30 Aralık 2004: ABD'nin açıkladığı yardım miktarı eleştiriliyor

Birleşmiş Milletler'in Acil Durum Yardım Koordinatörü Jan Egeland'ın Güney Asya’daki deprem sonrasında zengin Batılı ülkeleri cimrilikle suçlaması, Amerika’da tartışmalara yol açtı. Washington Post da, Egeland’a destek vererek yardım miktarını başta 15 milyon dolar olarak açıklayan Bush yönetimini eleştiriyor. Bu rakamın Başkan Bush’un yemin töreni için harcanacak miktarın yarısından bile az olduğunu hatırlatan gazete, miktarın 35 milyon dolara çıkarılmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyor:

''Bir kamuoyu yoklamasına göre, Amerikalıların çoğu bütçenin yüzde 24’ünün yoksul ülkelere yardıma gittiğine inanıyor. Oysa gerçek miktar, yüzde 1’in bile altında. Daha da kötüsü, genellikle vaat ettiğimiz miktardan çok daha az yardımda bulunuyoruz. Bizim vaat ettiklerimiz de dahil olmak üzere söz verilen yardımlar gerçekleşmediği için İran’ın Bam kentinde bir yıl önce meydana gelen depremin kurbanları hala çadırlarda yaşıyor. Bush, dün yaptığı açıklamada 35 milyon dolarlık yardımın sadece bir başlangıç olduğunu söyledi. Umarız bu doğrudur ve bu kez verdiğimiz söze uygun davranırız.''

Deprem sonrasında bütün dünyada yaşanan dayanışma ruhunu, 11 Eylül saldırıları sonrasındaki atmosfere benzeten Christian Science Monitor ise, küreselleşme sürecinin hem bu tür felaketlere karşı önceden tedbir alınmasına hem de felaketler sonrasında ortak bir yardım çabası oluşturulmasına katkıda bulunduğunu yazıyor. Deprem ve tsunami kurbanlarının daha uzun bir süre desteğe ihtiyacı olacağını vurgulayan gazete, küresel düzeydeki yardım çabalarının süreklileştirilmesinin önemine değiniyor:

''Organizasyon ve teknoloji alanındaki gelişme ve küreselleşmeyle birlikte, dünya artık felaketler karşısında çaresizlik ve korkuyu daha az hissetmeye başlıyor. Dünya çapında, zor durumda olanlara insanlığın temel niteliklerini gösterme fırsatını yakalıyor. Bu felaket bize, bütün dünyanın tek vücut olarak düşünebildiğini ve ardından ortak biçimde hareket edebildiğini gösterdi. Harekete geçmek elbette önemli, ama ortak biçimde birbirini sevme düşüncesi yaraları sarma gücünü de içinde barındırıyor.''

Washington Post, Avrupa Birliği’nin Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlama kararı almasını, aşırı İslamcılığa karşı Amerika’nın 11 Eylül saldırılarından sonra harcadığı bütün çabalara denk gelen önemli bir adım olarak tanımlıyor. Müzakerelerin üyelikle sonuçlanmasının hem Türkiye’yi hem de AB'yi olumlu etkileyeceğini belirten gazete, bunun medeniyetler çatışması ihtimalini de azaltacağını vurguluyor:

''Avrupa Birliği ile on yıldan uzun sürmesi beklenen görüşmeler, Türkiye’nin yaptığı reformları daha da yaygınlaştırmasını ve sağlamlaştırmasını gerektirecek. Bu süreç, Türkiye’nin laik demokratik yönetime sahip, Batı ile yakınlaşmış müreffeh bir Müslüman ülke kimliğini pekiştirecektir. Önümüzdeki yıllarda Batı ile bu Müslüman dünyası arasındaki boşluğun aşılması için mümkün olan her şeyin yapılması sorumluluğu Avrupalı liderlere aittir. Avrupa Birliği’nin geleceği buna bağlıdır.''

Boston Globe’da İsrail-Filistin anlaşmazlığı ve Amerika’nın oynaması gereken rol üzerine yazılmış bir makale dikkat çekiyor. Massachusetts Üniversitesi’nden David Matz’ın kaleme aldığı makalede, her iki tarafta da barış sürecine karşı çıkan güçler olmasına rağmen, İsrail ve Filistin halklarının çoğunluğunun iki devletli çözümü desteklediği vurgulanıyor. Yazar, Amerika’nın sürece tek başına değil uluslar arası bir koalisyon oluşturarak müdahale etmesini savunuyor:

''Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Rusya, Japonya, Çin, Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır bu koalisyonun içinde yer almalıdır. Gerçek bir uluslararası koalisyon oluşturma önerisi bazı Avrupa başkentlerinde şok etkisi yaratabilir. Ama böyle bir öneri Amerika’nın hem Irak’ta bir koalisyon kurma konusunda elini güçlendirebilir hem de Washington’un bir Filistin devleti kurulması ve Ortadoğu’da barış sağlanması konularında ne kadar ciddi olduğunu gösterebilir.''