Paris'te yaşayan oyuncu ve yönetmen Sedef Ecer, aynı zamanda ödüllü bir tiyatro yazarı. Ecer, yeni bir maceraya daha atıldı ve ilk romanı "Tresor National/Milli Servet" raflarda yerini aldı. Yeşilçam'da 25'in üzerinde filmde çocuk yıldız olarak oynayan Ecer, romanında kendi hayatından esintilerle, Türkiye'yi anlatıyor.
Daha 3 yaşındayken sahneyi paylaştığı Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Fatma Girik, Ayhan Işık ve daha niceleri gibi, kendi döneminin bütün yıldızlarıyla geçen çocukluğu, Sedef Ecer’in bütün hayatına yön vermiş. Otuz yıldan fazla süredir yaşadığı Fransa'da da "O kadar küçük yaşta sahneye çıktım ki, gerçek dünyayı, hikaye anlatan insanlar zannettim" dediği çocukluğunun izlerini sürüyor.
Romanında, annesinin seslendiği "şekerim" sözü "ma şeker" oluyor; Yeşilçam'ın yüreğimizdeki yıldızları Esra Zaman'ın dudaklarından dökülüyor. Sahne tozunu 3 yaşında yutan kız çocuğunun adı ise önce "Hülya" sonra "Julya" oluyor. Her 10 yılda bir darbelerle sarsılan Türkiye'de, yalnızca politika yapanların değil, sanatçı, gazeteci, yazar-çizer, herkesin nasibini aldığı baskı, güçlükler, aile sırları, yan yana giden yoksulluk ve parıltı dolu hayatlar, Sedef Ecer'in karakterleri eşliğinde akıp gidiyor.
"Türkiye'yi unutmak ne mümkün ama dilim benim evim" diyen sanatçı, gurbet ve ülke özlemine de uzun uzun yer verdiği romanında, değişen Türkiye'yi Fransa'dan, Fransızca olarak, Fransızlar'a anlatıyor. Ecer son 15 yıldır Fransızca yazıyor. Oyunları, Fransa ve dünyada 30 kadar yönetmen tarafından, 6 dilde sahneye koyuluyor. Fransız medyasının da yoğun ilgi gösterdiği Sedef Ecer ile Paris'teki evinde ilk roman heyecanını ve elbette Corona virüsü pandemisinin sanatçılar üzerindeki etkisini konuştuk.
VOA Türkçe: Neden ilk romanınıza "Tresor National"adını verdiniz?
Sedef ECER: Aslında ben devlet sanatçısı unvanından yola çıktım. Ama Fransızca'ya çevirdiğimde, "devlete ait bir sanatçı" imajı verdi, güzel durmadığını fark ettim. O nedenle daha çok Japonya'da, Arjantin'de vs. yaşayan sanatçılarına verilen bu unvanı seçtim. Yaşarken ödüllendirilen Esra Zaman'ın hikayesi.
VOA Türkçe: Neden Fransızca?
Sedef ECER: Uzun zamandır oyunlarımı, senaryolarımı Fransızca yazıyorum. Ama roman yazmaya pek cesaret edememiştim açıkçası. Çünkü roman daha uzun soluklu bir yazı türü ve dilin tonunu, nefesini tutturmanız lazım. Bu konuda nedense kendime güvenmiyordum. O yüzden çok uzun bir çalışma süresi oldu. 4 yılda yazdım. Lattes yayınevi çok önemli bir yayınevi, ilk onlara gönderdim. Onlar hemen kabul edince anladım ki oldu bu iş. Sonra yayıncımla birlikte kurgusu üzerinde çalıştık. İki bölüm yer değiştirdi ve taşlar yerine oturdu. İyi bir yayıncı da bu demek zaten.
VOA Türkçe: Esra Zaman, ölmek üzere olan bir Yeşilçam yıldızı. Hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
Sedef ECER: "Tresor National" Türkiye'yi anlatan bir roman; ama Fransa'dan bakarak. Yeşilçam'da, devlet ve şehir tiyatrolarında oynamış bir Türk yıldızın hikayesi. Kadın 85 yaşında ve ölüm döşeğinde. Fransa'ya yerleşen kızı, 50'lerden 80'lere annesinin o bohem hayatını anlatıyor. Annesi, son bir tiyatro sahneye koyar gibi, kendi cenazesini de kendisi sahnelemek istiyor ve kızından kendisi hakkında bu törende okunacak bir metin hazırlamasını istiyor. Hikaye de buradan başlıyor.
"Yavaş yavaş yok olan bir eski dünya"
VOA Türkçe: Sanki Esra Zaman ile İstanbul'un gelişimini, değişimini aynı anda anlatıyorsunuz?
Sedef ECER: Çok sevindim bunu bulmanıza. Çünkü benim için Esra Zaman, aktristin, gelişmesi ve yavaş yavaş yok olması, o sinemanın yok olması, o dönemin yok olması, eski İstanbul'un da yok oluşunu anlatıyor. Aslında bu Türkiye'ye ya da İstanbul'a özgü bir durum değil. Yavaş yavaş yok olan bir eski dünya var. O eski dünya şu anda sadece filmlerde kaldı. Eski Paris'in havası da yok, eski Amerika da... Giderek ölen yok olan, yavaş yavaş gözümüzün önünde silinen bir dünyanın hikayesi. Esra Zaman'ın ölümü, bu silinen dünyanın ölümünü sembolize ediyor. Esra Farsça'da 'sırlar' demek. Zaman ise geçen zamanı temsil etti. Ayrıca, Türkan Şoray, Belgin Doruk, Fatma Girik gibi kolayca söylenebilen bir Yeşilçam ismi gibi oldu. Sevdim bu ismi. Kitabı okuyan Fransızlar, şimdi kim bu Türk star diye Google'dan isim araştırıyormuş.
VOA Türkçe: Okurken, "Acaba Türkan Şoray mı, Belgin Doruk mu?diye bulmaya çalışıyorsunuz. Bir de tabi Hülya adlı genç kız karakteri. Sanırım çocuk yıldız olarak o da sizden esintiler taşıyor.
Sedef ECER: Elbette. Çünkü ben de çocukluğumu sinema setlerinde ve tiyatro kulislerinde, sahnelerinde geçirdim. Anlatıcı karakterin benimle yaşıt olmasına özellikle önem verdim. Çünkü insanın hafızası kutular gibi. 70'li yıllardan hafızanızda kalan bir koku, bir dizi, bir film, bir manzara var. Benim çocukluğumun, karakterin çocukluğu ile denk gelmesini, kendi hafızamı o karaktere vermek istedim. Esra Zaman da annemin yaşında. Annelik, babalık hafızası da var. Onların yaşını da aynı şekilde düzenledim. O yüzden bütün karakterlerde benden birşey var.
VOA Türkçe: Kimlerle oynadınız çocuk yıldız olarak?
Sedef ECER: Büyük yıldızların hepsiyle oynadım. Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Filiz Akın, hepsiyle filmlerim var. Onun dışında Suzan Avcı ile çok yakındık. Suzan Avcı benim süt annemdi. Türk sinemasının 'femme fatale' kadını, masum kurban Türk kadını tipinden çıkan, masaya yumruğunu vurup, bazen kötü hatta yılan gibi olmayı göze alan ama istediğini yapan, özgür kadın benim için Suzan Avcı.
VOA Türkçe: Kitap feminist bir kitap diyebilir miyiz? İstanbul tarzı bir feminizmden söz edebilir miyiz?
Sedef ECER: Bunu bana bir Fransız gazeteci de sordu. Fransızların benmerkezci bir bakışı var. Yani her şeye Fransa'dan bakıyorlar. Sanki feminizm sadece buradaymış gibi. Oysa 1900'lerden beri Türkiye'de çok ciddi bir feminizm var. Bütün dünyada olduğu gibi. Müthiş kadınlar çıkmış. Soyadı kanunu çıktığında eşlerinin soyadlarını almamışlar. Yazarlık, yayıncılık yapmışlar. Afife Jale gibi, tiyatro yapanlar var, seçme ve seçilme hakkına kavuşmuşlar. Esra Zaman ben feministim demiyor, sadece hareketleriyle feminist. Ben özgürüm, istediğimi yaparım diyor. İstersem soyunurum, istersem giyinirim diyor. Bu zaten feminist bir duruş. Esra Zaman da eşi de feminist.
Doğulu kadına 'oryantalist' bakış
VOA Türkçe: Ben sizi tiyatro sahnesinde de izledim, izleyici ile iletişiminiz çok güçlü. Bir oyununuzda Seda Sayan'a benzettiğiniz rol, Seda Sayan'ın sabah programını Fransızca duymak beni şaşırtmıştı. Buna benzer projeler sürecek mi?
Sedef ECER: Seda Sayan'dan esinlendim ama tümüyle Seda Sayan diyemem. Nasıl Esra Zaman bir tek yıldız değilse, o TV sunucusu kadın da sadece Seda Sayan değildi. Onun gibi halkın sevgisini kazanmış, telefonda hediyeler dağıtan, insanları azarlayan, stüdyoya hakim bir kadın. Ben güçlü kadın karakterleri seviyorum. Ve Doğulu kadın Türk kadını dendiğinde zavallı, hep kurban kadın hissi veriliyor. Bu beni öfkelendiriyor. Tümüyle oryantalist bir bakış açısı. Mesela Fransızlar beni davet ettiğinde, "Aaa ne güzel hem Türk’sünüz hem de yazıyorsunuz" demeleri çok sinir bozucu. Türkiye'de yüzlerce kadın sanatçı var, yüzlerce kadın, çok güzel şeyler yazıyor. Doğudan ve Müslüman coğrafyadan geldiği anda entelektüel bir kadın olamazmış gibi bir hava yaratıyorlar. Onu da tersine çevirmek benim için çok önemli. Bundan sonra da buna devam edeceğim.
VOA Türkçe: Covid döneminde yazdınız bu kitabı. Bir sanatçı olarak pandemi sürecini nasıl yaşadınız?
Sedef ECER: Provalar ve temsiller iptal olunca, önümde iki yol vardı; birisi depresyona girmek, diğeri de çalışmaktı. Ben de herkes gibi kapanınca kendimi işe verdim. Roman yalnız yapılabilecek bir iş. Ve birden çok yoğun, dışarıdan gelen hiçbir etki olmayan bir yazı dönemine girdim. Ve Covid'i öyle atlattım. Benim için Covid dönemi verimli oldu diyebilirim. Ama tabi hepimiz çok endişeliyiz. Bundan sonra tiyatronun kaderi ne olacak, iflas eden salonlar dönemini nasıl atlatacağız. Hepimiz, dünyanın her yerinde, bundan sonra nasıl olacak diye büyük bir endişe içindeyiz.
"Paris, Paris'e hiç benzemiyor"
VOA Türkçe: Sizsiz her yer aynı oldu. Çok özledik tiyatroyu. Fransa'da bu yokluk nasıl yaşanıyor?
Sedef ECER: Evet çok boş. Fransızlar bir de Kültür Bakanlığı kurumunu yaratan bir ülke. Andre Malraux, dünyanın ilk kültür bakanı. Sosyokültürel hayat olmadan Paris, Paris'e hiç benzemiyor. Ben de büyük boşlukta hissediyorum kendimi. Ara ara arkadaşlarla birbirimizin provalarına gidiyoruz. Atölye çalışmaları yapıyoruz. O beni biraz ayakta tutuyor. Bir film hazırlıyorum. Bu hafta yeni bir romana başlamayı da düşünüyorum.
VOA Türkçe: Gelecekteki projeler çıkıyor yavaş yavaş açığa...
Sedef ECER: Bir roman, bir film projesi var. Başlayacak olan bir oyun var. Bir de yazılmakta olan bir oyun. Ama şu anda prova ortamına giremediğimi için telefon ve Zoom ile fikir bulmaya çalışıyoruz.
VOA Türkçe: Türkiye'den geldiniz, burada yaşıyor ve üretiyorsunuz ve burada başardınız. Sedef Ecer nereli, kim, kendisini nerede evinde hissediyor?
Sedef ECER: Ben "dilim benim evim" diyorum. Çünkü benim işim dil ile ve artık Fransızca'ya geçtim. Ama Türkçe konuşurken kendimi Türkiye'de hissediyorum. Şu anda sizinle konuşurken kendimi Türkiye'de hissediyorum. Tabi ki memleketin kokusu, ışığı her an var. Kitapta da özlemle, gurbetle hasretle ilgili çok uzun sayfalar var. Özlem, doğduğu yeri terk edenler için çok büyük bir yara her zaman. Ama benim şansım kabullenmek oldu. Fransa'da Türkiye'de yaşadığım sürenin iki katından fazladır yaşıyorum. Bir yerden sonra Fransızca yazıyorum. Fransız okur, Fransız seyirci, Fransız ekipler.. Ve de burada okuyup büyüyen 2 çocuğum var. Dolayısıyla dilin içinde hayat benim için. Fransızca benim için çalışma dili. Evim dediğiniz yer çalıştığınız yer oluyor ister istemez. Ama bütün anılarım çocukluğum, sevdiklerimin büyük bölümü orada. Hepimiz için çok kıymetli tabi doğduğumuz topraklar.