saray, Adalet Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı’ndaki yetkililer hakkında ciddi bir soruşturma yapılmasını engelledi. Böylece, asıl önemli olan konunun, kötü muameleye yol açan cezaevi politikalarının nasıl oluşturulduğu sorusunun gündeme gelmesinin de önüne geçti."

Christian Science Monitor, Bush yönetiminin Özbekistan’daki ayaklanma karşısında izlediği politikayı sorguluyor. Özbek lider İslam Kerimov’un terörle savaşta Amerika’yla ittifak yaparak koltuğunu güvence altına almak istediğini hatırlatan gazete, Kerimov’un buna karşı ülke içinde bir baskı yönetimi kurduğunun altını çiziyor. Gazete, Amerika’nın çıkarının Kerimov’u değil, demokrasiyi desteklemekten geçtiği görüşüne yer veriyor.

"Kerimov, radikal İslamcıların iktidara gelmesini önlediğini söyleyerek üzerindeki dış baskıyı azaltabileceğini düşünüyor. Ancak Müslüman ülkelerin demokrasiye yöneldiği ve radikal İslamcı grupların ya sandıkta başarısız olduğu ya da daha ılımlı bir hale geldiği bir dönemde, Kerimov’un bu iddiası pek de inandırıcı olmuyor. Özbekistan’da diğer eski Sovyet cumhuriyetlerindeki gibi bir devrim henüz söz konusu değil. Ancak Amerika, Kerimov’a, halkını özgür bırakması gerektiğini daha net bir şekilde ifade etmelidir."

Washington Post yazarı Jackson Diehl Lübnan’da Hizbullah’ın; Filistin’de Hamas’ın seçimlere özgürce katılabilmesine rağmen, Mısır’da şiddeti reddeden Müslüman Kardeşler örgütünün seçime girmesine izin verilmemesini eleştiriyor. Müslüman Kardeşler’in bölge ülkelerinde bulunan diğer İslamcılar üzerindeki etkisini hatırlatan yazar, bu örgütün seçime girmesi durumunda diğer radikal İslamcıların da şiddet yöntemi yerine siyasi sürece girmeyi tercih edebileceğini vurguluyor.

"Samimi ve aşamalı bir biçimde demokrasiye geçilmesi karşılığında İslamcılardan da, seçilen her hükümetin insan haklarına ve temel haklara saygılı olmasına, seçimleri kaybedince de iktidarı bırakmasına dayalı bir anayasal sisteme bağlı kalmaları istenebilir. Böylece Mısır, Başkan Bush’un da istediği gibi, Arap dünyasında demokrasiye öncülük edebilir. Mübarek bu öneriyi reddederse, hem kendi ülkesinde hem de komşu ülkelerde başarılı bir geçiş süreci ihtimalini azaltmış olur."

Boston Globe ise, Harvard Üniversitesi’nde düzenlenen bir konferanstan hareketle, demokrasinin tanımını mercek altına alıyor. Gazete, konferansa katılan farklı ülke temsilcilerinin kendi deneyimlerini anlatımından yola çıkarak, demokrasinin her ülkede farklı bir yol izleyebileceğini belirtiyor. Boston Globe, Amerika’daki yurtseverlik yasası ile 2000 başkanlık seçiminin de çeşitli eleştirilere yol açtığını hatırlatıyor.

"Demokrasi, en genel anlamıyla, adil bir hukuk sistemi içinde, bütün vatandaşlara kendilerini ifade etme imkanı tanıyarak farklılıklarını çözebilen bir sistemdir. Demokrasi, şeffaflığa dayanan ve iktidarın barışçıl biçimde el değiştirdiği bir sistemdir. Ancak bütün bunlar demokrasiyi tanımlamaya yetmez. Demokrasi, vatandaşların tekrar tekrar yeniden tanımlaması gereken, yaşayan ve gelişen bir düşüncedir. Demokrasi, vatandaşların korumaya hazır olması gereken ve küstahlık yapmadan yayması gereken bir düşüncedir. "