Corona salgını nedeniyle 16 Mart’ta yüz yüze eğitime son verilmesinin ardından, okullar yeni eğitim-öğretim yılına da uzaktan eğitimle başladı. Yaz tatilinin ardından yaklaşık 18 milyon öğrenci, sınıflarında değil, evlerinde ders başı yaptı.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, 1 milyon 500 bin öğrencinin uzaktan eğitime erişemediğini belirterek, bu sorunun çözümü için özel kitap setleri dağıtılacağını, 5 bin 200 Eğitim Bilişim Ağı (EBA) noktası kurulacağını açıkladı. Selçuk canlı ders kapasitesinin de Mart ayına kıyasla 10-12 kat arttırılacağını söyledi.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık da VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, bu yıl uzaktan eğitime erişimde bir gelişme olmasını beklediklerini söyledi. Arık, “Mart’tan bu yana uzaktan eğitime erişim konusunda önemli çalışmalar yapıldı. Özellikle özel eğitim alanındaki öğrenciler, Suriyeli öğrenciler gibi çok sayıda farklı gruba yönelik erişim hedefi güçlendirildi. EBA’daki çalışmalar ve EBA’nın içeriği farklılaştırıldı. En önemli konulardan biri olan psiko-sosyal destek alanına öncelik verildi” diye konuştu. Bunların önemli adımlar olduğunu vurgulayan Arık, alınan yeni önlemlerin ne kadar yeterli olacağının da uygulamada görüleceğini söyledi.
Öğretmenler canlı sınıf uygulamasına ne kadar hazırlanabildi?
Geçen yıl canlı sınıf uygulaması konusunda ciddi altyapı sorunları yaşandığını hatırlatan Arık, bu yıl kapasitede önemli bir artış görüldüğünü belirterek, “Bu artışın ne kadar olacağını ise sonuçlar açıklandığında göreceğiz” dedi. Canlı sınıf uygulamasında teknik sorunların yanı sıra öğretmenlerin hazırlıklı olmasının da önemli olduğunu vurgulayan Arık, “Öğretmenlere mesleki gelişim kapsamında çok sayıda eğitim verildiği paylaşıldı. Ancak bunların daha çok teknik ve altyapı temelli eğitimler olduğunu görüyoruz. Dijital süreçler, farklılaştırılmış eğitim yöntemleri ya da daha kapsayıcı uygulamalara yönelik eğitimler gözlemlemedik doğrusu” diye konuştu.
Arık, sadece erişim konusunda değil içerik konusunda da önemli çalışmalar yapıldığını da anlattı: “Yaz boyunca Eylül ayına yönelik büyük bir hazırlık yapıldı. Hem içerik hazırlanması hem de içeriğin denetlenmesi konusunda çok daha büyük bir ekiple çalışmalar yapıldı. Geçen seneki eleştiriler ve ihtiyaçlar dikkate alındı. Dolayısıyla Mart ayından bu yana EBA’daki programlarda önemli farklar görüyoruz. İçeriğin niteliği açısından önemli bir iyileştirme var. Bunun devam etmesini umuyoruz”.
“Okullar kendi eylem programlarını hazırlamalı”
Bu süreçte merkezi kararların yanı sıra okul yönetimlerine ve öğretmenlere de büyük bir sorumluluk düştüğünü belirten Arık, “Çünkü çocukları en iyi tanıyanlar onlar. Okul yöneticilerinin, MEB açıklamalarının yanı sıra öğretmenlerle ve velilerle beraber çocuklar için neler yapılabileceğine dair eylem planları oluşturmasını bekliyoruz. Yapan okullar olduğunu biliyoruz. Ama bunun yaygınlaşması çok önemli” ifadelerini kullandı.
Eğitimin kalitesinin arttırılması konusunda öğretmenlerin deneyim paylaşımında bulunmasının büyük önem taşıdığını vurgulayan Arık bu konuda önemli örnekler oluştuğunu belirtti: “Bizce Mart'tan bu yana en önemli gelişmelerden biri de öğretmenler arası dayanışma mekanizmaları oluşturulması. Örneğin Öğretmen Ağı’nda Değişim Elçisi Öğretmenler, birinci sınıflar için uzaktan eğitimin devam etmesi durumunda neler yapılabileceği konusunda bir araya geldiler, kendi deneyimlerini paylaştılar. Asıl meselenin öğrencinin öğrenme ve okul merakını teşvik etmek, güven bağını kurmak olduğunu vurguladılar. Buradan hareketle ilk haftalarda daha çok öğrenciyi tanımaya, öğrencinin öğretmenle ve okulla bağını güçlendirmeye yönelik etkinlikler hazırladılar. Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (PDR) alanında çalışan öğretmenler özellikle birinci, dördüncü ve dokuzuncu sınıflar gibi kritik olan kademelerdeki öğrenciler ve öğretmenler için destekleyici, bu sürece uyumu kolaylaştırıcı etkinlikler ürettiler ve bunu Öğretmen Ağı’nın sayfasında da paylaştılar. Bu tür dayanışma çalışmalarını çok önemsiyoruz. Burada üretilen çözümlerin de Türkiye genelinde yaygınlaşmasının, öğretmenlerin deneyimlerinin karar alma süreçlerine daha etkin bir şekilde katılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz”.
“Aileler öğretmenlerle dayanışma içinde olmalı”
Özellikle özel okullarda çok ciddi bir telaş yaşandığını belirten Arık, “Daha ilk günden 6 saat, 8 saat senkron dersler vermeye başladılar. Üstelik de ilkokul seviyesinde başlıyor. Öğrencilerin saatlerce ekran karşısında kalması bizce sorunlu. Bunu bütün uzmanlar da söylüyor” diye konuştu. Arık ailelerin de bu süreçte sakin kalması gerektiğinin altını çizerek, “Bu, bütün paydaşların birlikte çalışmasını gerektiren bir süreç. Bu nedenle aileler öğretmenlerle dayanışma içinde olmalı. Müfredatla ilgili kayıplar daha uzun sürede telafi edilebilir. Aileler, önceliğin çocukların iyi olma hali olduğunu, psikolojik güçlenmeleri olduğunu unutmamalı” dedi.
“Bir çocuğu bile geride bırakma lüksümüz yok”
Türk Eğitim Derneği’nin (TED) düşünce kuruluşu TEDMEM’den Dr. Nilgün Demirci Celep de 1,5 milyon olarak açıklanan uzaktan eğitime erişemeyen öğrenci sayısının toplam öğrencilerin yüzde 8,3’ü olduğuna dikkat çekti. “Bizim aslında bir çocuğu bile geride bırakma lüksümüz yok” diyen Celep, “Zaten dezavantajları olan pek çok çocuk var. Bu süreçte de teknolojik yetersizlikler dolayısıyla daha da geride kalacaklar ve akranlarıyla aralarındaki öğrenme farkı giderek derinleşecek” ifadelerini kullandı.
Bakanlığın internete erişimde zorluk çeken öğrencileri, kurulacak 5 bin 200 EBA Destek Noktası’na taşıyacağını kaydeden TEDMEM Eğitim Uzmanı bunun bir handikap olduğunu söyledi: “Biz salgın nedeniyle yüz yüze eğitime ara verdik. Okula gidemiyorlar. Fakat bu öğrencileri EBA Destek Noktası adı altında bir merkeze taşıyoruz. Aslında bu da salgın anlamında bir risk anlamına geliyor. Bu açıdan baktığımızda risk ve faydaları değerlendirmemiz gerekiyor”.
“1’inci sınıflar ve sınav grupları öncelikli olmalı”
Celep, önceliğin okulların açılmasına verilmesi gerektiğinin altını da çizdi: “Bu ya hep ya hiç meselesi olarak görülmemeli. Okullar açılırken öncelik verilecek gruplar belirlenmeli. Önceliğin mutlaka ilkokul 1’inci sınıflara ve sınav gruplarına verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yaş grubu küçük olan öğrencilerin uzaktan eğitimde konsantrasyon sürelerinin kısıtlı olduğunu biliyoruz. Psikomotor becerileri sınırlı, kalem tutma konusunda henüz yeterli yetkinlikleri yok. Bu öğrencilerin kendi kendine çalışma ve öğrenme becerileri kısıtlı. Bu öğrencileri uzaktan eğitime motive etmek sıkıntılı olacak. Dolayısıyla öğrenmenin devamlılığı için bu kademe, bu sınıf düzeyinde yüz yüze eğitim salgın eğer elverirse zorunlu olarak gerçekleşmeli”.
Özellikle küçük yaş grupları için öğretmenlerle bire bir tanışmanın önemli olduğunu vurgulayan Celep, bu yaş grupları için küçük gruplar halinde öğretmenle tanışma ve sonrasında uzaktan eğitime devam etme gibi bir yöntem izlenebileceğini söyledi.
8’inci ve 12’nci sınıftaki öğrencilerin de sınav nedeniyle stres içinde olduklarını vurgulayan Celep, “Ayrıca geçen sene uzaktan eğitimdeki konu ve kazanımlar sınavda yer almamıştı. Ancak bu sene uzaktan eğitimin daha da uzayabileceği öngörülerek artık sınavda bundan sorumlu olacakları da Bakan tarafından açıklandı. Destekleme ve yetiştirme kurslarına kayıt olan 8’inci ve 12’nci sınıf öğrencileri 31 Ağustos’ta derslere başladı. Özel okullarda bu süreç 20 Ağustos’ta da başlamıştı. Aslında bir yandan bu öğrencileri sınıfa soktuk. Seyreltilmiş eğitimin bir kısmını şimdiden gerçekleştiriyoruz” dedi.
“Ailelerin de desteğe ihtiyacı var”
TEDMEM Eğitim Uzmanı, uzaktan eğitim sürecinde velilere de büyük bir sorumluluk düştüğünü söyledi: “Salgın nedeniyle artık evlerimiz de bir öğrenme mekanına dönüşmek durumunda kaldı. İlk etapta fiziksel ihtiyaçları gidererek çocuğumuzu derse hazır hale getirmek gerekiyor. Dolayısıyla velilerin evde uygun fiziksel ve teknolojik çalışma ortamını hazırlaması gerekiyor. Öğrencinin uyku ve beslenme düzenini sağlaması gerekiyor. Bir taraftan da çocuğun sosyo-duygusal gelişimini desteklemek gerekiyor. Yalnızca öğrencilerin değil ailelerin de çocukları uzaktan eğitime yönlendirme ve motive etme noktasında desteğe ihtiyaçları var. Ailelerin bu konuda yalnız bırakılmaması gerekiyor. Ne yapacağını bilemeyen pek çok aile var. Dolayısıyla onların da motive etme becerilerini geliştirmek için okulların aktif olması, öğretmenlerin ailelerle direkt iletişim kurması, ailelere bir şekilde rehberlik yapması gerekiyor”.