Washington’daki liberal düşünce kuruluşlarından Amerikan İlerleme Merkezi uzmanı Michael Werz, 1 Kasım seçim sonuçlarını Amerika’nın Sesi’ne değerlendirdi. Türkiye’yi yakından izleyen uzman Werz’e göre AKP’nin önünde iki seçenek var: Ya baskılara devam edebilir, ya da Türk demokrasisini yeniden güçlendirme yoluna gidebilir.
Melek Çağlar – 1 Kasım seçimlerinden çıkan sonuç nasıl yorumlanabilir? Seçim sonuçlarını Türkiye’nin geleceği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Michael Werz – Bu elbette spekülatif bir soru. AKP’nin önünde bu başarılı sonuçtan sonra iki seçeneği var. Ya eskiden yaptıklarını tekrarlayıp kutuplaşmayı körükleyebilir, medya ve muhalifler üzerindeki ağır baskısını devam ettirebilir veya bunların Türkiye’nin ve hatta AKP’nin çıkarına olmadığını anlayarak izlediği politikayı değiştirip, Türk demokrasini yeniden güçlendirme yolunu seçebilir.
"Tercihi, terör, belirsizlik ve üçüncü seçim ihtimali endişesi belirledi"
Melek Çağlar – Seçim sonuçları seçmenin tercihi açısından neler söylüyor, dışarıdan bakıldığında?
Michael Werz – Bu seçimlerde şaşırtıcı olan bütün kamuoyu yoklama şirketlerinin sonucu tahmin edemeyişi, çoğu gözlemcinin ve hatta AKP içindeki isimlerin bile sonucu sürpriz olarak karşılamasıydı. Bence en ilginç olan Haziran’dan Kasım’a kadar halkın önceliklerinin değişmiş olmasıydı. Haziran seçimlerinde halkın öncelikleri ekonomik durumdan duyulan kaygı, Erdoğan’ın anayasal değişiklik isteğinden duyulan rahatsızlık ve AKP’nin kendisini eleştirenlere yönelik baskıcı tutumuyla ilgiliydi. Ama Kasım seçimlerinde bu öncelikler değişti. Halk şiddet ve terörizmi önceliği yaptı; istikrarsızlık ihtimalinden, belirsizlikten ve bir üçüncü seçim yapılma olasılığından korktular. İşte bu kaygı ve korkular, MHP seçmeninin ve muhafazakar Kürtler’in AKP’ye kaymasına neden oldu.
"Kürt sorununu çözmek bir partinin çıkarlarından çok daha önemlidir"
Melek Çağlar – 1 Kasım öncesindeki süreç ve sonrasında sandıktan çıkan sonuca bakıldığında, barış sürecinden tekrar bahsetmek mümkün olacak mı?
Michael Werz – Bu da spekülatif bir durum. Erdoğan 28 Şubat’ta yaptığı konuşmayla barış sürecini tek taraflı sona erdirdi, sonrasında şiddet ve terörün ülkenin Gündeydoğusu’nu nasıl paramparça ettiğini gördük. Kürt sorununu çözmek, etnik çeşitliliğe dayalı modern bir ülke olmak ve azınlığı oluşturacak bir sayıya sahip olanlara haklarını vermek Türkiye’nin çıkarınadır ve daha da önemlisi bir partinin siyasi çıkarlarından çok daha önemlidir. Türkiye’nin sorunu çözmenin dışında başka bir seçeneği yok. Ama aynı zamanda, Haziran seçimlerinden sonra bir dereceye kadar ortaya çıkan kutuplaşma, hükümetle PKK arasındaki çatışma ve hatta HDP ile oluşan gerginlik bir ölçüde AKP’ye oy getirdi. Bu yüzden siyasi hesapların değişeceğini ummaktan başka çare yok. Umuyorum ki, daha da kutuplaştırma yerine ılımlı, alçakgönüllü, birleştirici politikalar izlenir.
"AKP özüne dönerse umut var"
Melek Çağlar – Yeni AKP hükümeti sizce ne tür politikalar izleyecek?
Michael Werz – Bu soru nasıl bir AKP hükümeti göreceğimizle ilgili. AKP, iktidarının ilk yıllarında, önemli başarılara imza attı, Türkiye’yi açık bir toplum haline getirdi, çoğulculuğu güçlendirdi, insanların demokratik bir rejimde serbestçe dini inançlarının gereğini yerine getirmelerine olanak tanıdı. Ve modern Türkiye tarihinde ilk kez azınlıkta olanların sorunları yapıcı bir şekilde gündemine aldı. Dolayısıyla Kürt sorunu konusunda AKP özüne dönerse, bu durumda umutlu olmak için sebep var demektir. Ama son haftalarda yaşananlar tekrarlanırsa o zaman 2016 Türkiye için çok sorunlu geçer.
"Türkiye'nin PYD konusundaki görüşleriniğ revize etmesi gerekebilir"
Melek Çağlar – Seçim öncesinde, koalisyon formülleri konuşulurken bunun Suriye politikasında değişikliğe yol açacağı ihtimali konuşuluyordu. 1 Kasım sonrasında çıkan sonuçla birlikte bu ihtimal ortadan tamamen kalktı mı?
Michael Werz – Türkiye, Esad ve Suriye konusundaki başından beri kararlı bir tutum sergiledi. Özellikle de Esad konusunda… Ama bu zaten Batılı ülkelerce de benimsenen bir durum, zira hiç kimsenin Esad’ı sevdiği söylenemez. Ama Türkiye’nin Suriye konusunda, Batı’yla özellikle de Amerika ile yollarının ayrıldığı nokta YPG/PYD oldu. Türk hükümetinin PYD’ye karşı net tavrı ve hatta geçen hafta PYD hedeflerine operasyon düzenlemiş olması ve buna karşılık Amerika’nın Suriye’nin kuzeyine asker göndereceğini açıklaması iki taraf arasındaki çok derin görüş ayrılığını su yüzüne çıkardı. Bence, bu derin görüş ayrılığı ancak Türk hükümetinin PYD ile ilgili görüşlerini revize etmesi halinde çözülebilir.
"Mülteci krizi AB'yi Türkiye konusunda pragmatik davranmaya itti"
Melek Çağlar – AKP’nin son zamanlarda izlediği politikalar konusunda AB ve ABD’nin gösterdiği tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Michael Werz – Avrupalılar çok temkinli davranıyorlar, İlerleme Raporu seçim sonrasına ertelendi ama Almanya Başbakanı Angela Merkel seçim öncesi Türkiye’yi ziyaret etti. Avrupa mülteci krizinin getirdiği baskı altında ve belki de bu yüzden söz konusu olan Türkiye’nin iç politikası olunca pragmatik davranmaya başladı. Ama Amerika bu konuda daha açık oldu eleştirilerinde, gerek ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü gerekse Amerika’nın Ankara Büyükelçisi basın özgürlükleriyle ilgili kaygıları, Kanaltürk ve Birgün gazetesine el konulmasını, bağımsız gazetecilere yönelik baskı ve saldırıları eleştirdiler. Amerika’nın önceliği IŞİD, Avrupa’nın ise mülteciler krizi, dolayısıyla AB ve ABD söz konusu Türkiye olunca aynı tarafta buluşamıyorlar.