Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, Suriye’de Esat rejiminin yıkılmasının hemen ardından Ankara’ya giderek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü.
Suriye konusunun ana eksenini oluşturduğu buluşma sonrası Von der Leyen, AB’nin “yumuşak karnı” olan konulara, özellikle “Suriyeli göçmenler ve ülkede oluşturulacak yeni iktidarın kapsayıcılığı” konusuna vurgu yaptı. Erdoğan ise, Türkiye’nin Suriye’de “terör örgütleriyle mücadelesinin sürmesi gereğine ve Türkiye-AB ilişkilerine ivme kazandırılması” taleplerini ısrarla yineledi.
Karşılıklı iyi niyet dilekleri açıklandı. İlişkilerin geliştirilmesi arzusu teyit edildi. AB’nin göçmenler için Türkiye’ye 2024 yılında masaya 1 milyar Euro daha koyacağı açıklandı. Her iki taraf da “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve istikrarına” büyük önem verdiğini açıkladı. Görüşmenin ardından ortak göç ve Suriye’de geçiş dönemi başta olmak üzere ortak gündem belirlendi.
Peki bu görüşme, gerçekten AB ve Türkiye’yi daha da yaklaştırdı mı? AB-Türkiye ilişkilerinde “ziyaret öncesi” ya da “ziyaret sonrası” gibi bir değişim noktasından söz edilebilir mi? Daha da önemlisi, Türkiye’nin 2016 yılından bu yana sürekli tekrar ettiği “Gümrük Birliği Anlaşması’nın yenilenmesi, vize kolaylığı” gibi konularda bir ilerleme sağlar mı?
VOA Türkçe’nin dosyaya yakın yetkililerden edindiği bilgilere göre, AB Komisyon Başkanlığı’na ikinci kez seçilen Von der Leyen’in kısa veya orta vadede ziyareti görünmüyordu. Suriye krizi çıkınca hızla Türkiye’yi hem de tek başına ziyaret etmek zorunda kaldı.
Türk yetkililere göre, Von der Leyen, Türkiye’nin Suriye ve göç konusunda oynadığı rolü Ankara’da kendi gözleriyle gördü. Görüşmede Von der Leyen, Suriye’ye öncelikle göç meselesi, ikinci olarak da jeopolitik açıdan cihatçı örgütlerin yeniden Avrupa için terör riski içermesi endişelerini dile getirdi.
Yine aynı kaynaklara göre, AB PYD’nin kontrolündeki cezaevlerinde kalan yüzlerce Avrupalı cihatçının, ülkelerine geri dönmesinden korkuyor. Von der Leyen bu kaygısını bizzat Erdoğan’a iletti.
Ancak kaynaklara göre Ankara da Von der Leyen’e, “Bir terör örgütünü başka terör örgütüne karşı kullanarak, sonuç alamazsınız. SDG’nin bu konuda size şantaj yapmasına izin verdiğiniz sürece, bu şantajı size karşı kullanacaktır. Bu konuya daha kalıcı, mantıklı, köklü çözümler bulmak gerekir” diyerek çözüm önerilerini aktardı.
Sonunda her iki tarafın da “Suriye hakkında ortak mesaj verme, istikrar sağlanması ve Suriye’deki bütün halkların haklarının korunması” ortak mesajları üzerinde uzlaştığı kaydedildi. Ayrıca AB ve Türkiye’nin “Suriye’nin yeniden kalkınmasına ve mültecilerin geri dönüşüne yardım edelim” fikri üzerinde de bir uzlaşmaya vardığı belirtildi. Buna göre taraflar, “Suriye’de geçişin tartışıldığı Akabe toplantısındaki sonuç bildirgesinde yer alan ilkeler” çerçevesinde örtüştü. Daha ‘düzenli ve kapsayıcı’ bir ortak çalışma kararı alındı.
“Genişleme komiserimi göndereceğim”
Bu ‘düzenli ve kapsayıcı’ işbirliğinin detaylarına bakıldığında Von der Leyen, ilk defa bu kadar açık bir dille “göçmenlerin geri dönüşlerini konuşabiliriz, birlikte çalışalım. Suriye’de istikrar sağlanırsa, biz de bu geri dönüşleri teşvik edebiliriz” dedi.
Uzun süredir “Türkiye aday ülke ifadesini kullanmaktan kaçınan Alman Hristiyan demokrat politikacı, ilk kez bu ifadeyi basın önünde de kullandı. Askıya alınan ekonomi, ulaştırma, enerji ve siyasi alanda oluşturulan 4 diyalog mekanizmasının yeniden açılması kararlaştırıldı. Ayrıca “Ortaklık Konseyi” ve Avrupa Yatırım Bankası’nın da önü açıldı.
Von der Leyen, Erdoğan’ı Brüksel’e davet etti. Döner dönmez, konuyu AB Konsey Başkanı Antonio Costa ile konuşacağını söyledi. Erdoğan bu davete olumlu yanıt verdi. Ve son olarak AB Komisyonu genişleme komiserini hızlı bir şekilde Ankara’ya göndereceğini söyledi. Yani Von der Leyen, Türkiye ile adım adım ilerleme stratejisini takip etti.
Ankara’nın ise, Von der Leyen’in Türkiye’ye gelmesini ve “aday ülke” demesini önemsediği ve yavaş yavaş diyalog mekanizmalarının aktif hale gelmeye başlamasından da memnun olduğu belirtiliyor. Ancak buradaki yeni soru işareti, bu gelişmeler Ankara-Brüksel ilişkilerine katalizör olabilecek güçte mi?
Türkiye-AB ilişkileri üzerine uzmanlaşan Türk-Fransız düşünce kuruluşu Institut du Bosphore Başkanı Bahadır Kaleağası, Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’nin AB ile ilişkilerine “önemli bir ivme katacağını” düşünüyor.
Kaleağası’na göre, AB bu yeni dönemde, “hem Ortadoğu’da istikrar hem ABD ile ters düşmeden savunma sanayini zor durumdan çıkarma, hem de Ortadoğu’da yeni durumu şekillendirecek masada etkili olma” politikasını izleyecek. Kaleağası, göçmen ve sığınmacılar konusunda işbirliğinin ve Türkiye’deki kampların güçlendirilmesinin öncelikli konu olduğu görüşünde. Bunun için birtakım fonların öngörüldüğünü söyleyen Kaleağası, savunma sanayi, enerji, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gibi alanlarda adım atılmasının beklendiğini de ekliyor.
“Türkiye’nin gücü hala potansiyelinin altında”
Türkiye’nin jeopolitik konumu gereği elindeki kartların güçlü olduğunu, Suriye’deki gelişmelerin bu kartları biraz daha güçlendirdiğini belirten Kaleağası, “Evet Türkiye’nin elindeki kartlar güçlü ama potansiyelinin altında bir güç. Türkiye’nin elini güçlendirebilmesi için, kendi yapısal reform gündeminde; eğitim, finans piyasası, iş piyasası, adalet, hukuk devleti ve özgürlükler gibi alanlarda daha güçlü olmalı. Bu konularda ilerlerse kartları her alanda, AB ile de Ortadoğu ile daha da güçlenir. Bunları yapmazsa yine kartlarını kullanır ama potansiyelinin altında kalır” dedi.
Kaleağası, Von der Leyen’in Ankara ziyaretinden Türkiye-AB ilişkilerinde “gündem konularında” mutabakat sağlamış olarak geri döndüğünü, tam üyelik alanında yeni başlıklar açılmasa da “mülteci politikaları, Ortadoğu’ya yönelik dış politikada istişare ve Gümrük Birliği yenilenmesinde istişare” gibi somut alanlarda ilerlemek üzere bir mutabakatın ortaya çıktığını vurguluyor. Ancak Kaleağası, “ilerleme olacak mı, onu bilmiyoruz. Ama en azından olumlu bir adım var. Tekrar somut gündem oluşturuldu, şimdi karşılıklı ilerleme zamanı” diye ekliyor.
Ancak konuyu Avrupa’dan değerlendiren uzmanlar, Kaleağası’na oranla, daha temkinli bir değerlendirme yaparak, “Suriye dinamiğinin tek başına Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir ivme kazandırmak için yeterli olmayacağını, bunu “Ankara’nın da bildiğini” dile getiriyor.
VOA Türkçe’ye konuşan Fransa'nın önemli siyaset bilimi okulu Science Po’da, Uluslararası Araştırmalar Merkezi CERI'de uzman, siyaset bilimci Bayram Balcı, “Suriye’deki gelişmeler çok hızlı oldu. Hem Türkiye hem de AB için Suriye’nin istikrarı çok önemli. AB’nin endişeleri; Mülteciler evlerine dönebilir mi? İktidara gelenler İslamcı oldukları için, Nusayriler, Hristiyanlar azınlıklar, Ermeniler, Dürziler gibi yeni bir göç dalgası olur mu? Bir de AB’yi sarsan cihatçı saldırılar tekrar ortaya çıkar mı? Bu nedenle AB temkinli. Ama bana göre fazla temkinli. Suriye halkı için yeni durum bir şans ve Colani ekibine yardım edilmeli. Türkiye ile yakın temasa geçilmeli. Zira çok kırılganlar ve Suriye’de hala belirsizlik hakim” diye konuştu.
“Batı’nın Türkiye’ye yardım edeceğine inanmıyorum”
AB’nin mülteci korkusunun anlaşılması gerektiğini kaydeden Bayram Balcı, “Daha çok mülteci daha çok faşizm anlamına geliyor. Aşırı sağ partiler güçleniyor. Bu nedenle AB yönetimleri başka mültecilerin gelmesini istemiyor” diye ekliyor. Türkiye’nin güvenlik kaygılarının da dikkate alınması gerektiğini belirtiyor ve “AB eğer Türkiye’nin orada bir Kürt oluşumuna karşı gelmesini istemiyorsa, Türkiye’yi dinlemek zorunda. Türkiye’nin rızası olmadan orada bir otonomi kurulmaz. Birlikte çalışmaları şart” görüşünü savunuyor.
Bayram Balcı, Fransa’daki temaslarından hareketle, “Önümüzdeki günlerde AB ile Türkiye’nin Suriye konusunda birlikte çalışmasına tanıklık edeceğiz. Gelecek aylar, yıllar ilişkiler açısından çok belirleyici. Türkiye’nin de Suriye’de işi çok zor olacak. Beni korkutan, ben 45 yıldır Fransa’dayım ve yine de Suriye konusunda Batılıların Türkiye’ye yardım edeceklerine pek inanmıyorum. Çünkü Ortadoğu’yu iyi okuyamıyorlar. Hatta kendi çıkarları için mantıklı düşünüldüğünde Türkiye’ye yardım etmeleri gerekiyor, ama yapamayacaklar. Çok fazla önyargı ve yanlış bilgi var” diyor.
Strazburg Üniversitesi Türk Etüdleri Bölüm Başkanı, tarihçi-sosyolog Prof. Samim Akgönül de, VOA Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, “Von der Leyen çok sıcak mesajlar verdi. İlk Suriye krizinden bu yana açıkça görülen bir şey var. 2016’deki göçmen geri kabul anlaşmasının işe yaradığı ortaya çıktı. Bu Türkiye’ye bir teşekkür ziyareti aslında. Avrupa’nın Ankara ziyareti bir minnet ziyareti ve gelecek birkaç sene için de gene aynı rolü üstlenmesini istiyor” dedi.
Akgönül, Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’nin elini güçlendirdiğini ancak, “Türkiye-AB ilişkilerini hızlandıracağını zannetmiyorum. AB’nin Ankara ziyareti, daha çok, özellikle göçmenler konusunda AB’nin talep ve teşekkürlerini iletmek için yapılan bir ziyaret” diyor.
Göç krizi nedeniyle Avrupa’da sağ popülist partilerin iktidara geldiğini, bunun da AB halkının önemli bir bölümünü endişelendirdiğini kaydeden Prof. Akgönül, “Rejim değiştikçe AB de kabuk değiştiriyor. Bu normal. Ama bunun getirdiği iki endişe verici konu var: Schengen ve Euro’dan geri dönüş gündeme gelebilir. Yeni bir göç krizinde Schnegen’den geri adım atılabilir. Zaten bugün Almanya da dahil pek çok ülke sınır kontrollerini yeniden getirdi. Bu nedenle de Türkiye ile sıkı işbirliği arayışındalar” dedi.
“Suriye kapısı açık, güneş de girebilir yağmur da…”
Samim Akgönül, Suriye kartı Türkiye-AB ilişkilerine “kısa vadede ivme kazandırsa da uzun vadede ikili ilişkilerin kendi gündeminin belirleyici olacağını belirtiyor. “Türkiye’nin Suriye kapısı açık, bu kapıdan güneş de girer yağmur da…” diyen Samim Akgönül, Strazburg’daki Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’nin yoğun konuşulduğunu belirtiyor.
Akgönül, “Suriye’de tarih yazılmaya devam ediyor. Henüz hikaye bitmedi. Bundan sonra Kürtler ile ilgili özerk bölge vs.. tartışmaları Türkiye açısından önemli. Parlamenterlerle konuştuğumda, dünyadaki kriz noktaları o kadar çoğaldı ki, Türkiye’nin nispeten krizsizliği, avantaj vermekte. Türkiye bu krizlerin hepsinin ortasında ama bunların hiçbirine girmedi. Benim AP’de gördüğüm hapistekiler, kayyum meseleleri.. gibi hukuk devleti ve demokrasi sorunları utanç verici. Bunlardan ben de utanıyorum. Ama diğer taraftan da o büyük krizler Türkiye’de yok. Şu anda Ortadoğu’da yıkılmaya yüz tutmayan ender rejimlerden birisi Türkiye. Nispeten göç ve jeopolitika açısından istikrarlı” diye ekliyor.